25 Nisan 2021 Pazar

Dionysos ve Korsanlar

Dionysos en sevdiğim Antik Yunan tanrılarından biri. Zeus, Athena veya Apollon gibi standart bir tanrı değil. Sonradan tanrı. Geçmişi, annesinin bir ölümlü olması (ki bu başlıca Yunan tanrıları içerisinde bir istisna idi), doğumu, ve tekrar doğumu, tanrı olma süreci ve sonrası çok karmaşık. Hatta “Olympos Tanrıları” içerisinde sayılmaması bile başlı başına bir mesele. Müthiş çok anlamlı anlatılara sahip.

Ayrıca çeşitli ritüelleri ve tiyatro ile bağları nedeni ile günümüz kültürüne çok ciddi etkileri olduğunu söylemek de mümkün. Bu nedenle örneğin Nietzsche’nin uzun uzadıya işlediği, üzerine düşündüğü, yazdığı bir figür.

Dionysos’u detaylı anlatmayı başka bir yazıya bırakıp onun bir mitini konu edinen olağanüstü bir sanat eserinden bahsedeceğim. Resim "kylix" denen bir içki kabının zeminine yapılmış. Bunun anlamını ve teknik detaylarını yazının sonunda paylaşacağım ancak önce konusundan bahsedelim.

Ha pardon, önce resmin kendisini görelim tabii ki:

Vulci'de bulunan siyah figürlü kylix. "Exekias Ressamı" diye bir sanatçıya atfedilen bu eser MÖ 530 civarına tarihlenir. Yüksekliği: 13,6 cm, çevresi: 30,5 cm. Şu an Münih Staatliche Antikensammlungen koleksiyonunda (1).

Kylixin iç yüzünde işlenen mit Homerik ilahilerden birinde şöyle aktarılır (benim serbest ve absürt çevirimle):
Tanrı Dionysos bir gün yakışıklı bir genç görünümünde deniz kıyısında takılmaktadır. Koyu renkli saçları ahenkle dans ederken omuzlarına attığı mor renkli pelerin de rüzgarda uçuşuyordu. (Bugün böyle birini görsel gay galiba deriz ama o gün için bunlar soyluluk işaretleri)

Neyse, oradan geçen ve gencin görkeminden etkilenen korsanlar (-ki bazı kaynaklarda bu korsanların Etrüsklü olduğu aktarılır) “lan oğlum bu kesin bi prens mrens, kaçıralım da güzel bir fidye kopartalım ailesinden” diye düşünerek yaka paça gemiye alırlar.

Fakat işler pek de düşündükleri gibi gitmez. İlk olarak ellerini ve ayaklarını halatlarla bağlamaya çalıştıklarında bir türlü beceremezler. Tanrının ellerini ayaklarını bağladıkları ipin düğümleri kendi kendine çözülür.

Dionysos ise bir şey söylemeden karanlık gözlerinde bir gülümsemeyle korsanlara bakıyordu. Karizmaya bak adamdaki. Ben yazarken etkilendim.

Olanları gören dümenci duruma uyanarak ve “ya abi bu adamda bi numara var, elleşmesek mi, tanrı mantı çıkar, öttürür bizi sonra” diyerek arkadaşlarını uyarmaya çalışıyor ancak gözünü para hırsı bürümüş kaptan onu azarlayarak “abicim sen işine bak. Yelkeni dümeni ayarla. Biz bu arkadaşla bi görüşcez. Hangi kraliyete mensup, ailesi ne kadar zengin filan, hepsini bülbül gibi ötecek birazdan” diyor.

Dümenci “aman tamam ne haliniz varsa görün” diyerek yelkenleri açıyor ve gemi mürettebat ve gizemli konuğuyla denize açılıyor.

Ancak çok geçmeden garip şeyler olmaya başlıyor. Önce geminin güvertesini oluk oluk akan ve nereden geldiği belli olmayan kırmızı şarap kaplıyor. (Şarap abinin favori içeceği. İnsanlara bağcılığı ve üzümden şarap yapmayı öğreten tanrı Dionysos, biliyorsunuzdur sanırım).

Ardından geminin direğinde ve donanımında salkım salkım üzümlü asmalar ve çiçekli sarmaşıklar çıkmaya başlıyor.

Bunları gören mürettebat tırsarak dümenciye gemiyi karaya yöneltmesini istiyorlar ancak iş işten geçti canım... Tanrı aniden korkunç bir aslana dönüşüyor ve geminin baş tarafında dehşet verici bir sesle kükremeye başlıyor. Bununla da kalmayıp birden geminin ortasında peyda olan bir ayı yaratıyor. Tanrı bu. “Yok artık” deme şansımız yok. Yapar mı yapar...

Geminin kıç tarafına doğru kaçan tayfalar kaptanın aslan tarafından yakalanmasını gördükten sonra başka kurtuluşları olmadığını görerek denize atlıyorlar ve deniz suyuna değer değmez birer yunusa dönüşüyorlar.

Bu arada neden yunus yaa? O tatlı, sürekli gülümsüyor gibi bakan sempatik hayvanın içinde hiç art niyetli korsanlardan dönüştüklerine dair bir ifade yok niye yunus abi, yap isparoz yap, deniz anası yap, ne bileyim fener balığı yap tipsiz, ama yunus??? Olmaz...

Neyse, tanrı sadece dümenciye acıyor ve ona merhamet ediyor.

Evet... Mit böyle. Şimdi bundan bir sürü yorum çıkarabiliriz, oralara çok girmeyeceğim bu yazıda ama en azından yakışıklı ve mor pelerinli adamlara temkinli yaklaşın demekle yetineyim.

Kylixin alt yüzeyi. Askerler, bir ölü, gözler ve burunlar.

Kylixin dış (ya da alt) yüzeyinde ise bir ölü bedeni için tartışan/mücadele eden iki grup asker, göz ve burun motifleri var. Gözlerden, burunlardan aşağıda bahsedeceğim ancak askerlere gelecek olursak... Bu sahnenin tam olarak hangi olayı betimlediğini bulamadım. Dyonisos mitlerinden değil sanırım. Ondan bağımsız bir anlatıda geçen, ölü bir askerin bedeni üzerine yapılan bir mücadele gibi. Buna benzer anekdotlara Troya Savaşı'nın bir bölümünü konu edinen Homeros'un İlyada adlı eserinde rastlanır. Fotoğrafı aldığım kaynakta (2) bunun Patroklos'un ölü bedenini almak için yapılan mücadele olabileceği belirtilmiş. Burada ölünün giydiği zırhın beyaz renkle vurgulanmış olması da bu olasılığı güçlendiriyor. Zira Patroklos savaşa Achilleus'un zırhını giyerek gider... 

Şimdi tekrar kylix’e dönersek... Önce bi kylix nedir, neden kullanılır ona bakalım:

Kylix antik Yunan’da genellikle şarap içerken kullanılan çok derin olmayan seramik bir kap. Genelde akşamları “symposion” denen erkeklerin biraraya gelip şarap eşliğinde sohbet ettikleri toplantılarında kullanılıyordu. Bu kylixlerin içi ve dışı çoğu zaman boyalı daha doğrusu figürlü olurdu. Mitolojik sahneler, eğlence sahneleri hatta erotik figürler sıklıkla kylixlerde tercih edilen konulardandı. Kylixin dışına çizilenler şarabı içen kişi kafasına diktiğinde karşıdan görünürdü. Hatta bu nedenle böyle ilginç göz çizimleri filan da yapılırdı kylix kafaya dikildiğinde komik görünsün diye. Karşınızdaki kişinin kylix’i kafaya diktiğinde karşılaştığınız görüntüye bakın:

MÖ 520-510 yıllarına tarihlenen bir başka kylixin altı (2). Hatta dikkat ederseniz gözlerin arasına burun ve dudaklar bile çizilmiş. Genelde kylixin ayağı zaten açılmış koca bir ağız gibi göründüğü için gözlerin arasına ağız çizilmez ama burada neredeyse karikatüre yaklaşan bir ifade var. 

Bu yukarıdaki başka bir kylix’in altı. Bizim Dyonisos kylixinin de altını yukarıda gördünüz. Bizimkinde de burun var ama dudaklar yok. Birçoğunda böyle göz figürü var kafaya dikildiğinde ilginç görünsün diye ancak tabi hepsi böyleydi anlamına gelmiyor bu.

Kyliximizin içinde tam da Dionysos tanrı olarak kendini gösterdiği, geminin direğinden asmalar, sarmaşıklar fışkırırken denize atlayan korsanların yunusa dönüştüğü anın hemen sonrası resmedilmiş. 7 yunus var etrafta. Dümenci nerede onu merak ettim ben. Herhalde yüzerek uzaklaşmasına izin verdi tanrı. Bu arada, kylixin içine çizilenlerse şarap içilirken yavaş yavaş ortaya çıkar, tamamı içki bitince görünürdü. Bu arada bir yan bilgi olarak antik Yunanlıların şarabı mutlaka sulandırarak içtiklerini de belirtelim. Sek şarap içmek onlara göre barbarca yani çok kaba bir hareketti. Şarabı balla veya bazı baharatlarla karıştırdıkları da olurdu.

Dikkatimi çeken ilginç bir durum da sahnedeki perspektif ve sahnenin algılanmasına yönelik düzenleme...

Resimde ilginç bir kompozisyon kullanılmış. Neresi deniz, neresi gökyüzü net değil. Yani yelkenlinin altı deniz üstü gökyüzü gibi görünse de bunu iki şey zayıflatıyor. Resmi yapan yelkenlinin hizasından bir su hattının gösterilmemiş olması ve ayrıca iki tane yunusun bu hattın üstünde yer almaları. Tabi suyun dışına sıçramış yunus etkisi de olabilir onlar. Ancak bana sanki bir olasılık daha var gibi geliyor. 

Ressam yunusları şarabın içinde yüzer gibi göstermek istemiş, gittikçe azalan, rengi açılan şarabın dibinde görünmeye başlayacak biçimde düşünmüş olabilir. Homeros’un denizi sıklıkla “şarap renkli” diye tanımladığı geliyor aklıma.

Ancak bu sefer de yelkenliyi niye öyle çizdi sorusu geliyor akla ki onun da yanıtı, “e ne yapsın, şarabın üstünde yüzdüremezdi ki” olur herhalde. Yani yunuslar şarabın içinde yüzüyor, yelkenli ise başka bir perspektiften anlatıya eklemleniyor. Böyle çoklu perspektif kullanımları, ifadeleri eski zamanların sanatına çok da yabancı değil. Minyatürleri düşünün... 

Kabın zeminindeki kompozisyon ve tutulduğu kulplara baktığımızda iki eliyle bu kulplardan tutup şarap içen birinin resmi doğru açıyla algılayamacağı görülüyor. Bu ilginç bir durum. Kylixin dış yüzeyindeki resim ise kulplara ve kylix kaldırıldığında izleyenlerin doğru biçimde algılanmasına göre hizalanarak yapılmış. Tekrar hatırlayalım:


Yani kylixin dışına çizilenler kullanım anında doğru biçimde algılanacak şekilde düzenlenmişken içine çizilenler açılı algılanıyor. Yani bu kabı kullananların bu resmi sürekli fotoğraflarının çekildiği açıyla görme imkanları yok. İki kulptan tutup kafaya diktiklerinde Dionysos'u ve gemisini çarpık bir açıyla görüyorlardı.

Neden acaba?
 
Mitin farklı ve çok ilginç bir başka temsiline de değinelim. Toledo Museum of Arts'ta bulunan ama sanırım İtalya'ya, özgün yerine iade edilen bu amforada Dionysos ve yunusa çevirdiği denizciler işlenmiş. Ancak çok ilginç ve güzel biçimde denizcilerin yunusa dönüşme süreci yansıtılmış amforaya.     
MÖ 510-500 civarına tarihlenen bir Etrüsk amforasında, en üstte iki figür, ortada Dionysos ve altta Dionysos'un sarmaşıkları ile başlayan kartuşta insandan yunusa dönüşen denizciler. Kaynak: web1.

Son olarak bazı yorumcuların bu mitin kaynağına ilişkin görüşlerini aktaralım. Evet, hep söylediğim gibi mitler tamamen hayal eseri anlatılar değil. Gerçekliklerle farklı oranlarda değişen bağlantılarını her zaman tespit etmek mümkün. Bu mitte de aslında MÖ 7. ve 6. yüzyılda Akdeniz ticaretinde çok güçlü bir aktör olan ETRÜSKLERin Yunanlılar tarafından negatif propagandasını bulmak mümkün. Bu dönemde Akdeniz'de 3 önemli aktör at pardon, gemi koşturuyor. YUNANLILAR, FENİKELİLER (ve akrabaları Kartacalılar) ve ERTÜSKLER. Ağırlıklı olarak ticaret ama zaman zaman da korsanlık sahası Akdeniz. Ya da tersi de olabilir. Oranları tam bilmiyoruz tabii ki. Ama bu üç millet arasında ciddi bir ticaret savaşı var Akdeniz'de. Muhtemelen herkes kendi ticari sahasına giren diğer denizcileri (ister gerçekten korsanlık amacıyla isterse de ticaret amacıyla girsin)  korsan olarak görüyorlardı. Yunanlılar için de İtayla yarımadasının kuzeyinde yaşayan ve MÖ 7. yüzyıldan sonra hızla güçlenen Etrüskler ciddi bir rakipti. Akdeniz kıyılarındaki bir çok Yunan kolonisi arasındaki ticarete muhtemelen müdahil oluyorlardı. Belki önemli kişileri kaçırmak ve fidye istemek de bu saldırgan tutumların bir parçasıydı. İşte bu mit de muhtemelen bu tip bir gerçekliğin anlatıla anlatıla dönüştüğü bir biçim olmalı...   


Kaynaklar:

1- https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Kylix_Dionysus_on_a_ship_between_dolphins_530_BC,_Staatliche_Antikensammlungen_Munich_120638x.jpg

2- https://www.metmuseum.org/art/collection/search/246569

web1: https://www.liveauctioneers.com/news/top-news/antiquities-and-cultures/toledo-museum-of-art-to-return-ancient-kalpis-to-italy/





2 yorum:

  1. Sizden yine nefis bir seçim ve harika bir yazı.
    Beni çok etkileyen.. Bence bu kylix içi resmi, antik çizimlerinin en harikası. Hatta hala orijinal olduğuna inanamıyorum. Bana sanki Sir. Evans'ın Knossos'da "çizdiklerinden" birisi gibi geliyor.Ayrıca,resim bende çok daha değişik bir yorum uyandırıyor.. "aç, suzuz kalıyorlar ve Dionysos birden teknenin direğini canlandırıyor.. bir asma.. ve içiyor ve yiyorlar"..ama maalesef resmi
    mitoslarda böyle bir anlatı yok. Bu da benden olsun.. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil