8 Temmuz 2018 Pazar

Selçuk Aziz Jean Kilisesi

İzmir’in hemen yanıbaşındaki Selçuk ilçesi eşi az bulunur bir tarihi zenginliğe sahip. Şüphesiz herkesin ilk aklına gelen Ephesos Antik kenti ve dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis Tapınağı. Ama bunların yanısıra Beylikler dönemine ait anıtsal İsa Bey Camisi ve yerleşimin içine yayılmış durumda, ilgisizlikten biraz mahsun bir çok hamam, türbe ve mescitin oluşturduğu zengin kültürel miras çok fazla yerleşimde yok. Ayrıca yakın zamanda restore edilerek ziyarete açılan Selçuk Kalesi'ni de bunlara eklemek gerekiyor.

Bunların yanısıra bir yapı var ki hem mimari, hem tarihi hem de dini açıdan çok çok önemli. Aziz Jean, ya da daha yerleşik özgün adıyla Saint Jean Kilisesi. Bu muhteşem Bizans yapısı hem öyküsü hem de mimarisi ile büyüleyici bir yapı. 


Aziz Jean Kilisesi ve yakın çevresinin havadan görünüşü.

Yapıdan önce adanan kişi ile başlayalım. Aziz Jean’ın kim olduğu ile. Erken Hıristiyan literatürüne hakim olmayanlar için isimler bazen içinden çıkılamaz karışıklıklara neden olur. Bazen bir ismin İbranicesi, Latincesi, Yunancası, Türkçesi, İngilizcesi, Fransızcası... farklı olduğundan her şey birbirine karışır. Jean, Yuhanna, Yahya... Aslında hepsi aynı kişi. Burada en çok yapılan yanlış Jean'a John demek... Bunu yapmayalım arkadaşlar, çünkü Aziz John yani Vaftizci Yahya bambaşka bir kişi... Yalnız bazı yabancı kaynaklarda da Aziz Jean "Saint John The Evangelist" olarak da geçiyor. Tam kafa karışıklığı...

Aziz Jean'ın Hayatı

Bir çok dini kişilikte olduğu gibi Aziz Jean'ın da hayatına dair somut veriler yok denecek kadar azdır. Ancak yine her dinde olduğu gibi boşluklar anlatılarla, gerçekliği kanıtlanamayacak, hatta bazılarına göre tartışılamayacak söylencelerle doldurulmuştur. Dolayısıyla Aziz Jean'ın hayatı hakkında aktarımlara "gerçek tarih" olarak bakmamak gerekir. Ben metni yazarken her seferinde "düşünülmektedir", "inanılmaktadır" yazmak istemedim. Ancak bu yazdıklarımın, daha doğrusu derlediklerimin tarihi bilgi değil büyük oranda inanış veya kabul olduğunu unutmamak gerekir. Bu arada metni oluştururken büyük oranda web1 kaynağından ve İncil'den yararlandım. 

Aziz Jean Galile'nin fakir bir köyü olan Betsaya'da doğmuş. Kendisi İsa'nın 12 havarisinden biri, hatta en sevdiği havarisi olarak bilinir. Ancak bunun öncesinde İsa ile akrabalıkları da vardı. İsa'nın annesi, Meryem Ana'nın nişanlısı Yusuf'un ilk evliliğinden kızı Salome ile balıkçı Zebedi'nin oğluydu. Biraz karışık... Yani aslında İsa, Jean'ın üvey dayısı gibi bir akrabasıydı.Yuhanna, kardeşi Yakup ile babalarına balık tutmada yardımcı olurken İsa onları kendisini takip etmeye ve "insan tutan balıkçılar" olmaya çağırıyor. Onlar da bu çağrıya uyarak İsa'nın havarileri arasına katılıyorlar. Hatta Jean, hem İsa'ya hem de öğretisine olan sevgisi nedeni ile İsa'nın en sevdiği havarilerinden biri oluyor. Jean için, "O İsa Mesih ile Tabor Dağı’na tırmanan, O’na en yakın olan üç kişiden biriydi (Petrus, Yakup, Yuhanna)" denir. Ünlü "Son Akşam Yemeği"nde de İsa Yuhannayı hemen yanına oturtmuştu.

Leonardo da Vinci'nin ünlü "Son Akşam Yemeği"nde Aziz Jean.
İsa'nın içlerinden birinin ona ihanet edeceğini söylemesinin ardından şaşkınlık ve üzüntüyle sola doğru hamle yaparken. 
Aziz Jean'ın hayatının en dokunaklı anlarından biri şüphesiz İsa'nın, annesi Meryem'i ona emanet ettiği andır. İncil'e göre bu şöyle gerçekleşmiştir: 

"İsa'nın çarmıhının yanında ise annesi, teyzesi, Klopas'ın karısı Meryem ve Mecdelli Meryem Duruyordu. İsa, annesiyle sevdiği öğrencinin yakınında durduğunu görünce annesine "Anne, işte oğlun!" dedi. Sonra öğrenciye, "İşte annen!" dedi. O andan itibaren bu öğrenci ;sa'nın annesini kendi evine aldı." (Yuhanna 19: 25-27)

İsa'nın göğe yükselmesinden sonra havarilere Hıristiyanlığı yayma görevi düşmüştü. O zaman havariler gidecekleri yerleri belirlemek için kura çektiler. Aziz Yuhanna’ya da düşen kendini tamamiyle putperestliğe adamış olan Küçük Asya oldu. Roma döneminde "Küçük Asya" coğrafi olarak bazen Anadolu'nun tamamı için kullanılırken çoğunlukla İzmir'den yaklaşık Afyon'a kadar olan Batı Anadolu'yu kastetmek için kullanılır. Anlatılara göre kurada "Küçük Asya"yı çeken Aziz Jean'in morali çok bozulur. Kurada batı çıkılınca üzülünen ilginç dönemlermiş demek ki... Neyse, Aziz Yuhanna gideceği yeri öğrendiğinde çok moral bozukluğu yaşar, henüz tüm ümidini Tanrı’nın yenilmez gücüne bırakmayı öğrenmemişti. Tanrı onu bu insanî zayıflıktan temizlemek için, gideceği yere varmadan önce, onu dalga ve rüzgârlarla kırk günlük bir denenmeye soktu. 


İmparator Domitianus
Maceralı bir yolculuktan sonra Efes’e, insanların tanrıça Diana’ya (Artemis'in Roma dönemi karşılığı) çok bağlı olduğu ve onun şerefine festivaller yapacağı şehre varır. Yalnız Meryem Ana'nın da bu yolculukta yanında olup olmadığına, onun Ephesos'a ne zaman geldiğinin düşünüldüğüne dair bir ipucu bulmadım. 

Aziz Jean Ephesos'a gelince hemen işe koyulur. İsa'nın öğretilerini yaymaya, vaazlar vermeye başlar. Hatta pagan Ephesosluların dini bir festivallerinde onlara konuşma yapmaya kalkınca taşa tutulur. Ancak yılmaz ve bir kaç mucizevi olay yaşandıktan sonra Ephesoslular Hıristiyanlığa meyletmeye başlarlar. 

Bir süre sonra bu vaizin ünü ve herhalde mucizeleri İmparator Domitianus'un kulağına gider. İmparator onunla buluşup konuşur (ki bu bana hiç inandırıcı gelmiyor) ve Aziz Jean'daki İsa'nın dünyasal herhangi bir güçten daha güçlü olduğuna olan güveni onu çok kızdırır. Aziz'i Ege Denizi'ndeki Patmos Adası'na sürgün eder. Tabi orada da bir dizi mucizeler yaşandıktan sonra karizması yine ortalığı kavurur Aziz Jean'ın. Kısa süre sonra adanın valisi de dahil herkes vaftiz için sıraya girer. 

Bir süre sonra imparator onu tekrar Ephesos'a çağırır. Öyle ya, adam gittiği yeri hıristiyan etmektedir. Burada tekrar bir parantez açıp bazı kaynakların Patmos'taki John'un Ephesos'tan giden havari olmadığını, başka bir adam olduğunu iddia ettiğini de not düşelim. 

Ya zaten ben de hiç inanmadım. Birincisi koskoca imparator işi gücü yok neden bu adamla uğraşıyor. İmparatorlar gerçekten de bu kadar minör işlerle çok da uğraşmazlar. En fazla eyalet valisine "şu arkadaşı aslanlara atıverelim" gibisinden emirler verirler ki Domitianus da tam bu zalimlikte bir adam. Dur gidip adamla konuşayım da onu süreyim, yok geri getireyim filan... Pek inandırıcı gelmedi. Ayrıca İmparator Domitian'ın Anadolu'ya geldiği ya da Aziz Jean'ı Roma'ya getirttiği gibi bir belge de yok. 

Neyse, önemli bir konu da Aziz Jean'ın İncil yazarlarından biri olmasıdır. Hem de ayrıcalıklı bir yazar. Çünkü Aziz Jean İncil yazarları arasında tek görgü tanığıdır (1). Adını da yazarından alan Yuhanna İncili'ni nerede yazdığı da biraz tartışmalı. Patmos'daki sürgünde yazdığını söyleyenler olduğu gibi Ephesos'da yazdığını iddia edenler de var. Hatta Selçuk Kalesi'ndeki yüksek bir alanda yazdığı ve bu yere daha sonra bu olayın anısına bir şapel inşa edildiği de söyleniyor. Bugün bu şapel kale içinde, yukarıda yer alan bir sarnıç.

Aziz Jean'ın doğum ve ölüm tarihleri de kesinlikten uzak. Kimisi 15-100 yılını verirken, bazı kaynaklar 71 yıl yaşadığını aktarıyor. Biz azizin, 100 yılı civarında şu an Aziz Jean Kilisesi'nin apsisinin altındaki yere gömüldüğünü düşünebiliriz. 

Yapının Mimarisi

Yapıya gelmeden önce aslında çevresinin de bir çok önemli yapı kalıntısı barındırdığından bahsetmek lazım. Ancak çok fazla detaya girmeden sadece bugün biletleme işlemlerinin yapıldığı arkeolojik alana girişi sağlayan sur kapısından bahsedelim. Bu kapıya "Takip Kapısı" deniyor. Bunun nedeni, yapının cephesinde kullanılan Roma dönemi devşirme taşlardan birinin üstünde bir takip sahnesinin yer aldığının düşünülmesi. Kimileri bu taşlarda Akhilleus'un düşmanını takip ettiği sahneler olduğunu iddia ediyor. Ancak bu taşlar sanırım bugün yerinde değil. Bugün kapıda en göze çarpan figürlü taş, muhtemelen bağ bozumu şenliklerindeki Erosların üzümlerin içindeki betimlerinin yer aldığı lahit parçasıdır. Önceki yüzyıllarda kapının üstünde yer alan genç kız ve silahlı adamların betimlendiği farklı lahit parçalarının 19. yüzyılda İngiltere'ye götürüldüğü bilinmektedir (3).

Takip Kapısı ve üzerindeki devşirme taşlar.

Yapıya gelecek olursak, günümüzde yapının büyük oranda zemin malzemeleri özgün yerinde yani in situ olarak bulunuyor. Bazı yerlerde bulunan mimari parçaların yerlerine yerleştirilmesi, bazı yerlerde ise tamamlamalar şeklinde restorasyonlar yapılmış. Doğal olarak yapının üstörtüsüne dair hiç bir şey kalmamış.   

Yerine yerleştirilen sütunlar ve tamamlamalar.
Restorasyon riskli ve zor bir iş. Son yıllarda da kötü örneklerine sıklıkla rastlıyoruz.
Burada yapılan da tartışmaya açık bir iş ancak şahsen benim gözümü çok tırmalamıyor.
Yakın dönem restorasyonları ile ilgili bilgiler web3 kaynağında mevcut.

Bu arada sütun başlıklarındaki bu ideogramların da Justinianus ve Theodora'ya ait oldukları söyleniyor.
Kaynak: Bi' yerde okumuştum, kaynağı bulamadım, bulunca yazacağım.

Bugün kalıntılarını gezdiğimiz yapı burada ilk inşa edilen yapı değil. Şüphesiz Aziz Jean'ın öldüğü yıllarda hala Hristiyanlık serbest olmadığı için bu önemli kişiye gösterişli bir mezar yapmak mümkün değildi. Ancak 5. yüzyılda, yani Hristiyanlığın serbest bırakılmasının ardından buraya azizin anısına ona adanmış bir ahşap çatılı kilise yapılıyor. Tabi bu kilise de bugün kalıntılarını gezdiğimiz kiliseden daha mütevazi bir yapı idi. Bu yapı 6. yüzyıldaki depremde zarar görüyor ve dönemin İmparatoru, İstanbul'daki Ayasofya'yı da yaptıran Justinianos hemen buraya eskisinden daha görkemli bir kilise yapılması emrini veriyor.

Aziz Jean Kilisesi'nin 5. yüzyıldaki haline dair bir tahmin. (Kaynak: 2)
Bu tahmin bana biraz şüpheli geliyor. Hangi arkeolojik verilere dayandığına dair bir bilgi yok...
Burada Justinianos'a dair küçük bir parantez açmak gerekir. Bilindiği gibi Stadyumda çıkan ve hemen yanındaki görkemli Ayasofya'nın da yanıp yıkılmasına neden olan Nika isyanında Justinianos bir süreliğine kontrolü kaybetmiş, hatta başkentten kaçmayı düşünmüştür. Onun bu fikrine karısı Theodora şiddetle karşı çıkmış, o ünlü sözü söylemiştir:

"Bir kaçak olarak yaşamaktansa imparator olarak öl!"  

İmparator Justinianus ve İmparatoriçe Theodora. Egemenlikleri: 527-565
Bakmayın Theodora'nın burada sessiz, sakin göründüğüne. Justinianus'tan daha hırslı biridir kendisi.
Çıkarılan tüm kararnamelerde kocasıyla birlikte imzası olan Theodora'nın sirk dansçılığından imparatoriçeliğe uzanan çok İlginç bir hayat hikayesi var. 

Karısından gazı alan Justinianus kendisine sadık ordu mensupları ile korkunç bir kıyım yaparak isyanı bastırmış ve sonrasında ilk iş olarak öncekinden daha görkemli, bugün dünya mimarlık tarihinin en önemli yapılarından biri olan 3. Ayasofya'yı inşa ettirmiştir. Yakın bir süre sonra da Ephesos'taki Aziz Jean Kilisesi'ni yine eskisinden daha görkemli olarak yeniletmesi bu perspektiften okunabilir. 

Kıssadan hisse: Anıtsal dini yapı inşa etmek, yöneticilerin iktidarını pekiştirmek için sıklıkla başvurdukları yollardandır. 

Kilisenin önündeki bilgilendirme tabelasında onarım ve restorasyon ve araştırma tarihçesi hakkında şu bilgiler var:


"Yazılı belgelere göre 12. yüzyılda onarıma muhtaç durumdadır. (...) Kent 1304 yılında Türklerin eline geçince kilisenin bir bölümü cami olarak kullanılmış ve yapı 1365-1370 yıllarında şiddetli bir depremle yıkılmıştır. Kilise içindeki kazılara 1921-22 yıllarında G. A. Sotiriou tarafından başlanmıştır. 1927-30 yıllarında Avusturya Arkeoloji Enstitüsü kilisenin iç bölümlerindeki kazıları tamamlamıştır. 1960-2006 yılları arasında Kültür Bakanlığı - Efes Müzesi Müdürlüğü kilise çevresindeki yapıları ve surları kazıp, restore etmiştir. 2007 yılından bu yana kazı ve onarım çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Mustafa Büyükkolancı başkanlığında bir ekip tarafından yürütülmektedir." (2)
Kilisenin güncel durumu. (Kaynak: 2 ve web 3)

Kilisenin mimarisine gelecek olursak... Yapı revaklı bir atriuma (ön avlu) sahip, giriş nartheksi (enine koridor) olan, ana nefin yan neflerden çok daha geniş olduğu 3 nefli bazilikal bir plana sahip. Ayrıca yarım daire formlu apsisten önce bazilikal şemayı kesen bir transept kolu da mevcut. Bazilikanın boyutları Kaynak 2'ye göre: 130 x 65 metre, Kaynak 3'e göre 110 x 40 metre. 

Aziz Jean Kilisesi, plan, 6. yüzyılda inşa edilen yapı. (Kaynak: 1)

Kiliseye erken dönem kiliselerinde olduğu gibi bir önavludan yani atriumdan girilir. Giriş kısmı narteks olarak adlandırılan dar, enine bir mekandır. Daha sonra ana nefe geçilir. Bu kilisede ana nefle yan nefler arasındaki genişlik farkı gerçekten dikkat çekicidir. Yan nefler aşırı dar ve neredeyse kullanışsızdır. Nefler apsise doğru ilerlerken enine koridorlar yani transept kolu ile buluşur. Transept kolu da 3 neflidir ve ana nefle Aziz Jean'ın mezarının olduğuna inanılan yerde kesişir. 

Bu arada ana nefte, mezar alanına varmadan önce ortada bir vaaz kürsüsü yani ambon'un kalıntıları vardır. Bu arada "nef" sözcüğüne dair kısa bir açıklama yapmak gerekirse, bu sözcük İslam mimarisindeki "sahın" sözcüğünün Hristiyan mimarisindeki karşılığıdır. Etimolojik olarak, gemi anlamına gelen "nave" sözcüğünden geldiği düşünülmektedir. Bunun da Nuh peygamberin kendisine inananları gemisinde topladığı döneme işaret ettiği, o "nave"in yani geminin daha sonra inananların toplandıkları mekan olan "nef"e dönüştüğü düşünülür. 


Mimarinin tarihi ile sözcüklerin tarihi bir arada takip edildiğinde bazen insanlığın anlığının tarihine dair böyle ilginç şeylere de rastgelindiği oluyor. Ve beni en çok bunlar heyecanlandırıyor.

Neyse, konuya dönelim. Mezarın olduğu yer altındaki kısımda -yani kriptada- yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılan 3 mezardan ortadakinin Aziz Jean'a ait olduğu düşünülüyormuş. Tabi mezarlarda herhangi bir buluntuya rastlanmamış. Hatta bu mezarların taa 13. yüzyılda bile boş olduğuna dair aktarımlar da var. Bazı kaynaklar bu kutsal kalıntıların Bizans döneminde başkent Konstantinapolis'deki Havariun -ya da 12 Havari- Kilisesi'ne taşındığını aktarıyor (Kaynak: 3). 

Aziz Jean'ın mezarının bulunduğu alan, burgulu sütunlar ve küçük apsis.

Kilisenin ana yapısına bitişik olarak kuzey tarafında merkezi plan şemasına sahip hazine ve vaftizhane binaları da yer alıyor. Hazine yapıları genellikle çok sayıda değerli eşyası bulunan, bunları bazen ayinlerde kullanan, bazen özel günlerde sergileyen büyük boyutlu veya önemli kiliselerde bulunuyor. Bu kilise de bir azizin mezarı üzerinde bulunan bir haç kilisesi olduğu için olasılıkla bir çok değerli dini nesneye sahip olmalıydı. 

Değerli derken hem maddi hem de manevi değeri kastediyorum. yani hem altın veya diğer değerli maden ve taşlarla süslü malzemeler hem de muhtemelen Aziz Jean'a ya da belki başka azizlere ait olduğuna inanılan giysi, günlük kullanım eşyası ya da belki kemikler... Bu tip emanetlere Hristiyan literatüründe rölik (relic) deniyor. Bunlar önemli kiliselerde dikkatle korunup sergileniyor ve bazılarının mucizevi güçleri, iyileştirici etkileri olduğuna inanılıyor. Hatta özellikle orta çağda bu röliklerin karaborsa piyasası bile kuruluyor. Kiliseler bir azizin bir parçası, kemiği, mendili, bilmemnesi için ciddi paralar ödüyorlar. Yok bu İsa'nın çarmıhının parçası, yok bu şu azizin giysisinin parçası diye millet de bulduğu çeri-çöpü kiliselere itelemeye çalışıyor. 

Sonuçta gerçek olup olmaması önemli değil, önemli olan inanılması. 

Alan memnun; kilise popülerlik kazanıyor, ziyaretçisi artıyor, 

Satan memnun; ıvır zıvır karşılığında ciddi paralar kazanıyor,

Müminler memnun; ziyaret edip manevi tamin sağlıyorlar, hatta belki placebo etkisi ile şifa bile buluyorlar.

Zaten "gerçek" dediğimiz şey de aşağı yukarı böyle bir şeydir. Üstünde uzlaşılan.

Neyse, Aziz Jean Kilisesi de bir havari mezarı barındırması ve bu nedenle bir haç kilisesi olması dolayısı ile bir hazine binasına sahip olması şaşırtıcı değil. Haç kilisesi olma mevzusunu biraz daha açalım. Özellikle Ortaçağ'da -günümüzde de azalsa da devam ediyor- Hristiyanların ziyaret ederek hacı olmayı bir ödev saydıkları, çoğunlukla bir havari, aziz veya mucize ile ilişkilendirilen, İspanya'dan Ortadoğu'ya yayılmış bir çok kiliseye haç kilisesi deniyor. Aziz Jean Kilisesi'de onlardan biri. Kültür Bakanlığı'nın internet sayfasında şöyle bir bilgi de bulunuyor bu konuda: 15 Ağustos'u izleyen ilk Pazar günü ayin yapılır ve gelenler hacı olur (web2). Bu sene (2018) bu tarih 19 Ağustos'a geliyor. Takvimlerimize işaretleyelim...   

Gelelim vaftizhaneye. Yukarıdaki maket fotoğrafında görüldüğü gibi oldukça büyük bir vaftizhaneye sahip Aziz Jean Kilisesi. Bu büyük vaftizhaneler Hristiyanlığın erken dönemleri ile erken Bizans döneminde sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bunun pratik ve manevi nedenleri olduğunu düşünüyorum. Erken dönemlerde özellikle yetişkinlerin din değiştirmelerine, hristiyanlığa geçmelerine sıklıkla rastlanıyordu. Dolayısıyla bu büyük bedenlerin vaftiz edilebilmesi için büyük vaftiz havuzlarına ihtiyaç vardı. Daha sonraki dönemlerde zaten hemen herkes doğumdan kısa bir süre sonra, bebekten vaftiz edildiği için büyük vaftiz havuzlarına gerek kalmadı. 


       
Gördüğünüz gibi artık tencereden biraz daha büyük kaplarda vaftiz işlemi halledilebiliyor. Ama her yaştan insanın yoğun biçimde Hristiyanlığa geçtiği erken dönemlerde herhalde vaftizler böyle yapılmıyordu... :)


Vaftizhane. Ortada vaftiz havuzu ve yanlarda kutsal suların bulunduğu hazneler.

Manevi olarak da vaftiz işlemi aslında dinin doğumundaki önemli figürlerden Vaftizci Yahya'nın insanları Şeria Nehri'nde vaftiz etmesine dayanır. Hatta İsa'nın geleceğini önceden bildirdiğine, onu da vaftiz ettiğine inanılır. Erken dönemlerde, bu anlatı tazeyken insanları vaftiz etmenin sosyal ve mekansal karşılığı da önemliydi. Sonraları bu işlem şüphesiz önemini korusa da biraz daha standart prosedüre dönüşmüş gibi görünmektedir. Tüm bu pratik ve manevi gelişmeler neticesinde daha sonraki dönemlerde büyük boyutlu vaftizhaneler nadiren inşa edilmiştir. Ancak tabi Floransa Katedrali'nin vaftizhanesi gibi anıtsal istisnaları da unutmamak lazım. 

Yapının örtü sistemi de değinilmeye değer. Hernekadar günümüze herhangi bir iz kalmamışsa da yapının 5. yüzyıldaki beşik çatılı örtü sisteminden farklı olarak çok kubbeli bir örtü istemine sahip olduğu düşünülüyor. Bizans mimarisinde dikdörtgen mekanların kubbelerle örtülmesinin yolu dikdörtgeni kare modüllere bölüp her birini bir kubbe ile örtmekti. Burada da aynı sistemi görmek mümkün. Ana nef ve apsis ardarda gelen 4 kubbe ile örtülmüş. Bu hattı dikine kesen transept kolu da 2 kubbe ile örtülerek 6 kubbeli bir örtü elde edilmiş. Kubbelerin biri hariç hepsi aynı ebatlara sahip. Sadece Ana nef ile transeptin buluştuğu ve altındaki Aziz Jean'ın mezarını örten kubbe diğerlerinden biraz daha büyük olarak inşa edilmiş.    

Alanda yer alan, kilisenin restitüsyon maketi.
Sol tarafta kilisenin kuzeyindeki kubbeli yapılar, küçük hazine binası ve daha büyük vaftizhane binası.

Dediğim gibi bu örtü sistemi Bizans anıtsal yapılarında sıklıkla rastlanılan bir sistem. En bilinenlerden biri de Venedik'teki yine bir Bizans yapısı olan San Marco kilisesi. 

San Marco Kilisesi'nin kubbeleri. 

Bu arada nedenine dair bir bilgi bulamadığım bir ilginçlikten de bahsedeyim. Yapının 2 tane apsisi var. Bir tanesi Aziz Jean'ın mezarının hemen ardında, tuğladan oturma sıraları oluşturulmuş bir apsis, diğeri ise onun arkasında. Aynı anda ikisinin de kullanılması mümkün değil çünkü öndeki yapıyı sonlandırıp arka kısmı tamamen görünmez ve işlevsiz kılıyor. En akla yatkın öneri bu iki apsisin kilisenin farklı zamanlarına ait sınırlar olduğu. İçerideki kilise daha küçükken, dışarıdaki ise büyük kilise inşa edilinceki apsis. Ama o zaman içerideki neden hala ayakta? Öyle ya, kiliseyi büyütürken bunu yıkmaları gerekir. Acaba sonradan tekrar küçültüldü mü kilise? Yoksa arkeologların bir rekonstrüksiyonu mu bu? Bunla ilgili bir açıklama bulduğumda buraya eklerim.

Aziz Jean'ın mezarı ve arka arkaya 2 apsis. (Kaynak: 2)
Son olarak Selçuk'un önceki ismi olan Ayasuluk sözcüğünün Aziz Jean'ın isminden geldiğini de söyleyerek bitirelim:

Saint Jean = Hagios Theologos (Kutsal İlahiyatçı) = Ayasuluk 


KAYNAKLAR:

web1 : http://www.ortodokslartoplulugu.org/azizlerimizin-hayat-hikayeleri/incil-yazari-aziz-yuhannanin-goge/

web2 : https://www.muze.gov.tr/tr/muzeler/st-jean-aniti
web3 : Kilise ve yakın çevresinin 2009-2010 kazı raporu şurada: 
             http://www.izmirkulturturizm.gov.tr/Eklenti/9469,ayasuluk-st-jean-kazisipdf.pdf?0
web4 : https://www.rovigoindiretta.it/2017/12/semafori-regolare-turisti-piazza-s-marco/

1 : Efes ve İyon Kentleri, Uranus Yayınevi, Metin: Erdal Yazıcı, 2013
2 : Kazı alanındaki bilgilendirme tabelaları
3 : Erken Hıristiyan Sanatı, Guntram Koch, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007

2 yorum:

  1. Harikasınız. En derli toplu, değerli bilgiye sizin blog'unuzda ulaştım. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Harikasınız. En derli toplu, değerli bilgiye sizin blog'unuzda ulaştım. Teşekkürler.

    YanıtlaSil