31 Ekim 2018 Çarşamba

Müzeleri Anlar Gibi Gezmenin Anahtarı: Antik Dönem Heykelinin Anahatları

Bu yazıda biraz boyumu aşıp sanat tarihi hakkında ahkam kesme niyetindeyim. Hep sanat tarihçileri mi mimarlık tarihi hakkında konuşacak, biraz da mimarlık tarihçileri sanat tarihine maydonoz olsun. Tabi sözüm meclisten dışarı, mimarlık tarihi alanına değerli katkıları olan yetkin sanat tarihçisi dostlarımız alınmasın. :)

Antik kentleri ve müzeleri gezerken heykelleri anlamlandırmaya yardımcı olabilecek bazı tüyoları vereyim diye giriştiğim bu konunun aslında bir derya deniz olduğunu söylemek lazım. Konu hakkında çok yetkin isimlerin yazdığı harika kitaplar var. Bunlardan birkaçını sıralayarak başlayalım:

Antik Yunan-Roma heykeli için bazı başlangıç kaynakları

Bu arada Homer Kitabevi'ni de takdir etmek lazım. Hem bu alanda hem de tarih konusunda çok iyi yayınlar kazandırdılar Türkçeye.

Benim derdimse hiç şüphesiz bunlara benzer bir kaynak oluşturmak değil, bir müze veya Antik kenti gezerken daha derinlikli bir bakışa sahip olmanıza, daha anlamlı zaman geçirmenize hiç olmadı, yanınızdakilere hava atmanıza yetecek kadar ipuçlarını sıralamak. Ya da bir başlangıç yapmak. Daha ciddi ve iyi bir donanım istiyorsanız mutlaka yukarıdaki kaynaklara müracaat etmelisiniz. 

Bir heykele şüphesiz çok farklı perspektiflerden bakılabilir. Yok, demek istediğim etrafında dönme anlamında değil. Yani bir heykele,

- Vay be nasıl da gerçekçi görünüyor, nasıl yapmış acaba,
- Sanatçı bu heykelde hangi konuyu, öyküyü, duygu veya düşünceyi aktarmaya çalışmış,
- Bu heykel hangi tarihte yapılmış ve sanat tarihinin kronolojisinde nereye oturuyor, bulunduğu dönemin genel sanat kurallarıyla nasıl bir ilişkisi var,
- Kaç para eder bu, tarihi eser kaçakçılığı sektörüne mi atılsam,
- vs...

gibi sayısız düşünce ile bakarız. Ben genelde zamanım varsa her heykele bu farklı perspektiflerden bakarak zaman geçirmeyi severim. Gayrimenkul değerleme ve tarihi eser kaçakçılığı hariç tabi... 

Ve en sevdiğim şeyse heykele ait -varsa- tanıtıcı bilgilere bakmadan heykeldeki figürlerin kim olduğunu, hangi dönemlere, yıllara ait olabileceğini tahmin etmektir. Arasıra doğru çıkarsa tahminlerim o heykeli, heykeltraşı anlamış hissederim kendimi. Anlamak, şüphesiz, en büyük insani tatmin kaynaklarından biridir. 

Şimdi, bu derya denize önce kronoloji olayıyla başlayalım. Benim burada kapsamım Antik Yunan ve biraz da Roma heykelleri. Bu heykelleri de aslında çok çok kaba bir ayrımla 4 ayrı kronolojik bölgede gruplarız. Ama dediğim gibi aslında konu daha derinlikli. Her dönemin kendi alt dönemleri ya da dönemin özelliklerini taşımayan istisnaları var bolca...  


-Arkaik Dönem Heykeli - MÖ 6. yüzyıl

-Klasik Dönem Heykeli - MÖ 5. - 4. yüzyıllar
-Helenistik Dönem Heykeli - MÖ 3. - 2. yüzyıllar
-Roma Dönemi Heykeli - MÖ 1. - MS 2. yüzyıl

Dediğim gibi bu çok çok kaba bir dönemleme. Tarihler de yaklaşık tarihler. Daha ciddi bir kaynağa bakarsanız arkaikten önce de çeşitli dönemlerin olduğunu ya da bu dönemlerin her birinin alt dönemleri olduğunu görebilirsiniz. Neyse, ben sonuçta o kadar ciddi bir kaynak değilim. 


ARKAİK DÖNEM HEYKELİ (MÖ 6. Yüzyıl)


Bu dönem Yunanistan’da heykel sanatının -önceki dönemlere haksızlık etmeyelim ama- neredeyse başladığı dönemdir. İnsan boyutlarına yakın boyutlardaki heykeller ortaya çıkmaya başlar. Bu heykellerin genel özellikleri oldukça statik ve frontal, yani ön taraftan izlenmek üzere yapılmış olmalarıdır. Bu özellikleri Yunanlıların Mısır sanatından aldığı düşünülür. Zira Yunanl
ılar sanatta emekleme çağındayken Mısırlılar neredeyse 2.000 yıldır resim, heykel vs... yapıyorlardı. Çok gelişmiş bir sanat dünyaları vardı. Ancak Yunanlıların aksine oldukça izole ve muhafazakar arkadaşlar olduğundan binlerce yıl boyunca sanatlarında çok fazla bir değişiklik olmamıştı. İşte Yunanlılar temellerini Mısırlılardan aldıkları heykel sanatını başlangıcında onlara çok benzer ilkelerle uygularken ileride göreceğimiz gibi hızla geliştirmeye, değiştirmeye başladılar. 

Arkaik heykellerin genel özelliklerine devam edecek olursak, özellikle yüz ve vücut biçimlenmelerinin detaydan yoksun, gerçeklikten biraz uzak ve stilize olduğunu söyleyebiliriz. Yüz simetrik, gözler badem, kaşlar stilize ve en karakteristik olarak da genelde sırıtan bir ağızla karşılaşırız. Nedenini çok bilmiyorum ama Arkaik heykellerin hepsi suratlarında anlamsız bir gülüşle yapılmıştır. Bazı uzmanların "arkaik gülümseme/sırıtma" dediği bu durumun bazı teknik kolaylıklar veya zorunluluklar nedeni ile ortaya çıktığını söylüyor. Arkaik heykelleri hemen bu sırıtıştan tanırız. Yüzlerinde başka bir ifadenin -korku, kızgınlık, heyecan- izini görmek mümkün değildir. Genelde stilize, çok az detaylandırılmış, makarna gibi saçlarla karşılaşırız. Vücuda gelecek olursak da genelde yine detaysız, basit çizgilerle gösterilmiş kıyafetler, çoğu zaman bir ayağın birazcık öne adım atar gibi bir hareket hali ama yine de ağır, hareketsiz bir duruş. Yine kaslar, dizler gibi vücut bölgeleri stilize, pek gerçekçi olmayan bir biçimde yontulur. Ayrıca kural olarak da erkek figürler -ki bunlara tanrı değillerse kuros denir- genelde çıplak, kadın figürler ise -ki bunlara da tanrıça değillerse kore denir- mutlaka giysileri ile temsil edilir. Dolayısıyla çıplak bir kadın heykelinin arkaik döneme ait olması mümkün değildir. Bu çıplaklık meselesine yazının sonunda üşenmezsem bir değineyim. 

Aşağıya bir kaç tane arkaik dönem heykeli koyuyorum. Özellikle statik duruşa, stilizasyona, anatomik acemiliğe ve “arkaik sırıtışa” dikkat. 


Arkaik dönem heykel örnekleri. Solda: Bir kadın heykeli, yani Kore,Ortada ve Sağda: Erkek heykeli, Kuros örnekleri.
Son olarak bu heykellerin genellikle boyalı olduğuna da değinelim. Boya konusu Antik Yunan heykeli ve mimarisinde en yanlış bildiğimiz konulardan biridir. Bembeyaz tapınaklar ve heykellerin asil duruşları bizi çok etkiler ancak bu yapıtlar özgün durumlarında -bazıları aşırıya kaçacak kadar- boyalı idiler.     


ancient greek sculptures painted ile ilgili görsel sonucu
Arkaik bir korenin günümüzdeki ve özgün
durumda boyalı olduğu haline dair bir öneri.
Evet, hayal kırıklığı yaşamamak elde değil. :)
Görsel kaynağı ve boya konusunda detaylı bilgi için: web1

KLASİK DÖNEM HEYKELİ (MÖ 5. - 4. Yüzyıllar)

Klasik dönem Yunan uygarlığının bir çok alanda zirve yaptığı bir dönemi içerir. Sadece sanat değil, aslında en önce düşünce yapısı, felsefe ve bilim bu dönemde sıklıkla batı dünyasının kendini temellendirdiği muhteviyata kavuşur. En parlak siyasetçiler, düşünce adamları ve belki de sanatçılar bu dönemde yetişir. Hem mimari hem de heykel açısından başyapıt olarak kabul edilebilecek yapılardan biri olan Parthenon inşa edilir. Zaten Parthenon’un heykeltraşlık işlerini yapan Phidias da bu dönemin hatta tüm dönemlerin en önemli heykeltraşlarından biridir.

Bronj orijinali bulunamayan, Roma dönemi
kopyalarından bildiğimiz Myron'un Discobolus'u
(Disk Atıcısı), MÖ 450 civarı.
Klasik dönemin ikinci yarısında -ya da bazılarının “İkinci veya Geç Klasisizm” dediği dönemde - yaklaşık MÖ V. yy- bu kurallar esnemeye, ideal yüzler, duruşlar yerini duygulara, hareketlere bırakmaya başlar. Bu dönemin en önemli heykeltraşı, tüm heykel tarihinin de önde gelen isimlerinden olan Praksiteles’tir (MÖ y. 400-330). Lysippos ve Apelles de bu dönemin önemli heykeltraşlarıdır.  

Sanat tarihinin kurucularından Johann Koachim Winckelmann (1717-1768) erken ve geç klasisizm ya da Phidias ve Praksiteles arasındaki farkı şöyle tarif etmiş: 

“Phidias ve çağdaşı olan diğer sanatçılarla en üst düzeye ulaşan sanat stiline muhteşem ve asil diyebiliriz; Praksiteles’ten Lysippos’a ve Apellese uzanan dönemdeyse daha da üstün bir incelik ve zarafet düzeyine ulaşan sanat stiline, güzel diyebiliriz” (aktaran Guerrini)

Muhteşem ve asilden güzele... 

Bu arada şunu da vurgulamak gerekir ki, özellikle Klasik ve Helenistik dönemlerde Yunanlılar mermer kadar belki daha fazla sayıda bronz heykel de yapıyorlardı. Hatta bu metal heykeller mermere göre çok daha canlı ve etkileyici görünüyordu. Ancak ne yazık ki bu metal heykellerin çok çok azı günümüze kalmıştır. Özellikle Romalılar bu Heykelleri eriterek başka metal aletlerin yapımında kullanmışlardır. Neyse ki önemli bir kısmını eritmeden önce mermer kopyalarını yapmışlar. Dolayısıyla bizim Klasik veya Helenistik dönem eseri dediğimiz bir çok heykel -hepsi değil ama- bronz orijinalin eritilmeden önce Romalılar tarafından yapılan kopyalarıdır. Hatta sadece bronzlar değil, Yunanlıların yaptığı mermer heykellerin de beğenilenleri mermerden bir sürü kopyalanmıştır Roma döneminde. Bunların tabi özgün heykele benzerlik düzeyleri farklı ve bazen tartışma konusu olmuştur. 

Poseidon veya Zeus'un bronz heykeli, MÖ 460 civarı,
Atina Arkeoloji Müzesi.
Praksiteles’in yaptığı Knidos’taki Aphrodit heykeli -Knidoslu Aphrodit, Aphrodite, Knidia da denir kendisine- bu dönemin en önemli, en çok kopyalanan eserlerinden biridir. Eserin sanatsal bir çok düzeyinin yanısıra Yunan sanatında tamamıyla çıplak olan ilk kadın heykeli olması açısından da önemlidir. 

Praksiteles'in Knidos Aphroditi'nin
(MÖ 4. yy.) bir Roma dönemi kopyası.
Zamanı geldi, değinelim, Yunanlıların bu çıplaklık takıntısı nereden geliyor? Aslında Yunanlılar çıplaklığa değil ideal vücuda ya da daha geniş bir tanımlamayla ideal varlığa takıntılıdırlar. Yüzün olduğu gibi vücudun da nasıl olması gerektiğine dair, idealinin ne olduğuna dair bir çok kural ve oran sistemi üretmişlerdir. Dolayısıyla çıplak vücut onlar için -çoğu zaman- şehvetle, seksle ilişkili değil, ideal insanın görselleştirilmesi anlamına gelir. Bu heykelde olduğu gibi resim de de gerçek hayatta da böyledir. Bunun için Antik Yunan eğitimi büyük oranda beden eğitimine yani bedenin ideal kabul edilen oranlara getirme çalışmasına dayanır. Tabii ki Yunanlılar aslında hardcore ataerkil olduğu için uzun süre gymnasiumlarda, resimde veya heykelde bu çıplak vücudun sergilenmesi yalnızca erkeklere tanınmış bir hak olarak görülür. Kadının ise değil çıplak olması, yanında bir eşlikçi olmadan sokağa çıkması bile neredeyse ayıplanır.  Sparta hariç ama. Bir çok yönde uç ve aykırı bir toplum olan  Spartalılarda kadınlar da erkekler gibi çıplak spor yapma hakkına sahiplerdi.  

Arkaik dönemde hiç görünmeyen çıplak kadın heykelleri Klasik dönemde yavaş yavaş görünmeye başladı ancak her seferinde vücudun bir kısmı yine de örtülüyordu. Ta ki Praksiteles, yıkanmak üzere üstündekileri çıkaran ve ideal güzelliğini cesurca ve tanrısal bir güvenle sergileyen Aphrodit’i yontuncaya kadar. Denir ki bu heykel o kadar büyük bir ün kazanmış ki, çok uzak diyarlardan Knidos’a yani bugünkü Datça yakınlarındaki Antik kente insanlar gelirmiş. Aphrodit’i görmek için. Ama şehvet duymak için değil ideal güzelliğe bir saygı olarak görmek için.

Klasik dönem heykeli artık arkaik dönemin acemiliklerini geride bırakmış gibidir. Sadece karşıdan değil, 360 dereceden algılanmaya dönük tür eserler. Sabit duruş ya da yalandan bir ayağı önde atma değil çok daha doğal duruşlar ve hareket halindeki figürler taşa ve bronza aktarılır. Klasik dönem heykeli çoğunlukla "kontrapost" denen bir duruş tarzıyla da arkaikten ayrılır. Bu duruşta vücut ve baş hafif biçimde farklı yönlere yönelmiştir. Aşağıdaki görseldeki gibi. Yüzlerde hala pek ifadeye rastlanma ancak arkaik döneme göre çok daha gerçekçi bir yüz ifadesi vardır. Zaten yukarıda da değindiğimiz gibi Klasik dönemin en büyük amacı ideal yüz ve vücut oranlarına erişmektir. 

Kontrapost duruşa örnek, Doryphoros (Mızrak Taşıyan),
Polykleitos'un MÖ 440 civarına tarihlenen eserinin Roma kopyası.

HELENİSTİK DÖNEM HEYKELİ (MÖ 3. - 2. Yüzyıllar)

Helenistik dönem Antik dünyada en çalkantılı dönemlerden biridir herhalde. Büyük İskender’den sonra Yunan yani Helen kültürünün çok büyük coğrafyalara yayılması ve  özellikle doğu kültürlerini etkilerken aynı zamanda onlardan etkilenerek yeni bir karakter kazanması bu dönemde olur. Pergamon gibi yeni merkezler ortaya çıkar. Özellikle Helenistik sanatın, heykelin en önemli merkezi, üreticisi haline gelir Pergamon. 

Helenistik heykelin genel özelliklerini özetlemek gerekirse, klasik dönemin sonlarına doğru figürlere eklenen dinamizim ve dramatik ifadeler Helenistik heykelde doruğa çıkar. Duygular, hareketler çoğu zaman uç noktalarda hetkelleştirilir. “Antik dönemin Barok’u” denebilir belki bu yüzden Helenistik döneme. Kontrapost'u abartan, kıvrılan, S biçimini alan vücutları da yine helenistik heykelin özelliklerindendir.  

Helenistik dönemin 3 önemli eseri. Lacoon ve Oğulları, İntihar Eden Galat ve Milo Venüsü. Hepsi Roma kopyaları.
Yukarıdaki her heykelin müthiş bir hikayesi var ama bunlar artık başka yazının konusu.
Klasik dönemle Helenistik dönem arasındaki farkı bir Yunanca Profesörü olan Kitto çok güzel özetliyor:

Klasik dönemden farklı olarak Helenistik dönemde “heykel, ideal olanı ifade etmeye çalışmaktansa, içgözlemselmolmaya, kişisel özellikler, geçici ruh halkeri üzerine eğilmeye başlar. Aslına bakılırsa o, İnsan’ı değil, insanları betimlemeye başlar” (Kitto, 2017)


ROMA DÖNEMİ HEYKELİ (MÖ 1. - MS 2. Yüzyıllar)

Roma’nın küçük bir kent devletinden devasa bir uygarlığa dönüşme sürecinde Yunanistan’ı işgal etmesi önemli bir kırılmadır. Bu kırılmayı Horatius harika biçimde, şöyle tarif eder: 

“Fethedilen Yunanistan vahşi galiplerini fethetti” (Mektuplar, 2.1.156)

Roma heykelinde idealizasyon endişesi pek yoktur.
Burada anlatılmak istenen aslında askeri açıdan üstün ancak çok gelişmiş bir düşünce, sanat ve kültür birikimi olmayan Roma’nın MÖ II. yüzyılda Yunanistanı fethettiğinde Klasik dönemin eşsiz mirasıyla karşılaşması ve onun etkisi altına girmesidir. Bu tarihten sonra Roma İmparatorluğu’nda sayısız Yunan kökenli sanat eseri dolaşıma girer ve imparatorluğun genel sanat anlayışı hatta düşünce dünyası bile yoğun büiçimde Yunan etkisine girer. Fetheden fethedilir yani bir anlamda. 

Roma heykeltraşlığı Antik Yunan’dan ve özellikle Helenistik dönemden aldığı sanat anlayışını çok fazla değiştirmeden geliştirir. Belki biraz daha gerçekçilik katar diyebiliriz. Heykeller daha çok sahiplerine benzer. Kel, alnı kırışık bir adam örneğin gerçekten de kel, alnı kırışık biçimde tasvir edilir. İdealizasyona sadece tanrı-tanrıça ve bir miktar da imparator heykellerinde baş vurulur. Ancak imparatorlar da artık saç veya sakal biçimlerinden kimliklerini belli ederler.

Nasıl ki Helenistik dönemde Pergamon heykel atölyeleri öncü bir rol üstlenmişse, Roma heykeli için de Aphrodisias ve Perge Anadolu'daki benzer nitelikteki merkezlerdir. 

Eveet, son olarak, iyi, güzel de, bir heykelin hangi dönemde yapıldığını bilmek gerçek hayatta ne işimize yarayacak diye merak edenlere yanıtımızla bitirelim yazımızı:



KAYNAKLAR:
web1 : https://www.classics.cam.ac.uk/museum/collections/peplos-kore
Guerrini, Claudia. “Praksiteles ve “Güzel Stil”, içinde: Antik Yunan, ed: Umberto Eco, Alfa, 2017
Kitto, H. D. F. “Yunanlar”, Alfa, 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder