6 Mart 2020 Cuma

Apollon ve Daphne

Çok uzun zamandır ve sanırım üniversite son sınıfta biraz da tesadüfen aldığım bir seçmeli ders sayesinde mitolojinin -özellikle de Antik Yunan mitolojisinin- hastasıyım.

Bir çok alanda olduğu gibi mitoloji de bilgi sahibi oldukça daha çok keyif alınan ve daha çok okunan, içine dalınan bir alan. En başlarda güzel masallar olarak gelen mitlerin zamanla daha derin anlatılar olabileceklerine dair işaretleri keşfetmek, bu anlatıların içerisinde insanın geçmişinin ve bilinçaltının silik izlerinin olduğunu öğrenmek ve bu sembol dünyasının dinler-kültürler arasındaki aktarımını, sanattaki yansımalarını izlemek insanı zenginleştiriyor. Maddi olarak değilse de manen.

Başlamadan, biraz mitlerin ne olduğuna dair bir kaç şey söylemek yerinde olur. Bu konuda daha ileri okumalar için kaynakçadaki Veyne ve Graves kaynaklarına bakabilirsiniz.

Başlangıcından beri insanın en önemli arayışlarından birisi anlam arayışı olmuştur. Doğal olarak, insan bu arayışında ancak kendisinin hazır olduğu sonuçları elde edebilir. "Bu nedir" ya da "bu neden böyledir" gibi soruların yanıtları insanın o andaki donanımının çerçevesinde verilir ve dolayısıyla o çerçeveyi tarif eder. Yani neyi ararsa arasın, kendini bulur.

Eski Yunanlılar bir çok eski uygarlık gibi doğadaki somut ve somut olmayan hemen her şeyin anlamını ve geçmişini mitoloji dediğimiz bir inanç dünyasından türetmek zorundaydılar. Fen ve sosyal bilimler gibi bilgi alanlarının bugünkü anlamıyla var olmadığı dönemlerde, doğadaki varlıkları ve onların işleyiş ve ilişkilerini açıklamak için bilime başvurma gibi bir anlayış -en azından ilk filozofların Anadolu kıyılarında ortaya çıkmasına kadar- mevcut değildi. Bu nedenle dünyanın açıklanması işi gerçek dünyadan ilham alan hayal gücünün yardımı ile mitolojiye kalmıştı.

(Öneri: Önce tüm metni okuyun, daha sonra resimleri altlarındaki yorumlarla birlikte okumak için tekrar başa dönün)

GIOVANNI BATTISTA TIEPOLO, 1744 (web1)
Apollon Daphne'yi yakalamak üzereyken Daphne ağaca dönüşüyor. Apollon'un başındaki haleye dikkat! Bu aslında onun aynı zamanda Güneş Tanrısı olmasından kaynaklanıyor ve evet, bu hale ilerde Hristiyanlığa geçecek ve İsa ve azizlerin alameti farikası olacak. Bu arada İsa anlatısının da büyük oranda Roma'nın o dönemdeki Apollon/Sol kültünden türediğini savunanlar var. Bir dönem Apollon'un bir versiyonu olan Sol tek tanrı olarak kabul edilmeye doğru gidiyor ve süpriiiz... Hristiyanlık ve İsa başında halesiyle ortaya çıkıveriyor... Yerdeki yaşlı amcanın (muhtemelen bir tanrı tabi ki) kim olduğunu araştırmaya devam ediyorum. Testiden dökülen sular muhtemelen Daphne'nin Nymphalığına bir gönderme. İhtiyar da babası olabilir. Elindeki kürek kimliğine dair bir ipucu olmalı. 

Bugün artık mitolojik açıklamalara -çoğunlukla- gereksinim duymuyoruz. Doğal ve insani neredeyse her şeyi açıklamak için geliştirdiğimiz sosyal ve fen bilimleri var. Ancak yine de bu açıklamaların değerli yanları var diye düşünürüm.



Birincisi mitolojik anlatılar müthiş bir yaratıcılık barındırır. Birbirine eklemlenen, çizgisel veya döngüsel zamana sahip olan anlatılar her zaman keyifle okuduğum edebi eserlerdir.

Bunun yanısıra binyılların kolektif emeği ile üretilmiş anlatılar bize hem bunları üreten ve inanan toplumlar hem de bugünkü toplumlar hakkında bir çok şey söyler. Mitlerin yüzeysel anlatımının altında daha derin ve simgesel dünyalarında aslında çok daha gizli, olgun ve rafine bir düşüncenin ürünü anlatılar, fikirler yatar.

Çok basit bir örnek, Zeus'un karnında Athena'yı taşıyan eşi Metis'i yiyerek yok etmesi ve Athena'nın babasının kafası yarılarak "doğurtulması" ilk bakışta acayip, masalsı bir enstantane olarak görülebilir. Ancak Metis'in bilgeliği, Zeus'un iktidarı, Athena'nın zekayı sembolize ettiği temelinden yola çıkılarak bu olaydan iktidar, bilgi ve zeka arasındaki ilişki hakkında çok şey söylenebilir.

GIOVANNI BATTISTA TIEPOLO 1755-1760 (web2)
Tiepolo sevmiş bu konuyu anlaşılan. Apollon Daphne'yi yakalamak üzereyken Daphne ağaca dönüşüyor. Apollon'un başındaki hale tine karşımızda. Belinde de oklarını koyduğu sadağı. Buradaki kompozisyon bir garip. Daphne, yaşlı amca ve su testisi sıkış tepişler. Yine amcanın küreği var yerde. Daphne'nin hemen yanında, bütün bu işlere yol açan Eros'u görüyor musunuz? 18. yüzyıl, Barok dönemdeyiz, o zaman ne olacak? Ortalıkta kumaşlar uçuşacak... 

Bu gözle bakılarak ve mitolojide her karakterin soyut veya somut şeylerin simgeleri olduğu düşünülerek aslında her mitin çok katmanlı anlatılar olduğunu söylemek mümkündür.

Gerçi bu mitleri üreten ve onlarla yaşayanların bu simgesel ilişkilerin hepsini bilinçli olarak kurup kurmadıkları, farkında olup olmadıkları da başka bir tartışma konusudur.

Yani mitoloji aslında masallar dünyası değil, dünya, insan ve insana dair bir çok şeyin üzerine düşünmek üzere bir potansiyel deryasıdır.

Üçüncü yaklaşımsa ikincisini dışlamayan ancak mitlerin tamamen kurgusal olmadıklarını, içlerinde çok eski tarihlerde yaşanan, yazılmamış ama kuşaktan kuşağa anlatılırken evrimleşmiş gerçek yaşantıların olduğunu savunur. Mitlerin oluş(turul)masından önce yaşananlar kuşaktan kuşağa anlatılırken değişir, dönüşür ve daha sonra mitlerin içinde ancak dikkatli ve bilgili gözlerin sezebileceği bir halde bulunurlar. Bu yaklaşımın en önemli isimlerinden birisi ve mitlerin içindeki saklı tarihi bulma konusundaki en yetkin kişilerden birisi Robert Graves’tir.

Son olarak "Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar mıydı?" isimli kitabın yazarı Paul Veyne'in çok sevdiğim bir sözü ile bitireyim bu konuyu:

"(...) Bu yüzden geçmişin ürünlerinin tamamını ilginç düşler olarak kabul edip, çok kısa bir süre için de olsa 'bilimin son durumunu' hakikat olarak kabul edemeyiz".

Bu yazıda, yukarıdaki düşüncelerin örneği olarak çok sevdiğim, kısa, fazla budaklanmayan ama buna karşın sanatta sıklıkla işlenen Apollo ve Daphne mitini anlatacağım. Ya da aslında anlatanları aktarıp üzerine söylenenleri derleyeceğim.

Bu arada görseller için not: Sanat tarihinde en çok işlenen mitolojik sahnelerden biri herhalde Daphne'nin ağaca dönüşmesi. Internette aratıp binlerce -çoğu resim- örneği görebilirsiniz. Ben herhangi bir sıralama yapmadan biraz da tesadüfen seçtiğim bir kaç örneği buraya taşıdım. 

NOEL NICOLAS COYPEL, 1720 civarı (web3).
Burada kompozisyon daha kalabalık. Apollon yakalamış Daphne'yi. Daha dönüşüm başlamamış ama. Yine bizim kürekli amca olaya müdahil. Herhalde babası ya... Testi, akarsu... Bunlar Nymphalığa göndermeler. Eros yukarıdan olayı izlerken solda oturanlar da herhalde Daphne'nin diğer Nympha arkadaşları.

Daha önce yazdığım gibi aslında Antik Yunan mitleri çok dallı budaklı. Mitte geçen bir çok karakterin başrolü üstlendiği başka bir mit var. Ve o yan miti bilince asıl miti daha iyi anlıyor ya da küçük ipuçlarını daha iyi anlamlandırabiliyorsunuz. Ancak bu işin sonu yok. Her dal başka dallara ayrılıyor ve galiba en son şuna varıyorsunuz, Antik Yunan mitolojisi aslında tamamının bir anda algılanması mümkün olmayan büyük, tek bir öykü. Neyse, dediğim gibi kendine ait mitlerden tam olarak soyutlanamasa da yine de görece olarak biraz daha kendi içinde anlaşılabilir bir mit Apollo-Daphne miti. 

THEODOR van KESSEL, 1673 (web4).
Olayı anlatan bir siyah-beyaz desen. Yukarıda konuştuğumuz karakterlerin farklı bir kompozisyonu. İlginç olan Apollon'un sakallı tasvir edilmesi. Ressam burada saçmalamış. Neredeyse kesin bir kural olarak Apollon sakalsız, bıyıksız pasparlak tasvir edilir. 

Önce kısaca miti 3 farklı üslupta anlatan, ele alan 3 farklı kaynaktan aktaralım. Bakalım Antik çağdan Romalı Ovidius ile günümüzden Şefik Can ve Robert Graves nasıl ele almış bu miti.

Defne ağacının ortaya çıkışı Antik Yunan mitolojisindeki en keyifli dönüşüm anlatılarından biridir.  Doğal olarak bunu ve bunun gibi bir çok varlığın dönüşüm yoluyla oluşmasını konu alan Ovidius'un müthiş eseri Dönüşümler'de (Metamorphosis) yer bulur kendine.

Bende Ovidius'un Dönüşümleri'nin İsmet Zeki Eyüboğlu çevirisi olan bu nüsha var ama sanırım başka çevirileri de var. Ovidius şöyle anlatıyor Defne ağacının ortaya çıkışına neden olan dönüşümü MÖ43 - MÖ17-18 civarında yaşamış olan Romalı şair:


Ey kocaman Python, bilinmeyen dağlarda
Geniş bir yer kaplayan koca yılan,

Yeni doğmuş ulusların yüreğine korku salan.

Ey kırlarda gezen, geyiklerden, ürkek karacalardan

Başkasına ok atmayan tanrı, tükenmiş okların
Sadagında, binlerce, ağı saçar kara yarasından
Vurduğun yılan. Unutulmasın işlerin diye
Oyunlar düzenlenmiş yarışmalı, büyük oyunlar.
Başı ezilen yılanın adından dolayı buralar
Phytia diye anılır. Elinde tutardı bir meşe dalı
Orada üstün gelen yarışmalarda, araba sürmede...
Yumruk dövüşünde, daha yokken defne,
Gelişigüzel bir ağaç yaprağı kullandı Pheobus (Apollon)
Tutturmak için uzun saçlarını, bir süre.


İlkin Daphne Peneia'yı sevmişti Phoebus,

Rastgele değil bu, doğmuştu kuduran hıncından

Cupidon (Eros)'un. görmüş onu yıllar öncesinden

Gererken yayının kirişini, yılanı tepeledikten
Sonra, demiş, ey açıkgöz çocuk, nedir bu savutların?
Benim omzuma yaraşır bu ağırlıklar. Ancak ben
Yaralar açarım yırtıcılarda, düşmanda. Açan benim
Ölüm yaralarını ağılarla şişen gövdesinde


JOHN WILLIAM WATERHOUSE, 1908 (web5).
Apollon bu sefer başka bir belirteci olan lirle tasvir edilmiş. John abi için Romantik/Neoklasik diyorlar ama doğrusu ben biraz Art Nouveau'ya da benzettim tarzını. Kendisi müziğin de tanrısıdır. Hatta bu konuda kendisine kafa tutan Marsyas'ın derisini nasıl yüzdüğünü başka bir yazıda anlatmıştım. Burda da farklı olarak uzun saçlı Apollon'umuz. Olacak iş değil... 


Azgın Python'un sayısız okla.Gönül yakmak
Senin işin, ışıldağınla, yok başka yapacağın...

Bizi bastırmak için, şöyle demiş Venüs oğlu:

Senin okların deler, seni de vurur benimkiler,

Egemensin bütün yaratıklara, yücedir benim ünüm.
Titretmiş havayı kanatlarıyla bunları söyleyince,
Yükselmiş, konmuş Parnass'ın ağaçlı doruğuna.
İki ok çekti dolmuş sadağından değişik işler
Gören iki ok, biri sevgiyi vuran, biri yaratan.
Işıl ışıldı sevgiyi yaratanın ucu, sivri. 
Kurşun kaplıydı sevgiyi vuran, sivri değil.
Peneide'nin kızı nymphaya atmıştı bunu,


(Apollon Eros'a artistlik yapıyor, "okların bir işe yaramaz, benim oklar daha süper" diye, Eros da "görürsün sen" deyip Daphne'ye aşık ediyor Apollon'u. Bu arada Apollon aynı zamanda güneşi de temsil eder, bazı mitlerde güneş ışınları Apollon'un okları olarak tarif edilir.)

Delmiş ötekiyle Apollo'nun kemiklerini,
İşlemiş iliklere. Biri aşıktı o günler, sevginin

Adını anmazdı öteki, daha. Phoebus kırlarda

Gezer gönül eğlerdi tek başına. Avlanırdı,

Yüzerdi aylarını, saçını bağla tutturmuş.
Ne sevenler vardı onu, yalvaran, yakaranlar,
Yüz vermezdi kimseye, boşuna yanardı erkekler
Kırlarda. Ne Hymen'de gözü vardı ne evlenmede,
Ne sevmede. Sık sık, bir güvey getir, derdi babası,
Böyledir kural, çocukların olmalı, göreyim
Torunlarımı, kaçardı evlilik yüzünden kandan
Kaçar gibi. Utanır kızarırdı güzel yanakları,
Sarılır öperdi babasını, kucaklardı. Bırak beni
Kız kalayım, canım babacığım, böyle bırakmıştı
Diana'yı babası, derdi. Tutmuş sözünü babası,
Yalnız dileğin olmaz senin dedi. Güzelliğin,
Alımın engel buna, bir de süsün, boyun posun.


JAN BOECKHORST, 1640 civarı (web6).
Sahnenin ilginç bir tasviri. Oranlardaki bozukluk, Daphne'nin bir acaip göbeği... Bu erken dönem Almanlar biraz etine dolgun hatun seviyor biliyorsunuz... 

Seviyor, yanıyor Phoebus, Daphne'yle evlenmek
İçin. Yanıyor yüreği, umuyor dileğinin olacağını.

Aldatıyordu onu bilici, nasıl tutuşursa buğday

Sapları, yanarsa çitler gün açınca yolcunun attığı

Bir ışıldaktan, öyle yanardı yüreği yalım yalım.
Bir onulmaz sevgi vardı göğsünde beslediği,
Umutlar içinde yana yana tanrı.
Dalar dururdu boynuna dökülen saçlarına,
Bir de taranmışı nasıldı bu dağınık saçların?
Yıldız gibi ışırdı, yalım yalım yakan
Gözleri, bakardı tadına doyulmaz ağzına,
Över parmaklarını, ellerini, omuz başından
Dirseklere çıplak kollarını. Büyülenirdi
Düşündükçe görünmeyen yerlerini, yel gibi kaçardı
Ondan kız, aldırmazdı çığrışlarına. Dur yalvarırım
Ey Pene'nin Nymphası, yayı değilim, dur nympha.
Koyun kurttan kaçar, geyik arslandan, titrek kanatlı
Güvercinler kartaldan, kimi de düşmandan. Sevgin


Sürür beni arkandan, dur. Ağlasınlar bana, düşme, bak

Önüne. Çatılar çizmesin ayaklarını, istemem üzülmeni

Bırak kaçmayı, dur biraz, yalvarırım sana.

Koşma bu taşlı, dikenli yolda, koşmam ardınca
Ben de, anla kimdir büyülediğin, ne dağlıyım
Ne çoban, ne sürü otaran, ne güden biriyim ben.
Düşünmeden, bilmeden kaçıyorsun benden
Kaçıyorsun kimden kaçacağını bilmeden.
Benim buyruğum altındadır Delphica, yeryüzü,
Claros, Tenedos, göz kamaştıran Patarea konağı.
Jupiter'dir atam, bana bağlıdır geçmiş, gelecek,
Bugün, benim sazlardan türküler çıkaran, kurtulan
Yokken oklarımdan, okla benim şimdi vurulan.
Benimkilerden yaman. Benim bulan sağlıkbilimi,
Bundan kurtarıcı denmiş bana yeryüzünde, bizdendir
Otların sağıltan gücü. Oysa sevgimi sağıltan yok.
Benken bütün acıları gideren, acımı gideren yok.


(Daphne evlenmeme yemini etmiş bir Nympha, yani peri benzeri çayırlarda, ormanlarda takılan, çiçek toplayan bir mitolojik karakter. Apollon yiyince Eros'un okunu düşüyor kızın peşine. Diller döküyor, kendini tanıtıyor, "Apollon'um lan ben, şöyle acaip hünerlerim, güçlerim var, benden iyisini mi bulacan diyor..." Sonlara doğru iyice arabeske bağlıyor. Daphne'de "ıyyy ne biçim adam bu be, sürekli kendini övüyo, hiç sevmem" diyip kaçışa devam ediyor.)


Daha neler söyleyecekti, kaçıyordu boyuna Peneia (Daphne),
Yarım kalıyordu sözler ağzında. Bu sıra

Ne de güzel geliyordu ona Peneia.

Yeller estikçe karşılıklı uçuşurdu giysileri.

Bir yel dağıtırdı saçlarını yavaştan
Bir başka güzeldi kaçışı bile. Kesilmiş
Gücü genç tanrının, konuşamıyordu güzelce,
Deprendi sevginin gücüyle, gitti kızın ardınca,
Ovada tavşan gören bir Gallia köpeği gibi,
Biri koşuyordu yakalamak için avını, biri de
Kurtarmak için canını. Tuttu tutacak tavşanı,
Uzatmış boynunu sıkıştırıyor avı yakından,
Bilmez tavşan yakalanıp yem olacağını köpeğe
Kaçar durur kurtulmak için. Böyle durumu kızla
Tanrının, birinde umut, birinde korku.
Sevgiden kanat takmış seven, hız almış,
Yakalar kaçan kızı sonunda, değerdi soluğu
Uçuşan saçlarına kızın. Tükenmiş kızın gücü,


FRANCESCO TREVISANI, 17. yy. ikinci yarısı (web7).
Apollon, Daphne, yaşlı amca, testi. Bu tabloladaki farklılık ışık kullanımı. Barok dönemde böyle loş ortamlarda patlayan ışıklara sık sık rastlıyoruz. 


Ezilmiş bu yorucu koşuştan, sarardı bakınca
Peneid sularına, korktu. Göster kendini, yetiş,

Ey baba, kurtar beni, ey yeryüzü, varsa senin gibi

Tanrılık gücü ırmaklarının da... Dönüştür beni,

Kaldır güzelliğimi, kurtar beni. Bir gevşeme
Başlamış elinde kolunda yavaştan, yakarınca,
incecik kabuklar örtmüş yumuşacık göğsünü,
Saçları yaprağa dönüşmüş, kolları dallara.
Birer kök olmuş çevik ayakları toprakta
Sımsıkı, başı ağaç doruğu, alımlılığı kalmış bir,
Seviyor Phoebus onu gene, sarmış sağ kolunu
Kütüğe, bir yürek vuruşu sezdi kabukta,
Kucakladı dalları canlıymış gibi kollarıyla,
Öptü bir süre kütüğü, ağaç duymadı öpücükleri.
Bağırdı yürekten tanrı: Karım olmadın, adımla
Anılan bir ağaç oldun artık. Seninle süslenecek
Saçlarımız, sadağımız, kavalımız...
Sen süsleyeceksin Latium yiğitlerini giderken
Sevinçli bir sesle türküler söyleyerekten
Triumph'un şenlik alayları dizi dizi Capitol'a.
Augustus konaklarının kapılarında güvenle
Duracaksın, koruyacaksın meşeden tolgayı ortada,
Başım durdukça duracaksın sen de yeşil yeşil.
Bitirmiş sözü Paean, eğmiş ağaç dallarını
Bir baş gibi sallamış doruğunu, açıkça.


(Daphne yakalanacağını anlayınca tanrılara yalvarıp onu kurtarmalarını istiyor, tanrılarda "peki madem" deyip onu defne ağacına dönüştürüyorlar. Ancak Apollon'un aşkı bitmiyor. Ağaca sarılıp kabuğun altındaki kalp atışlarını duyuyor ve öpüyor ağacı. Bir süre sonra muhtemelen ağaç kabuğu öpmekten sıkılıp arabeske devam ediyor. "Karım olmadın ama bundan sonra seni zaferlerde yaşatacağım, zafer çelenklerini, taçlarını senin dallarından yapacağım" diyor. Yalnız burada Ovidius biraz coşup anakroni yapıyor. Zira mitin geçtiği kadim zamanlarda ne Roma var ortada, ne Augustus, ne Capitol ne de bahsettiği Roma adetleri. Neyse... Olur o kadar. Hem Apollon'un kehanet gücü olduğunu da unutmayalım, belki geleceği gördü de söyledi. Ovidius büyüksün)

MICHELLE ROCCA, tarihi bulamadım ama 18. yy ilk yarısı olmalı (web8).
Standart kadro, yine Barok dönemin karakteristiklerinden uçuşan kumaşlar... Yalnız şu Daphne'yi biraz daha güzel yapsaydın be kardeşim, o ne öyle... 
Şefik Can ise miti biraz daha masal diline yaklaştırarak, düzyazı halinde anlatıyor:

Bir gün Apollon Thessalia'da, kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel, genç bir kız gördü. Bu eşsiz güzelin adı Daphne idi. Artemis gibi o da lekesiz bir kız olarak kalmaya and içmişti. O, ormanların derinliklerinde yalnız başına dolaşmaktan zevk alıyordu. Ay ışığında, yabani hayvanları kovalamak, avlamak, derilerinden faydalanmak onun için en büyük eğlence idi. Uzun saçları omuzları üstünde dalgalanan güzel Daphne; erkeklerden iğrenir ve bir adamın karısı olarak yaşamayı aklına bile getirmezdi. Sık sık babası ona;

Kızım, beni torun sahibi etmelisin; dediği zaman, Daphne kollarıyla ihtiyar babasının boynuna sarılıyor ve ona şöyle karşılık veriyordu: — Ey, dünyaya gelmeme sebep olan sevgili babacığım, kadınlık görevlerini bilmeden ve birisinin karısı olmadan, bağımsız olarak yaşama müsaade et... 

İşte bu hoş kızın güzel saçları, alev saçan gözleri, mütenasip endamı, Apollon'un kalbinde arzular uyandırdı. Bir gün yalnız başına ormanda dolaşan bu bakireye rastlayınca onunla konuşmak istedi, fakat çok güzel ve genç delikanlı olan Apollon'u, Daphne karşısında görür görmez sırtını ona çevirdi ve bir rüzgar gibi, göğün boşluğunda hızla kayarak ayın yuvarlak ve yaldızlı çehresini tülleyen bulutlar gibi koşmaya başladı.

CORNELIS de VOS, 1630 (web9).
Yere değen ayağın topuğundaki köklenmelere dikkat... 

Fakat Tanrı onun peşini bırakmadı. Hem koşuyor hem de ona şöyle bağırıyordu: 

— Daphne, yalvarırım sana dur, benden sana zarar gelmez. Ben senin düşmanın değilim, dur peri, dur; beni peşinden koşturan yalnız sevgimdir; lütfen, hızını biraz yavaşlat, hiç olmazsa, arkandan koşanın kim olduğunu öğren. Arkandan koşan ne yabani bir dağlı; ne de dik yamaçlarda keçilerini otlatan kaba bir çobandır. Ben Işık Tanrısıyım. Benim babam bütün Tanrıların büyüğü olan Zeus'dur.
Bana insanların mazisini, halini, üzüntülerle dolu istikballerini okuyan ve her şeyi bilen, her şeye hayat veren Tanrı "Apollon derler"

ANDREA APPIANI, 1795-1800 (web10).
Yine ayaktaki köklenmeler dikkat çekiyor. 

O, böyle söylüyordu. Fakat bu takipten korkan Daphne uçuyormuş gibi koşuyordu. Rüzgarın nefesi robunun ince kıvrımlarını havaya kaldırıyor, kokulu saçlarını ensesi üstünde dalgalandırıyordu. O koşarken daha hoş bir hal alıyor, bakir güzelliği daha çok beliriyordu. Apollon bu periyi muhakkak yakalamak arzusunda idi. Aşkının kudreti ona kanat vermiş gibi idi. O, adeta uçuyordu. Şimdi, onu yakalamak üzere idi, Daphne'nin havada uçan saçlarını sıcak nefesi okşamaya başlamıştı. Kuvvetinin azaldığını, bu hızlı ve sürekli koşudan yorulduğunu hisseden güzel peri birden bire durdu ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırdı:

— Ey, toprak ana, beni ört, yalvarış biter bitmez o ağırlaşan beni sakla, beni kurtar. Bu yürekten kopan uzuvlarının odunlaştığını hissetti. Gri renk bir kabuk, olgun göğsünü kapladı. Kokulu saçları yapraklara çevrildi. Kolları dallar halinde uzadı. Nazik ve küçük ayakları kök olup toprağın derinliklerine daldılar. Başı ise büyük bir ağacın tepesi oldu. Şaşırmış bir halde Apollon, peri kızını kucaklamak isterken bir defne ağacının gövdesine çarptı. Fakat ağaca sarılarak sert kabukların altında henüz ölmemiş olan Daphne'nin kalbinin heyecanlı heyecanlı çarptığını duydu.

PIERO del POLLAIOLO, 15. yüzyıl (web11).
Erken Rönesans yorumu... Evet, Ortaçağ'dan yavaş yavaş çıkıyoruz. Öyle hemen çıplak figürler olmaz. İki figür de giyinik, Apollon güzel güzel tecavüze yelteniyor, Daphne de hiçbirşey olmamış gibi ağaca dönüşüyor. Rönesans resmi böyledir biraz. Sakin, duygusuz. 
— Daphne, dedi. Bundan sonra sen Apollon'un kutsal ağacı olacaksın, senin solmayan ve dökülmeyen yaprakların benim saçlarımın çelengi olacak. Ve değerli kahramanlar, muharipler, ünlü şairler, büyük işler başaranlar, hep senin yapraklarınla mağrur alınlarını süsleyecekler.

1450 civarı, Floransalı bir ressam (web12).
Ya bu ne yaaa... :) Tabi Rönesansa girdik ama nolur nolmaz. Dikkatli olmak lazım. Günümüzde olduğu gibi kadın bileğinden falan tahrik olan dinciler o dönemlerde de vardı bol bol. Daphne gayet iffetli giyinmiş. Hatta nolur nolmaz Apollon'u da giydirmiş iyice ressam. Biliyorsunuz, bu dincilerin sağı solu belli olmuyor... Apollon'u da İncilde'ki meleklere benzetebilmek için kanat takmak zorunda kalmış ressam. Soran olursa ne mitolojisi yaa, İncil'den bu deyip yırtmaya çalışacak.
Apollon bunları söyleyince defne ağacı onun lütfuna teşekkür etmek için dalların' yavaşça salladı ve başını hürmetle eğdi. 

Madeni ve sert yaprakları bulunan defne ağacının, vaktiyle güzel bir peri kızı olduğunu düşünelim. Onun saçlarının güzel kokusunu defnenin yapraklarından koklayalım, fakat Daphne'nin doğan güneşin önünden kaçan güler yüzlü, genç "Şafak" olduğunu da unutmayalım. Her sabah parlak güneş onu yakalamak için koşar fakat pembe yanaklı, utangaç Şafak, yakalanmak istemez kaçar. Güneş onu, ışıklarıyla kucaklamak üzere iken o birdenbire güneşin önünde kaybolur.

VERONESE, 1560-65 civarı (web13).
Tekrar Barok'a doğru gidiyoruz. Giyisiler fora. Yalnız nasıl yapmacık bir sahne. Apollon'daki havalara bak. Sanki ben koşuyom bi saattir kızın peşinden. Yalnız Daphne'nin ayağının köke dönüşmesi yine ürkütücü. İçi bi hoş oluyo insanın.


Ovidius'un ve Şefik Can'ın bizi mest eden anlatısını Robert Graves farklı bir yaklaşımla ele alarak büyüyü bozar ve masal atmosferini bir anda dağıtır.   

İşte bu da Graves'in Yunan Mitleri adlı, mitlerin ne tür unutulmuş gerçekliklerin izlerini taşıdıklarına dair müthiş kitabından Daphne ile ilgili parçalar:

"(...) Aynı şekilde Apollon'un Python'u Delphoi'da öldürmesi ile tanrının elinden elinden Hera'nın kendisini bir defne ağacına dönüştürmesi ile kurtulan Daphne'ye yapılan saldırı da, Akhalar'ın Girit'in Toprak tanrıçasına ait olan tapınakları ele geçirişini açıklar. Bu efsane Freudçu psikologlar tarafından, bir kızın cinsel ilişkiye duyduğu içgüdüsel korkuyu sembolize etmesi nedeniyle alıntılanmıştır (özellikle irdelenmiştir), fakat Daphne dehşete kapılmış bir bakire değildir. Daphoene'nin ("kanlı olan") kısaltılmış formu olan Daphne, rahibeleri (olan) Mainadlar'ın keyif verici bir madde olarak defne yaprakları çiğnediği ve periyodik olarak Dolunayda ortaya çıkıp gafil yolculara saldırdığı, çocukları veya yavru hayvanları parçaladığı orgiastik ruh halinde olan bir tanrıçadır; defne yaprakları potasyum siyanürü içeren bitkilerdir. Bu Mainad grubu Helenler tarafından ortadan kaldırıldı ve Daphoene'nin tapınaklarındaki varlığına sadece defne korusu tanıklık etti. Defne yaprağının çiğnenmesi, Apollon'un sonraları Delphoi'a kahin olarak görevlendireceği Pythia Rahibesi dışındaki herkese yasaklanmış ve bu tabu Yunanistan'da Roma çağına kadar varlığını korumuştur."

Haydaaa... Ovidius ve Şefik Can'la masal dünyasında gezerken Graves Freud'la, potasyum siyanürle daldı mite... Böyledir ama Graves. Mitlerin gerçeklikle olası bağlantılarına dair müthiş ipuçları yakalar. Biraz büyüyü bozar ama başka türlü bir büyü yapar. Devam ediyor:

"Apollon'un aşk serüvenleri her zaman başarıyla sonuçlanmadı. Bir keresinde Marpessa'yı baştan çıkarmaya çalışsa da genç kadın kocası İdas'a sadık kalmakta ısrar etti ve onu reddetti. 

Diğer bir başarısızlığı da Daphne ile birlikte olmak istediğinde yaşadı. Toprak Tanrıçası'nın rahibelerinden ve Tesalya'daki Peneios Nehri'nin kızı olan dağ Nympha'sı Daphne kabul etmedi Apollon'un isteğini.

Daphne, reddedilmeyi bir türlü hazmedemeyen tanrıdan, kaçarak kurtulmayı denediyse de başarılı olamadı. Attığı çığlıkları duyan Toprak Ana genç kıza acıdı ve Apollon onu tam yakalayacakken da-ha sonra Pasiphae ismiyle hayatını sürdüreceği Girit'e kaçırdı onu. Tanrıça Daphne'yi kaçırırken, daha sonra Apollon'un yapraklarından kendisini teselli etmek için bir taç yapacağı, defne ağacını bıraktı yerine."

Farklı bir son aktarımı da var burada. Daphne ağaca dönüşmemiş de Toprak Ana onu alıp Girit'e kaçırmış ve Pasiphae ismiyle hayatını sürdürmesini sağlamış, yerine de bir ağaç koymuş. Bu arada Pasiphae de Theseus ve Minotauros mitinde geçen önemli bir karakterdir.

"Apollon'un Daphne'ye olan ilgisi, bir anlık hevesten ibaret olmadığını da eklemek gerek. Çok uzun bir süreden beri ona sevdalanmış ve genç kıza olan aşkından dolayı rakibi Oinomaos'un oğlu Leukippos'u öldürmüştü. Anlatılanlara göre, Leukippos Daphne'ye fena halde tutulmuş ve onunla birlikte olabilmek için genç bir kız kılığına girerek Nympha'nın düzenlediği festivale katılmıştı. Kehanet yoluyla bunu anlayan Apollon yanındaki herkesin gerçekten kadın olduğundan emin olması için dağ Nymphailarına soyunarak banyo yapmalarını söyledi. Leukippos'un sahtekarlığı hemen ortaya çıktı ve Nymphailar onu parçalara ayırarak öldürdüler" 

Evet, Nymphalar peridir, güzeldir, taştır dedik ama böyle manyaklıkları da vardır. Kandırılmaya, kızdırılmaya gelmezler.

"Apollon'un, Nehir Peneios'un kızı ve Toprak Tanrıçası'nın rahibesi olan Dağ nymphası Daphne'yi takibi, defne çiğneyen bir grup Mainad'ın ibadet ettiği tanrıça Daphoene'nin ("kanlı olan") bulundu-ğu Tempe'nin (tapınak) Helenler tarafından istilasını tasvir eder. Bu grubun yok edilmesinden sonra (Plutarkhos'un aktardığı efsane, rahibelerin, Ay-tanrıçasına Pasiphae adının verildiği Girit'e kaçtıkları izlenimini verir( Apollon, sonraları sadece Pythia'nın çiğnemiş olabileceği defneye sahip oldu"

BERNINI, 1622-25 (web14).
Ve final... Ya bu heykele hastayım. Bu dramatik an taşa bu kadar mı güzel geçirilir kardeşim... Yüzlerdeki ifadeler, dönüşüm... Oy oy oy... Ya düşün, taşla çalışıyorsun ve bir koşuşturma içerisindeki insandan ağaca dönüşümü ifade ediyorsun... Olacak şey değil. Olmuş ama.

KAYNAKLAR:

Ovidius, Dönüşümler, Payel Yayınevi, 1994.
Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, Ötüken Yayınları, 2012.
Robert Graves, Yunan Mitleri, Say Yayınları, 2004.
Paul Veyne, Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar mıydı? Dost Yayınevi, 2003.

Görseller:

web1 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Giovanni_Battista_Tiepolo_-_Apollo_and_Daphne_-_WGA22293.jpg
web2 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Giovanni_Battista_Tiepolo_-_Apollo_Pursuing_Daphne,_1755-1760.jpg
web3 : http://www.artnet.com/artists/no%C3%ABl-nicolas-coypel/apollo-and-daphne-nqH7gfvJP6sML1bHf_4nFw2
web4 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Theodor_van_Kessel_-_Apollo_and_Daphne_SNG.G_11965-130.jpg
web5 : https://www.wikiart.org/en/john-william-waterhouse/apollo-and-daphne-1908
web6 : https://search.getty.edu/gateway/search?q=jan%20van%20huysum&cat=highlight&highlights=%22Open%20Content%20Images%22&rows=20&srt=&dir=s&dsp=0&img=0&pg=2
web7 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Francesco_Trevisani_-_Apollo_and_Daphne_-_WGA23056.jpg
web8 : http://www.nationaltrustcollections.org.uk/object/959435
web9 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Cornelis_de_Vos_-_Apollo_chasing_Daphne,_1630.jpg
web10 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Andrea_Appiani_-_Apollo_and_Daphne,_1795-1800.jpg
web11: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Piero_del_Pollaiolo_(attr.)_Apollo_and_Daphne.jpg
web12 :http://barber.org.uk/attributed-to-the-master-of-the-judgment-of-paris/
web13: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Dosya:Apollo_and_Daphne_by_Veronese,_San_Diego_Museum_of_Art.JPG
web14 : https://en.wikipedia.org/wiki/Apollo_and_Daphne_(Bernini)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder