30 Ağustos 2019 Cuma

Soli Pompeiopolis

Akdeniz’in doğusunda, Antik dönemde Kilikya olarak anılan bölgedeki bir antik kent Soli. Soli aslında onun Latince ismi. Yunanlılar ise Soloi diyorlarmış bu kente. Her halükarda sözcüğün anlamı “Güneş”. Evet, bir Ağustos gününde bu kenti gezerseniz isminin neden güneş anlamına gelen bir sözcük olduğunu anlıyorsunuz. Hatta cehennem filan da konulabilirmiş ismi.


Neyse, Soli, günümüzde Mersin’in 11 km. batısında, Mezitli ilçesinin yaklaşık 2 km. güneyinde, deniz kenarında bir antik kent. 

Soli-Pompeiopolis.
Soldaki görsel Yandex'ten, sağdaki görsel web2'deki, Sir Francis Beafort'un 19. yüzyıl başındaki çiziminden.

Bu arada değinmeden geçmeyeyim, Mersin’in batı kıyılarında çok acaip bir tatil sitesi konsepti gelişmiş. Binlerce yüksek katlı apartmanlar (şaka değil, z+16lar filan var) şeklinde tatil siteleri var. Her ne kadar nitelikli rekreasyon alanları bulunsa da bu kadar yoğun yapılaşma pek de iç açıcı durmuyor. Sadece tatil siteleri de değil, Mersin’in bütün batı kıyısının yapılaşma koşullarını müteahitler belirlemiş gibi duruyor açıkçası. Gerçi “nereninki öyle değil ki” de denebilir ama burası gerçekten bir acaip olmuş. Neyse...

Antik dünyanın en önemli isimlerinden biri olan ve coğrafya biliminin kurucusu sayılan Strabon Soli’ye şöyle değinmiş Geographika isimli müthiş eserinde:

“Lamos'tan sonra önemli bir kent olan Soli'ye gelinir. Burası Issos'u da içeren diğer Kilikia'nın başlangicıdır. Soli, Akha'lar ve Lindos'tan gelen Rhodos'lular tarafından kurulmuştur. Kentin nüfusu azaldığından, Büyük Pompeius korsanlardan geriye kalanlardan en önemli ve bağışlanmaya lâyık olanlarını buraya yerleştirdi ve kentin adını Pompeiopolis olarak değiştirdi. 

Soli'nin ünlüleri arasında, babası Tarsos'tan göç etmiş olan stoik filozof Khrysippos; güldürü şairi Philemon ve nazım tarzında yazılmış olan "Phainomena" adlı yapıtın yazarı Aratos vardı” (Strabon) 

Sütunlu Cadde'ye deniz tarafından bakış.
Aratos'un mezar anıtı hakkında alanda bir bilgilendirme tabelası var ancak bugün mezarı görmek mümkün değil.Tabeladaki bilgileri buraya aktarayım:

"Dünyaca ünlü Helenistik dönem astronom ve şairi, adı ayda bir kratere verilen Aratos'un, memleketi Soli'deki anıtsal mezarı karşınızda görülmektedir. Özel mülkiyet içinde kaldığından ziyarete açık değildir. 

Aratos (İ.Ö. 315-245) Helenistik Dönemin ünlü bir şair-gökbilimcisidir. Babası Athenodorus asker ve politikacıdır. Meteoroloji, matematik ve botanik üzerine çalışmıştır. Zamanının en önemli bilimsel yapıtlarından "Phainomena- Gök Olayları" (İ.O. 2701er) Romalılarca sevilmiş ve Cicero, daha sonra da Caesar Germanicus tarafından Latinceye çevrilmiştir. Phainomena kendisinden sonraki gökbilimcilerin temel başvuru kaynağıdır. Gözlemlere dayalı zamanı ölçme ve hava tahminleri üzerine yazılan "Phainomena- Gök Olayları" özellikle gemiciler tarafından kullanılmaktaydı. Aratos "Gök Olayları"nda o zamana kadar bilinen 48 takım yıldızı listelerken çizimlerini yapmış ve şiirsel bir dil kullanarak tanımlamıştır.
St. Paul, Atina'da Mars tepesinde verdiği bir söylevde Aratos'dan söz eder; "Biz de O'nun (Aratos) soyundanız" derken Tarsus kökenini vurgulamaktadır."

Aratos'un mezarı. (Alandaki bilgilendirme tabelasından)

Soli kentinin genel tarihçesini web1 kaynağından aktarıyorum:

“Kentin erken tarihi konusunda bilinenler azdır. Soli’de bulunduğu öne sürülen ve bugün Berlin Staatliche Museen’de bulunan Luwice yazıtlı mühürler ve silahlar Orta Tunç Çağı’na tarihlenmektedir. Filozof Chrysippos ile matematikçi ve astronom Aratos’un İ.Ö. 3.yy.da burada yaşadığı sanılmaktadır.

Strabon’a göre Soloi-Pompeiopolis antikçağda Kilikia Trakheia (Dağlık Kilikia) ile Kilikia Pedias (Ovalık Kilikia) ‘ın sınırını oluşturmaktadır.

İ.Ö. 8-7.yy. da kurulduğu kabul edilen kentin Strabon, Akhaioslar ve Rhodos’taki Lindos’lular, Pomponius Mela ise Argos’lu ve Rhodos’lu kolonistler tarafından kurulduğunu yazmaktadır. İ.Ö. 1. binde Soli önemli bir liman olmuştur. İ.Ö. 6.yy. ortalarında başlayan ve Büyük İskender’e kadar süren Anadolu’daki Pers egemenliği döneminde de önemini korumuştur. İ.Ö. 5.yy.da özerkliğini koruduğu kendi adına sikke bastırmış olmasından anlaşılmaktadır.

Hellenistik dönemde Seleukos egemenliğinde olan bu liman kenti, parlak bir dönem yaşamıştır. Seleukos yönetiminin İ.Ö. 1.yy.da zayıflamasıyla Soli için de zor günler başlamıştır.Kral Tigranes, kenti yağmalayıp, halkını göçe zorlamıştır. Böylece, Kilikia için yağmacılık, esir ticareti ve kargaşa ile dolu korsanlık dönemi başlamıştır. 

Sütun sırası.
Romalı komutan Pompeius bu kargaşalığa son vermek için İ.Ö.67’de esir aldığı korsanların bir bölümünü Soli’ye yerleştirmiştir. Grekçe Soloi, Latince Soli olarak kullanılan ve “Güneş” anlamına gelen kentin adı, bu olaydan sonra Pompeiopolis (Pompeius’a adanmış kent, Pompeius için kent) olarak değiştirilmiştir.

Roma döneminde kent yeniden canlılığına kavuşmuştur. İmparator Hadrianus İ.S. 130’da Anadolu’ya yaptığı gezi sırasında Roma’nın eyaleti olan Kilikia’ya kadar gelmiştir. Soli’deki liman çalışmalarına parasal destek vermiştir. Hıristiyanlık döneminde bir piskoposluk merkezi olan Soli, 6. yy.da meydana gelen depremde zarar görmüş ve 7.yy.da da Arap akınlarıyla karşı karşıya kalmıştır.

19.yy.da Soli’ye gelen Avrupalı gezginler, kentte tiyatro, tapınak, hamam gibi yapıların ve nekropolisin bulunduğundan söz etmektedirler.

Günümüzde Soli antik kentinin çevresi yerleşim alanları ile dolmuştur. Sütunlu yol, höyük, antik liman, Roma hamamı , su kemerleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. 1999 yılında Mersin Müzesi ve 9 Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Remzi Yağcı tarafından sürdürülen arkeolojik kazılarla Soli hakkında daha gelişmiş bilgiler elde edilmektedir” (web1). 

Sütunlu Cadde, denize doğru bakış.
Bugün Soli ne yazık ki keyifle gezilecek bir antik kent görünümünde değil. Günümüze sadece limana doğru inen sütunlu yoldan geriye kalanlar görülebiliyor. Tiyatro ve kentin diğer kısımlarını görmek mümkün değil. Sütunlu yolda kara tarafına doğru ilerlerken sağ tarafa doğru Tepecik Caddesi’nden 5 dk. yürürseniz bir yamacına tiyatronun da yaslı olduğu Soli Höyük’e varabiliyorsunuz ama höyük ve tiyatro geziye açık değil, galiba arkeolojik çalışmalar devam ediyor. Bir koruma çatısı yapılmış. Höyükle ilgili bilgilendirme tabelası erken dönemler hakkında güzel bir özet sunuyor: 

"Soli Höyük'te başlatılan kazılar sonucu elde edilen arkeolojik veriler, kentin İ.Ö. 2. binden beri etkin bir liman kenti olduğunu göstermektedir. İ.Ö. 66/65'te bir Roma kenti olarak yeniden kurulan Pompeiopolis'in tiyatrosu Soli Höyük'ün kuzeybatısına yaslanır. 

Geç Tunç Çağı
M.Ö. 2. binin ikinci yarısında Hitit imparatorluk Döneminde Çukurova, Kizzuwatna bölgesi içine girer. Kizzuwatna'nın batı, Tarhuntassa'nın Doğu sınırında yer alan Soli Höyük, kazamatlı sur duvarları ile İ.Ö. 15. yüzyılda güçlü bir savunma sistemine sahiptir. Höyükte 15-13. yüzyıllara ait Luvice kişi adlarının olduğu yazılı belgeler vardır. İ.Ö. 15. yüzyıl Muwazi mühür baskısı, İ.Ö. 14. yüzyıl kent beyi Targasna'ya ait kulp baskısı ile İ.Ö. 13. yüzyıl Parnapi adlı bir askerin mühür baskısının bulunduğu yakma küp mezar Geç Tunç Çağı'nda Soli'de güçlü sınıfsal bir yapının olduğunu gösterir. 

Bu tabakalara özgü buluntular arasında en tipik olanları tek renkli yiv işaretli kaba kaplar, ip baskılılar, kafes bezemeliler, dalga bezemeliler, Kıbrıs üretimi beyaz astarlı (WS) süt kapları ile kırmızı parlak perdahlı kapları (matara, kol ve şişe biçimli) bulunmaktadır. Bu kapların benzerleri Hitit merkezlerinde kült eşyası clarak kullanılmaktadır. Kolcuklu yassı balta kalıbı Soli Höyüğün silah üretim merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir

Demir Devri 
Soli Höyük Demir Devri seramikleri, Tarsus ile paralel ve kendine özgü zengin örneklerle temsil edilmektedir. Çoğunluğu Geç Demir Devrine tarihlenmektedir. Metoplu ya da metopsuz içiçe tek merkezli çemberler, yatay paralel ince-kalın bantlı tek renkli (mor, siyah, kahverengi) ya da iki renkli (kırmızı üzeri siyah) bu örneklerden bazıları yerli üretimdir ve Kıbrıs ile ilişkilidir. Bezemeli olan özel iki amphoraya ait gövde parçasında "lotus koklayan kutsal fahişe" figürü işlenmiştir. 

Arkaik Dönem 
Yazılı kaynaklara göre Soli'nin Rodos Lindoslular tarafından kolonize edildiği Arkaik Dönemin başlıca buluntu grubunu "Arkaik Teras" olarak adlandırılan yapılar grubundaki tapınak çevresinden gelen kabartmalı mimari terra cotta levhalar oluşturmaktadır. Kabartmalarda mitolojik sahneler: Karşılıklı sfenks, Theseus-Minotauros mücadeleleri, bitkisel bezemeler: Lotus-palmet kabartmalı tepe (mahya) kiremiti, volütlü palmet desenli antefiks parçaları, meander kabartmalı sima parçaları, çörten vb. geison ve sima parçaları Kilikia'da ilktir.

Bu levhalar Soli akropolünde yerleşik Grek kolonistlerin (apoikia) varlığını ve aynı zamanda Grek kolonizasyonun doğu sınırını göstermektedir. Ayrıca İ.Ö. 7. yüzyıl Orientalizan Dönem "Kuşlu Kaseler", "Yaban Keçisi Stili" sürahi (oinokhoe) parçaları, İ.Ö. 6. yüzyıl dalga bezemeli örnekler, "lonia Kaseleri", Doğu Grek lebesleri, Korinth Seramiği parçaları, Rodos- Lindos kolonisi olarak bilinen Soli' nin İ.Ö. 7-6. yüzyılda lonia, Kıta Yunanistan ve adalarla olan ekonomik, ticari ve sosyal ilişkilerini kanıtlamaktadır. 

Klasik Dönem 
Klasik Dönem daha az örnekle temsil edilmektedir. "Kırmızı Figür" tekniğinde yapılmış çıplak bir kadın karşısında elinde kutu ve keten tutan Eros betimlemeli seramik parçası ile Dionysos-Menad betimlemeli krater örnekleri özel İ.Ö. 5-4. yüzyıl buluntularıdır. Klasik Çağda Pers stili buluntular arasında doğurganlık tanrısı Bes ve kucağında çocuk tutan ana tanrıça heykelciği ender buluntulara arasındadır. 

Helenistik Dönem 
Özellikle Roma tiyatrosunun altında yoğun küllü bir dolgu tabakası içinde, firnisli ve rulet-palmet baskılı kaplar, kalıp yapımı (Megara) kaseler, Batı Yamacı seramiği, ayrıca pişmiş toprak kandiller, Rodos, Knidos, Thasos, Kıbrıs mühürlü amphora kulpları, unguentarium, piramidal ve disk biçimli dokuma ağırlıkları, Tanagra tipi pişmiş toprak figürin başları, Helenistik Dönem'in önemli buluntuları arasında sayılabilir. Oturan bir tanrıçaya (Kybele) ait bir kalıbın bulunması Soli'de bu tip figürinlerin üretiminin yapıldığı göstermektedir.

Helenistik dönemin en tipik buluntuları mühürlü amphora kuplarıdır. Bu amphoralarda damga mühürlerdeki kişi ve üretici adlarına göre Soli'de kolonisi olduğu Rhodos başta olmak Kıbrıs, Knidos, Kos ve Thasos'tan gelen şarapların ticareti yapılmıştır. 

Roma Dönemi 
Soli Höyük'te en geç buluntular höyüğü büyük ölçüde tahrip etmiş Roma dönemine ait savunma kulesi platformları, Soli'de belediye başkanlığı yapanlarla ile ilişkili yazıtlı kırık bir blok, terra sigillatalar ve höyüğün batı yamacına yaslanan kent tiyatrosundan oluşmaktadır. Höyüğün güneyinde üzeri mozaik döşeli Roma Dönemi villa-hamam özellikli bir yapı vardır." 

Kentin bugün büyük bir kısmı özel mülkiyet ve meyve bahçesi olarak kullanılıyor. Neden buralar kamulaştırılmaz ve arkeolojik çalışmalar daha geniş alanda sürdürülmez, anlamak mümkün değil. Akla hemen ekonomik nedenler geliyor ama kesin olarak söyleyebilirim ki hiç bir zaman bu gibi kararlarda asıl neden ekonomik değildir. Nereden mi biliyorum, örneğin kayyum olarak atanan eski Diyarbakır Belediye Başkanı makamına bir kaç milyon liralık “banyo” yaptırmış olduğunu düşününce ve bunun mini minnacık bir örnek olduğunu bilince buralar için kaynak olmadığını düşünmek/söylemek mümkün değil. O bir kaç milyon lira ile bile buralarda ciddi bir kamulaştırma yapılabilirdi. Düşünün, bir “devlet memuru”nun banyosunu yenilemek yerine burada onlarca dönüm kamulaştırılıp arkeolojik çalışma yapılabilir, halka açılabilirdi.

Bu ülkede boşa harcanan, haksızca birilerinin ceplerine giren milyarlar var. Bir şeye “paramız yok, ondan yapamıyoruz” derlerse bunu düşünün.

Neyse, konuya dönecek olursak, Soli’nin çok güzel tasarlanmış limanını kente bağlayan gösterişli sütunlu yolun sütunlarının çok az bir kısmı (200 sütundan 33 tanesi) ayakta kalabilmiş, bir kısmı da arkeologlar tarafından tamamlanarak ayağa kaldırılmış.
Korinth düzenindeki sütunlar kemerli bir üstyapıyı taşıyormuş. Sütunların çoğu standart Korinth düzeni özellikleri gösterirken bazılarında ise tanrı/tanrıça figürleri varmış ama ben onları göremedim. 


360 metre uzunluğunda, 15 metre genişliğindeki ana cadde aslında Roma dönemindeki bir çok kentin ana caddelerindeki kurguyu tekrar ediyor.
Roma dönemi kentlerinde genelde birbirini dik kesen, kesiştikleri yerde Forum/Agora meydanını oluşturan, kent surlarına değdiği yerlerde de kentin ana kapılarını oluşturan iki ana cadde kentin genel şemasına yön verirdi. Bu caddelerden kuzey-güney yönündekine CARDO, doğu-batı yönündekine ise DECIMANUS denirdi.

Soli’de ayakta kalan sütunların oluşturduğu cadde kuzey-güney doğrultusunda olduğu için herhalde kentin Cardo’su idi. Decumanus’un hizasını arkeolojik araştırma yapmadan söylemek mümkün değil ama Tiyatro tarafına giden bugünkü Tepecik Caddesi aksında olma olsılığından bahsedilebilir.

Dükkan sırasını içeren kapalı mekanların önünde sundurmalı bir geçit oluşturan arkadların oluşturduğu ana cadde kurgusu dediğim gibi Roma dönemi kentlerinin genel karakteri. İlk aklıma gelen Perge ve Ephesos olmak üzere daha bir çok yerde görülebilir.

Ben bu “limana giden sütunlu yol” kurgusunu Ephesos’taki liman caddesine çok benzettim. Muhtemeldir ki bu yolun da yakınlarında bir hamam ve ticaret agorası bulunuyordu. Ama tabi bugün bunların yeri konusunda bir kestirimde bulunmak mümkün değil.

Sütun sırasında ilginç bir özellik de sütun tanburlarından bir tanesini konsollu olarak yontup ekleyerek belli bir yüksekliğe heykel yerleştirilebilecek bir kaide elde etmeleri olmuş. Bu sanırım Roma’ya özgü bir detay. Yunan veya Helenistik dönemlerde buna benzer bir uygulama gördüğümü hatırlamıyorum. Bugün bu kaidelerinden sadece birinde Tanrıça Nemesis’in heykeli duruyor. Benzer bir tasarımı Perge’de gördüğümü hatırlıyorum. 

Sütunlarda konsollar ve Nemesis.
Çizimden anladığımız kadarıyla sütunlu yol elips şeklindeki limanın tam ortasına çıkıyor. İki yandan simetrik olarak denize uzanan dalgakıranların izleri bugün de görülüyor. Ancak ne yazık ki ne bir bilgilendirme tabelası ne de koruma önlemi var dalgakıranlarda. Hatta dalgakıranlardan doğu tarafındakinin algısını tamamen bozacak şekilde (heryerde moda olan) “I Love Mezitli” şeysi konmuş. Soli antik kentini bu kadar umursamadan Mezitli’yi sevmek mümkün mü? Zannetmiyorum. Bu “I Love ...” şeyleri tamamen kentlerin sosyal medyada reklamlarının yapılmasını amaçlayan şeyler. Bu kadar sığ bir şeyin bir yeri sevmekle ilgisi olabilir mi, emin değilim.

Liman.
Görsellerin ikisi de web2 kaynağından. Soldaki Sir Francis Beafort'un 19. yüzyıl başındaki çiziminden
Limanla ilgili en iyi bilgileri 2009 yılında limanı araştıran ekibin raporundan elde ediyoruz (web2). Ekip ROMACONS adlı bir araştırma programı ile çeşitli alanlarda Roma betonu kalıntılarını inceliyor ve belgeliyorlar anladığım kadarıyla. Ben de sık sık o rapordan bilgiler aktaracağım.

Liman kısmen mevcut resif üzerine inşa edilmekle birlikte simetrik bir plana sahip yapay bir yapıydı. Liman, kavisli iki dalgakıran kolu ile oluşturulmuş. Bu kollar, 320 metre uzunluğunda, 23 metre genişliğinde ve birbirinden 180 metre uzakta. Dalgakıranlar kara tarafında bir yarımdaire oluşturacak şeklinde birleşirken deniz tarafındaki uçları birbirine yaklaşarak korunakkı bir giriş oluşturuyorlar. Doğudaki dalgakıran bugün büyük oranda yok olmuş, birleştikleri kısım ise büyük oranda kum altında kalmış. Batı dalgakıranı ise bugün hala büyük oranda görülebiliyor. Limanı ve kenti gösteren çizimleri 1811-12 yıllarında Anadolu’nun güneyini gezen Sir Francis Beafort’a borçluyuz (orijinal kaynağa web2 kaynağından ulaşabilirsiniz). Limanla ilgili önemli bir ipucu da İmparator Antoninus Pius zamanında, MS 143-5 yıllarında basılan bir sikleden elde ediyoruz. Sikkenin bir yüzüne sitilize bir biçimde liman işlenmiş (web1). Limanla ilgili daha teknik bilgilere bu kaynaktan ulaşabilirsiniz.

Limanın görüldüğü sikke (web2).
Bu arada alanda yapılan kazılardan elde edilen buluntular Mersin Müzesi'nde sergileniyor. Bunlardan bir tanesi, MS 200 yılı civarında kentte yaşayan Romalı bir aristokrata ait olduğu tahmin edilen bir büst.

Soli'de yaşamış olan Romalı bir abimiz. (web2)
Bu arada Solililer o kadar bozuk Yunanca konuşuyorlarmış ki Antik dünyada kötü Yunanca konuşan anlamına gelen “soloikismos” sözcüğüne kaynaklık etmişler. Yani Yunanlılar kötü Yunanca konuşan birini gördüklerinde “bu ne be, Soloili gibi konuşuyor” diyorlarmış. 

Alandaki bilgilendirme tabelalarından, "Atatürk'ün 21 Mayıs 1938'de Mersin Valisi Ruknettin Nasuhioğlu ve Belediye Başkanı Mithat Toroğlu'nun refakatinde Pompeiopolis Sütunlu Caddesi'ni ziyaret ettiğini ve Soli Pompeiopolis'in Atatürk'ün ziyaret ettiği son ören yeri" olduğunu öğreniyoruz. Bu fotoğrafı da galiba o geziden:

Atatürk Soli Pompeiopolis'de.
Kalıntıları gezerken tanıdık isimlere rastlamak güzel oluyor. Sütunlu yolun çizimlerini ve restitüsyonlarını Y. Mimar Özge Başağaç yapmış. Sevgili Özge’nin ellerine sağlık, sayesinde daha çok fikir ve bilgi sahibi olduk sütunlu yol hakkında. 

Sütunlu cadde cephe restitüsyonu: Y. Mimar Özge Başağaç.

Soli Antik kentini, daha doğrusu sütunlu yolu hemen yanında düzenlenmiş güzel bir gezinti yolundan izliyorsunuz. Bu gezinti yolunu da Y. Mimar Sema Uğurlu tasarlamıştı. Ona da bu özenli tasarım için teşekkür ederek yazıyı bitirelim. 

Gezinti yolu. Tasarım: Y. Mimar Sema Uğurlu


KAYNAKLAR:

Strabon, Geographika, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2000.

web1 : https://mersin.ktb.gov.tr/TR-73146/mezitli.html

web2 : http://web.uvic.ca/~jpoleson/Soli%20web%20entry/Soli%202009%20web.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder