11 Temmuz 2018 Çarşamba

Antik Yunan Mimarisinde Düzenler

Antik Yunan Mimarlığı, mimarlık tarihinin en önemli bölümlerinden biri şüphesiz. Benim de açıkçası en sevdiğim alan. Hatta Antik Yunan'a olan ilgim nedeni ile mimarlık tarihinde yüksek lisans yapmaya karar vermiştim dersem yanlış olmaz. Genelde derslerde de en severek anlattığım dönemdir Antik Yunan.

Güzelliğe ve güzelliğin ne olduğu üzerine arayışa düşkün Yunanlılar mimarinin ve özellikle cephe kurgusunun nasıl olması gerektiğine en çok kafa yoran uygarlıklardan birisi galiba. Bunu, geliştirdikleri biçimler ve biçimleri kullanma kurallarından anlamak mümkün. Bu biçim repertuarları ve bunların bağlı olduğu kural sistemlerine "mimari düzen" adını veriyoruz.  

Bu yazıda kısaca Antik Yunan mimarlığının en önemli konusu olan mimari düzenlere değineyim, en azından daha fazla kişi bir Antik kentte gezerken yanındakilere "bak şu Dor düzeni, bu Korint, hmmm demek ki daha geç dönem bu" şeklinde hava yapabilsin, halka bir yararım dokunsun istedim.

Önce tabii mimari düzenin ne olduğundan bahsetmek gerekiyor. Zira günümüz mimarisinde tam karşılığı olan bir durum değil.

Dünya mimarlık tarihinin herhalde yaklaşık %90'ında, yani neredeyse Eski Taş Devri'nden (Paleolitik) Sanayi Devrimi'ne ya da hadi biraz daha geri çekelim, Rönesans'a kadar diyebileceğimiz zaman diliminde aslında mimarlık ve mimar bugün anladığımızdan çok daha farklı kavramlardı. Bugün görmeye ya da hayal etmeye alışkın olduğumuz, özgün tasarımlar yapan, masa başında çizim araçlarıyla ya da bilgisayarla çizim yapan mimar aslında çok yeni bir figürdür. Her zaman tarihi şimdiki olduğu gibi anlamaya, anlamlandırmaya çalışırız ve genelde hatanın çoğunu da burada yaparız. Çok fazla detaya girersek boğulacağımız bu deryayı şöyle özetleyelim, Antik Yunan'da mimar bugünkü gibi tasarlamazdı. Özellikle tapınak gibi anıtsal yapılar sözkonusu olduğunda yapının biçimlenmesi bu yazının konusu olan düzenlerin elverdiği bir aralıkta olabilirdi. Başka bir deyişle, Antik dünyada mimarın görevi özgün biçimler üretmek değil "yapı parçaları arasında, gözle görünür bir uyum elde etmek"tir (1).

Antik Yunan'daki temel olarak 2 tane mimari düzen vardı: Dor ve İyon düzenleri. Bir de çok yaygın olmayan, erken dönemlerde rastlanan ve bir süre sonra ortadan kalkan Aiol düzeninden bahsetmek lazım. Bu "kök" düzenlerden biraz daha sonra, MÖ 3. yüzyıla, yani Helenistik döneme doğru 4. bir düzen olan Korint (Korent de denir) düzeni ortaya çıkar. Daha da sonra, Roma döneminde de İyon Düzeni ile Korint düzeninin bir araya getirilmesi ile Kompozit düzen denen melez bir düzen repertuara katılır. Roma döneminin ilerleyen tarihlerinde ise artık eskisi kadar mimari düzenlere sadık kalınmaz. Aynı yapıda bir çok farklı düzen ve/veya mevcut düzenlerin deforme edilmiş hali kullanılır. 

Tabi, şunu vurgulamak lazımdı öncesinde: Antik Yunan mimarisinde herhangi bir yapıda (nadir istisnalar haricinde) sadece bir düzen seçilir ve o düzenin repertuarı ile yapı inşa edilirdi. Yani yapının bir kısmını İyon düzeninde, bir kısmını Dor düzeninde yapayım gibi bir özgürlük alanı yoktu. Fakat bu kalıplara çok da takılmayan Roma'da farklı düzenlerin repertuarlarının bir arada kullanıldığı yapılara rastlıyoruz.

İşte size 2 tane önemli ipucu: Korint düzenine ait bir parça görürseniz o yapının MÖ 3. yüzyıldan daha eski olması mümkün değildir. Kompozit düzene işaret eden bir parça ise ancak Roma döneminde hatta Milatan Sonra yapılmış bir yapıya işaret eder. Hatta Kompozit düzenli sütun başlıklarının detayları hakkında yukarıya kapağını koyduğum bir kitap da var. Bu kitaptan yararlanarak sütun başlığı ve ait olduğu yapı hakkında daha detaylı yorumlar yapmanız da mümkün.

Mimari düzenlerin nasıl ortaya çıktığına dair bir bilgi yok. Bir çok tarihçi bu düzenlerin, taş malzemenin mimariye katılmasıyla, ahşaptan yapılan erken dönem tapınaklarındaki yapısal biçimlerin daha geç dönemde taşa aktarılması ile oluştuğunu düşünüyor. Yaklaşık olarak MÖ 6. yüzyıla kadar Yunanlıların tapınaklarını ve diğer anıtsal yapılarını ahşap ve kerpiçten inşa ettikleri biliniyor. 6. yüzyılla birlikte hem teknolojik hem de ekonomik gelişmelerle birlikte taş yapılar yapılmaya başlanıyor ve anlaşılan Yunanlar ahşap inşaat tekniğinin yapısallığından ortaya çıkmış gibi görünen biçimleri taştan yeni yapılarına aktarmak istiyorlar. 

Ahşap yapı geleneğinin otantik / kendi(liği)nden biçimlenmesi.
Yapı tabii ki antikiteden değil, 20. yüzyılda Anadolu'da bir yapı (4).

Düzenlerin isimlerinin nereden geldiğine gelecek olursak... Temel iki düzenin ismi olan "İyon", "Dor" ve erken dönemde görülen "Aiol"  aslında Yunanlıların 3 önemli boyu. Yani kabilesi... Çok detaya girmek yine sıkıcı olacak ama biraz yüzeysel olarak şöyle tarif edebiliriz:

İyonlar; Atina kentinin bulunduğu Attika Yarımadası, karşısındaki adalar ve Smyrna-Miletos arasındaki bölgede yaşayan Yunanlılar,

Aioller; Smyrna ve yaklaşık olarak Adramytteion (Edremit) arasında kalan bölgede yaşayan Yunanlılar.

Dorlar; Yunan anakarasının büyük bölümünde ve özellikle güneydeki Peloponnes Yarımadası, karşısındaki adalar ve Güneybatı Anadolu'daki Halikarnassos kenti civarındaki Yunanlılar,

Dorlar aslında bu coğrafyaya en son gelen, Yunan anakarasına kuzeyden girip Myken uygarlığını talan etmiş, anakara Yunanlılarının Ege adalarına ve Batı Anadolu'ya doğru çekilip oradaki halklarla kaynaşmalarına neden olan halk. Hatta işte bu İyon ve Aioller'in Yunan anakarasından göçüp adalar-Batı Anadolu'ya yerleşmesinin nedeni de MÖ yaklaşık olarak 1200 yıllarında olan bu çalkalanmalar. Dorlar İyonlar ve Aiollere göre biraz daha kaba-saba, savaşçı bir halk olarak tanımlanır. Dor düzenindeki ağır, hantal, sofistike olmayan görünüm belki birazcık buna bağlanabilir. Son olarak şunu da söyleyeyim ki bu son paragrafta yazdıklarım hala kesin olarak kanıtlanmış şeyler değil. Bu göçlerin öyle olmadığını savunan tarihçiler de var. Ama şu an en çok kabul gören senaryolardan biri bu.

Şimdi iş burada biraz karışıyor. Dor düzenini kaba-saba, savaşçı Dorlarla benzeştirdik ama bu Yunan boylarının isimleri ile anılan mimari düzenlerin bu coğrafyayla birebir eşleşmeleri yok. Yani İyon bölgesi olan Atina'da Dor düzeni veya Dor bölgesi olan bir kentte İyon düzeni yapılar inşa edilebiliyor. Yani Dor bölgesinde Dor, İyon bölgesinde İyon düzeninde yapı yapılır demek çok yanlış olur. Zaten her kentte tek bir düzende de yapı inşa edilmiyor. Tüm Antik kentlerde neredeyse tüm mimari düzenlerde yapılara rastlamak mümkün. Sadece Aiol düzeni bu bağlamda bir istisna arz edebilir. Zira Aiol düzenindeki yapılara Aiol bölgesi dışında rastlanmıyor. Ya da ben görmedim diyeyim. Zaten tekrar vurgulayalım ki, Aiol düzeni çok erken dönemlerde kullanılmış, kısa süre sonra yerini diğer düzenlere bırakarak mimari repertuardan çıkmış bir düzen.

Aiol düzeni. Gün gelir de delirip, "Aiol düzenini araştırayım ben" derseniz
bu görselleri aldığım tezden başlayabilirsiniz (Kaynak 5).

Diğer isimlere gelecek olursak, Korint Düzeni adını ilk kullanılmaya başlandığı kent olan Korint'ten alıyor. Tabi bu düzenin ortaya çıkması İyon, Dor ve Aiol'e göre daha sonra olduğu için ilk nerede ortaya çıktığı daha net olarak biliniyor. Ama tabii ki Korint kentiyle sınırlı kalmayıp hızla bütün Akdeniz'e yayılıyor.

Kompozit düzenin ismi ise kendisinin bir "kompozisyon" olmasından geliyor. Yani bu düzen yukarıda bahsettiğimiz gibi İyon düzeni ile Korint düzeninin bir araya gelmesinden, kompoze olmasından ortaya çıktığı için adı Kompozit Düzen. Bu düzen de Roma döneminden itibaren Akdeniz coğrafyasının her tarafında sıklıkla görülüyor.

Şimdi, biraz tekrara düşmekten erinmeden çok çok önemli bir abimizin bu düzenler hakkında yazdıklarını kısaltarak aktaralım. Kendisi, mimarlık camiasında önümüzü iliklemeden adını anmadığımız, söylerken sesimize biraz huşu kattığımız çok önemli bir adamdır: Vitruvius...

Yaklaşık olarak MÖ 90-20 yılları arasında yaşadığı düşünülen Marcus Vitruvius Pollio Antik dünyadan günümüze kalan tek mimari eserin yazarı. Yani görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılı biçimde bildiğimiz ilk mimarlık kuramcısı, yani mimarlığın nasıl yapılması gerektiğini tarif eden kişi.

Ne yazık ki aslında kendisi hakkında hemen hiç bir bilgi kalmamış. Hatta isminin içindeki "Marcus" ve "Pollio" kısımlarının doğruluğu, doğum ve ölüm tarihleri hala tartışmalı... Yani abi, sanatımla, bilgimle gündem olmak istiyorum, beni magazin malzemesi yapmayın dercesine kendi hakkındaki özel bilgiler konusunda son derece cimrilik yapmış. Ya da belki başka yayınlarda iz bırakmıştır da, günümüze gelmemiştir. O da olabilir bak...

Bu abinin "Mimarlık Üzerine 10 Kitap" (orjiinali: De Architectura, yani, Mimarlık Üzerine) adında ve adından içeriğinin gayet net anlaşıldığı bir eseri var. 10 kitap dediği, yani aslında küçük boyutlu kitaplar. Toplayınca 1 kitap boyutlarına geliyor. Ama tabi önemli olan içeriği. Türkçeye de çevrildi bu kitap ve bir kaç yayınevi yayınladı. Mimarlığa, antikiteye birazcık ilgi duyan herkesin edinmesinde yarar var. Vitruvius ve kitabı hakkında güzel bir tanıtıcı yazıya da web2 kaynağından ulaşılabilir.

Vitruvius'un eseri De Architectura'yı İmparator'Augustus'a tanıtması...
Tabii ki gravür Antik dönemden değil, çok sonra, 1684'de yapılmış.

Neyse uzatmayalım, Vitruvius, MÖ 20 yılı civarında yazdığı düşünülen ve sadece mimarlıkla kalmayıp savaş makinelerinin yapılışı da dahil bir çok teknik bilgiyi aktardığı kitabında mimari düzenlere önemli bir yer ayırmış. Buraya Kaynak 2'den kısaltarak ve düzenlere göre sınıflayarak aktaralım. 


Dor düzeni hakkında:

- (Düzenler arasında) ilk ortaya çıkan Dor düzenidir. Çünkü Hellen ile nimf (peri benzeri mitolojik varlık) Phtia'nın oğlu ve tüm Pelloponnes ile Akhaia'nın kralı Dorus, çok eski bir kent olan Argolis'teki tanrıça Juno'nun kutsal alanında bir rastlantı olarak bu biçemde bir tapınak inşa etti; bunun ardından, Akhaia'nın diğer kentlerinde de, bakışım kurallarının henüz oluşmadığı bir dönemde, bu biçemde başka mabetler yaptı. 

İyon düzeni hakkında:

- (İyon kentlerinin kurulumunu anlatıyor) Şimdi bu kentler, (...) dünyanın bu bölümünü liderleri İon'un ardından İyonya olarak adlandırdılar; orada ölümsüz tanrılar' için ayırdıkları alanlarda tapınaklar inşa etmeye başladılar: İlk olarak Akhaia'da gördükleri gibi Panionion Apollosu'na bir tapınak inşa ederek bunu Dor diye tanımladılar; çünkü bu tapınak türünün ilk olarak Dor eyaletlerinde yapıldığını görmüşlerdi. Bu tapınağa sütunlar dikmek istediklerinde, bunlar için bakışım kuralları bulunmadığını gördüler; sütunların hem etkin birer taşıyıcı, hem de görünüm açısından uygun güzelliğe sahip olmaları için bir arayış içerisinde bulunduklarından, insanoğlunun ayak izini ölçerek boyu ile karşılaştırdılar. İnsan ayağının boyun altıda biri olduğunu keşfedince, aynı ilkeleri sütuna uygulayıp sütun gövdesini, başlığı dahil olmak üzere, taban kalınlığının altı katına yükselttiler. Böylece, Dor sütunu binalardaki kullanımı ile insan vücudunun oranlarını, gücünü ve güzelliğini sergilemeye başladı.

Aynı şekilde daha sonraları, Diana'ya (Aslında Yunan dönemi söz konusu olduğu için doğrusu Artemis olmalı) yeni bir biçemin güzelliği ile bir tapınak yapmak istediklerinde, bu ayak izlerini kadınların narinliğini anımsatan ölçülerde yorumlayarak, ilk kez kalınlığı yüksekliğinin sekizde biri olan ve bu yüzden daha uzun görünen bir sütun oluşturdular. Tabanına pabuç yerine geçen bir kaide, başlıkta ise sağdan ve soldan kıvrımlı lüleler gibi dökülen volütler yerleştirdiler; bunun önünü saç yerine kymatium ve kavisli meyve dizileri ile süslerken, sütun gövdesi boyunca kadınların giysilerindeki kıvrımlan andıran yivler indirdiler. Böylece, iki farklı sütun türünü oluştururken birinde çıplak ve yalın erkek güzelliğini, diğerinde de kadınlara özgü inceliği, süslenmeyi ve oranları vurguladılar. 

- Adından da anlaşılacağı gibi İyon biçemini İyonlular başlatmıştır.

Korent düzeni hakkında:

- Korent sütunları, başlıkları dışında, her bakımdan İyon düzenin oranlarındadır. 

- Korent adı verilen üçüncü düzen, bir genç kız narinliğinin taklididir; çünkü genç kızların görünümleri, kol ve bacakları yaşlarının körpeliği nedeniyle daha ince olduğundan, bezemede daha hoş etkiler yaratırlar. 
Callimachus Korent düzenini icat ediyor.
Rolant Fréart de Chambray 1650 (3).

Bu başlık türünün ortaya çıkışının öyküsü şöyle anlatılır: Korint'in özgür bir kızı evlilik çağında bir hastalığa yakalanarak ölür. Sütannesi, kızın ölümünden sonra, yaşamında ona zevk veren bazı ufak eşyaları toplayarak bir sepete koyar ve mezara taşır; mezarın üzerine koyduğu sepetin içindeki eşyaların daha uzun ömürlü olması için üstüne bir çatı kiremidi yerleştirir. Sepet, rastlantı sonucunda bir kenger otu (akantos) kökü üzerinde bulun-maktadır. Bastırılan akantos kökü, bahar gelince ortadan filizlenerek yaprak verir; sepetin kenarlarında gelişen filizler kiremidin ağırlığı altında kıvrılarak uçlarda volütleri oluştururlar. 

O sıralarda Atinalıların sanatsal yapıtlarındaki incelik ve zerafet nedeniyle (burada çözemediğim Yunanca bir terim var) Callimachus, mezarın yanından geçerken, kenarlarından körpe yaprakların fışkırdığı sepeti görür. Bu yeni biçemden hoşlanarak Korintlilere o örnekten esinlenen bazı sütunlar inşa eder; bakışım oranlarını da belirleyerek, o zamandan sonra Korent üslubundaki yapıtlarda uygulanacak kuralları ortaya koyar. 

Bu başlığın oranları aşağıda olduğu gibi belirlenmelidir. (...)

Evet, sıkıcı olmaması için burada çok kısa bir bölümünü aktardım Vitruvius'un ama aslında çok daha detaylı tarifler, oranlar kitapta mevcut... Bu arada Vitruvius'un Kompozit düzenden bahsetmemesi de henüz böyle bir düzenin ortaya çıkmadığına ya da belki de henüz yaygınlaşmadığına bir kanıt olarak kabul edilebilir. 

Gelelim mimari elemanların isimlerine... Çok fazla detaya inmeden (bu lafı boşuna söylemiyorum, detaya insek neredeyse her motifin, taş parçasının ayrı adı var) 3 düzenin elemanlarını aşağıda gösterelim. Böylece düzenler arasındaki farklar da biraz daha görünür olur. 


Temel elemanların isimleri.

Dor düzeni görünür biçimde daha basık ve tıknazdır. Alttan yukarıya doğru gidecek olursak, en alt, genellikle tapınakların başlangıç yüzeyi olan üç basamaklı yapıya KREPİS diyoruz. Krepisin en üst yüzeyine, yani sütunların oturduğu yüzeye STİLOBAT deniyor. Sadece Dor düzeninde SÜTUN KAİDESİ bulunmaz. Bu temel bir farkıdır Dor düzeninin. Stilobattan sütun başlığına kadar SÜTUN GÖVDESİ yer alır. Bu sütun gövdesi tek parça olabileceği gibi silindirik SÜTUN TAMBURlarından da oluşabilir ve YİVlidir. Sütun gövdesindeki yarıklara yiv deniyor. Erken ve Klasik döenmlerde genelde tüm sütunlar yivli oluyor ama daha sonraki dönemlerde sıklıkla yivsiz sütunlar ya da burgu biçimindeki sütunlar görülebiliyor. Dor düzeninin en karakteristik kısımlarından biri olan SÜTUN BAŞLIĞI son derece sade, iki kısımdan, ABAKUS ve EKINUStan oluşuyor. Bazen ekinusun altındaki küçük alana BOYUNLUKa da rastlanabiliyor. Abakus prizmatik, ekinus ise kesik koni biçiminde elemanlar. ENTABLATÜR, yani sütunun taşıdığı yatay kısım da iki parçadan oluşuyor. İlk parça ARŞİTRAV. Baştaban olarak da Türkçeleştiriliyor arşitrav ama daha çok özgün ismi kullanılıyor. Dor düzeninde arşitravın özelliği düz yüzeyli olması. Herhangi bir kademe farkı veya rölyef bulunmuyor arşitravda. İkinci kısım ise yine Dor düzeni için çok karakteristik olan METOP-TRİGLİF FRİZİ. Bu friz, adından da anlaşılacağı gibi metoplar ve trigliflerden oluşuyor. Triglifler arasındaki kare veya kareye yakın düz yüzeyler metoplar. Bunlar her zaman böyle sade olmak zorunda değil, Athena Parthenon Tapınağı'nda olduğu gibi her biri rölyeflerle süslü olabiliyor. Trigliflerin ismi bu motiflerdeki dikine 3(tri) elemandan geliyor. Hatta başta bahsettiğimiz, taş mimarinin ahşap mimariden biçimleri taşımasının en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor. Genelde kabul gören bir teoriye göre bu triglifler erken dönem ahşap kirişlerin cepheden görünen kısa kenarları. Yukarıdaki Anadolu'dan ahşap mimari örneğine tekrar bu gözle bir bakın... Neyse, Entablatürün üstüne üçgen beşik çatının cepheye yansıyan elemanları geliyor. Bunlar yatay hattaki KORNİŞ ve üçgenin açılı kenarlarını oluşturan SİMA. Ön ve Arka cephelerdeki bu üçgen kısma her düzende PEDİMENT deniyor. Üçgenin içinde kalan, genellikle görkemli heykel ve rölyeflerle süslenen kısma ise TYMPANUM ya da ALINLIK deniyor. Binaların çatılarının köşelerine ve en üst noktalarına konan heykellerin isimleri ise AKROTER.

Evet, ana hatlarıyla Dor düzeninin elemanları bunlar. Dediğim gibi daha detay inildiğinde başka bir çok eleman ismi ve özellik de var, merak edenler kaynakçada verdiğim kitaplara bakabilirler.

Antik Yunan Düzenleri. (Kaynak web3). Sırasıyla açıklamaları şöyle:
En soldaki, Paestum Tapınağı'ndan Dor düzeni,
ikinci, Athena Parthenon Tapınağı'ndan Dor düzeni,
üçüncü, Nemeidli (?) Zeus Tapınağı'ndan Dor düzeni,
dördüncü, Atina Ilissos (?) Tapınağı'ndan İyon düzeni,
beşinci, Priene Athena Tapınağı'ndan İyon düzeni,
altıncı, Athena Polias Tapınağı'ndan İyon düzeni,
yedinci, Atina'daki Lisikrates Anıtı'ndan Korint düzeni,
en sağdaki, Roma dönemi'nden, Roma'daki Lupiter Strator Tapınağı'ndan Korint düzeni.

İyon düzenine gelecek olursak... Dor düzenine göre daha farklı oran sistemine sahip olan ve bu yüzden daha narin ve yüksek olan, İyon düzeninde KREPİS ve STİLOBAT kısmı Dor düzeni ile aynı. Fakat buradan hemen sonra ilk önemli farklılık başlıyor. İyon düzeninde sütun gövdesi doğrudan stilobata değil, bir SÜTUN KAİDESİne oturuyor. Ardından aynı Dor düzenindeki gibi tek parçadan veya SÜTUN TAMBURlarından oluşabilen YİVli sütun gövdesi geliyor. İyon düzenindeki yivler Dor düzenindekilerden biraz farklı. Dor düzeninde yivler birbirleri ile sivri bir köşe yaparak birleşirken İyon düzenindeki yivlerse arada düz bir yüzey bırakarak birleşirler. Bunu yazıyla anlatmak biraz zor, şöyle diyeyim, Dor düzenindeki bir sütuna sarılırsanız sivri köşeleri batar ama İyon düzeninde o sivri köşeler yoktur. Gerçi bu da %100 uyulan bir kural değil, bazen farklılaşabiliyor. Neyse. İyon düzeninin Dor düzeninden yine kolaylıkla tespit edilebilen farkı SÜTUN BAŞLIĞI. Başlığın çok küçük, neredeyse çoğu zaman görünmeyen ABAKÜSü olsa da asıl dikkat çekici motifi VOLÜTLER. Koç başı da denen bu spiral elemanlar İyon düzeninin alamet-i farikası. ENTABLATÜR'e geldiğimizde, ARŞİTRAVın bu sefer üstüste 3 parçadan oluşmuş gibi inşa edildiğini görüyoruz. Aslında bu tek bir taşın farklı kademelerde yontulmasıyla oluşturuluyor. Yani arşitrav 3 taş üstüste konularak oluşturulmaz hiç bir zaman. Arşitravın üstünde ise Dor düzeninden farklı olarak kimi zaman tamamen boş bırakılan ama çoğu zaman da rölyeflerle süslenen FRİZ kısmı geliyor. PEDİMENT kısmı detayda farklılıklar içerse de genelde Dor düzenine benzer bir karakterde.

Korint düzeni yukarıda da dediğimiz gibi İyon düzeninden türetilmiş bir düzen. Yani hemen hemen her şeyi aynı. En önemli farkı SÜTUN BAŞLIĞInda volütlerin olmaması, onun yerine bitkisel motiflerin, özellikle AKANTUS YAPRAĞI biçimindeki motiflerin yoğunluğu.

Kompozit düzen de yukarıda bahsettiğimiz gibi Korint düzenindeki bir sütun başlığına İyon düzeni volütlerinin eklenmiş hali olarak kabaca özetlenebilir.

Kompozit Düzen
Çizim: Sir William Chambers (1723-96)
Şimdi biraz daha meşakkatli bir konuya geçelim, düzenler neye göre seçiliyordu? Aslında bunun kısa ve uzun olmak üzere iki yanıtı var. Birinci yanıt, bilmiyoruz. İkinci yanıt ise neye göre seçilmediklerini ve neye göre seçilmiş olabileceklerini sıralamak anlamına geliyor. Başlayalım... Yukarıda kesin, coğrafi veya etnik bir nedene bağlayamayacağımızı söylemiştik düzenleri. Ancak şöyle de bir tespit var ki, göz ardı edemeyiz. Batı Yunanlıları, yani Yunan anakarası ve Sicilya, İtalya taraflarında yaşayanar genelde Dor düzenini tercih etmişler. Buralarda İyon veya Korint düzeni yok mu, var... Ama azınlıkta. Tam tersi de Doğu Yunanlıları için geçerli. Yani Anadolu'nun Ege kıyılarındaki Yunanlılar da genelde İyon düzenini tercih etmişler. Peki Dor ve Korint düzenleri buralarda var mı? Daha az, ama var. Yani Bu seçimin coğrafi ve etnik bir temeli olabilir ancak bu kesin bir kural değil, eğilim olarak yorumlanabilir sanırım.

Bir diğer teori de özellikle Vitruvius ve sonrasında bir çok yazarın da vurguladığı gibi Dor düzeninin daha sağlam, güçlü duruşuyla maskülen, İyon ve Korint düzeninin daha narin oranlarından dolayı feminen görünmesine dayalı. Burdan hareketle Dorik (Dor düzenindeki) tapınakların erkek tanrılar için İyonik (İyon düzenindeki) ve Korint düzenindeki tapınakların ise tanrıçalar için daha uygun olduğu görüşü de var. Peki bunun istisnası var mı? Çok... Örneğin Athena'nın en meşhur tapınağı Atina'daki Parthenon Dor düzeninde bir tapınak. Ya da tam tersi, Zeus'un Eunomos'daki tapınağı Korint düzenindeyken Aizanoi'daki tapınağı İyon düzeninde... Buyur...

Dolayısıyla bu teori de kesin bir kural olarak değil, bir eğilim olarak kabul edilebilir. Hatta belki öncekinden daha güçsüz bir eğilim...

Bir diğer konu da bu düzenlerin bir arada kullanılıp kullanılmama mevzusu. Erken ve klasik çağlarda bir yapıda sadece bir düzenin elemanları ve oranları ile inşa edilirdi. Yani yapının bir kısmını dorik, şurasını iyonik vs... yapamazdınız. Ancak bunun çok nadir istisnaları da var. En ünlü istisna, aynı zamanda belki de en ünlü dorik tapınak olan Athena Parthenon tapınağıdır. Büyük oranda dorik olan yapının iç mekanında iyonik yapı elemanları da kullanılmış.

Geç dönemlerde ise, özellikle Roma ve sonrasında farklı üslupların biraraya getirildiğini görmeye başlıyoruz. Örneğin Colloseum amfitiyatrosunun her katı farklı düzenlerle inşa edilmiştir. Bu gibi, birden çok biçim dilinin birarada kullanıldığı yapılara da eklektik ya da Türkçesi seçmeci yapı diyoruz.

Evet. Bu kadar yeter. Ben yazmaktan, muhtemelen siz de okumaktan sıkıldınız, şimdi aşağıda biraz da binalar üzerinden bu düzenleri örnekleyerek bitirelim...
   
Aizanoi'de İyon düzenindeki Zeus Tapınağı. Öndeki parça çatıdaki akroterlerden birisi.  

Magnesia ad Maender (Menderes Magnesiası) kentindeki Artemis Tapınağı'nın iyonik sütun başlıkları.

Athena Parthenos (Bakire Athena) ya da kısaca Parthenon. Dorik düzenin en klasik uygulamalarından biri.
Iktinos ve Kallikrates'in MÖ 442-437 tarihli eseri. 

İyonik düzendeki Priene Athena Polias (Kentin Koruyucusu Athena) Tapınağı.
Mimar Pytheos'un MÖ 4. yüzyıla tarihlenen eseri.


Euromos'daki Zeus Lepsynos Tapınağı. MS 2. yüzyıl, Roma dönemi yani. Lepsynos'un ne demek olduğu,
yani tapınağın Zeus'un hangi kültüne adandığı tam bilinmiyor. Sözcüğün Karya dilinden geldiği düşünülüyor.
Bu tapınağın en önemli özelliği Anadolu'daki en sağlam kalmış tapınaklardan biri olması ve
sütunların üzerinde bağışta bulunanların isimlerinin yazılı olması.

Atina agorasındaki Dorik Hephaistos Tapınağı. MÖ 415

Atina agorasındaki Dorik Hephaistos Tapınağı. MÖ 415

Düzenler tabii ki sadece tapınaklarda söz konusu değil. Bu da Aphrodisias kentinden anıtsal bir kapı: Tetrapylon.
Korint düzenindeki yapı MS 2. yüzyıla tarihleniyor. 

Miletos agorasından İyonik bir stoa. MS 1-2. yüzyıl.

Pergamon'un Korint düzenli Trajan tapınağı. Tabii ki Roma dönemi, MS 1. yüzyıl sonları.

KAYNAKLAR:

1 : John Summerson, Mimarlığın Klasik Dili, Homer, 2005.
2 : Mimarlık Üzerine On Kitap, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı, 1998.
3 : Andreas Schmidt-Colinet, Georg A. Plattner, Antike Architektur und Bauornamentik, UTB, 2004.
4 : Wolfgang Müller-Wiener, Griechisches Bauwesen in der Antike, Beck, 1988.
5 : Hellen Mimarisinde Aiol Başlığının Kökeni, Gelişimi ve Dağılımı, İhsan Sabri Çakır, Yayınlanmamış Tez: http://acikerisim.ege.edu.tr:8081/xmlui/handle/11454/2092

web1 : https://www.sahindogan.com/antik-yunan-mimarisi
web2 : http://www.arkitera.com/haber/4743/vitruvius-a-gore-mimarligin-yeri-ve-gunumuz-mimarligi-arasindaki-farklar
web3 : https://en.wikipedia.org/wiki/Classical_order
web4 : https://www.youtube.com/watch?time_continue=227&v=nrRJkzXl4a4

Kaynak verilmeyen fotoğraflar yazara aittir, kaynak göstermeden kullanmayınız.

5 yorum:

  1. Çook teşekkürler��

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler bu ve diğer harika yazılarınız için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim ben de.

      Sil
  3. Çok güzel anlatmışsınız. Keyifle okudum. Teşekkürler.
    S.Bilen

    YanıtlaSil