21 Eylül 2020 Pazartesi

Phaselis

Gezmesi en zahmetsiz ve en keyifli antik kentlerden biridir Phaselis. Zahmetsiz olması, su kemerleri, ana caddesi, hamamı, agorası ve görkemli tiyatrosu dışında açığa çıkarılmış pek fazla yapısı olmamasından kaynaklanır. Ana cadde üzerinde yürürken hafif sağ-sol yaparak görülecek tüm yapılara erişmeniz mümkün. Tabi buna bağlı olarak alanda gezerek edinilebilecek arkeolojik ve tarihsel bilgi de kısıtlı. Ama buna tezat oluşturacak biçimde antik Akdeniz’in önemli kentlerinden biri Phaselis.

Gezinin keyfine gelince, ana caddenin başlangıç ve bitişindeki harika koylar hem seyir hem de yüzmek için müthiş olanaklar sağlar. Bunun yanısıra Anadolu’da gördüğüm en güzel manzaralı tiyatrolardan birine sahiptir kent. Girince, üst sıraların arasından yükselen devasa çamın gölgesinde oturup sahne binasının üstünden manzarayı izlemeye başlayınca çıkmak istemezsiniz.

Kente bugün karayolu ile gelindiğinde askeri liman tarafından giriliyor. Açıkçası ben antik dönemde kente, daha yoğun olarak deniz tarafından yani güney limandan girildiğini tahmin ediyorum. Zira İmparator Hadrianus’un kente gelişini onurlandırmak için yapılan tek açıklıklı kapı denizden gelinen tarafta. Biliyorsunuz, bunun üç açıklıklısı da Antalya’da ve o da Hadrianus’un Antalya’ya gelişini onurlandırmak için. Neyse, bu kapıdan ileride bahsedeceğiz. Antik dönende kara taşımacılığı özellikle bu Akdeniz kıyıları gibi dağlık, çetin coğrafyalarda deniz taşımacılığına göre çok daha güçtü. O nedenle de herhalde daha çok tercih edilen giriş kapısı deniz tarafındakiydi. Ancak bugün tabi gelişen kara taşımacılığı nedeni ile çok büyük oranda kuzey tarafından, askeri liman tarafından giriliyor, ben de buradan başlayarak anlatacağım kenti.

Lycia ve Pamphilia arasında Phaselis

Ama kentten önce Phaselislilerle başlayalım. Tarihe pek de hoş bir ünle geçmemiş Phaselisliler.

Uygun limanları dolayısıyla Phaselisliler antik Akdeniz’in önemli tacirleri olarak tanınıyorlardı. Ancak pek de güvenilir tacirler olmadıkları bir çok kaynakta tekrarlanır. Kendi borçlarını, vaatlerini kolayca unuturken başkalarının kendilerine olan borçlarını hiç bir zaman unutmamakla ün salmışlardı. Ayrıca 1 mine (463 gram gümüş) karşılığı şehre gelen herkese vatandaşlık hakkı vermeleri (Gür, 2010) de aşırı paragöz olmalarına dair bir kanıt olarak sunuluyordu. Gerçi bugün biz de bir kaç yüz bin TL verene vatandaşlık veriyoruz galiba.

Akdeniz'in kıyıları Ege kadar girintili çıkıntılı değil biliyorsunuz. Kıyılarda doğal liman denilebilecek korunaklı alanlar pek fazla yok. Dolayısıyla korunaklı limanları olan alanlar hemen ticaret üssü olan kentlerin gelişmesine yol açmış. Phaselis bunların önde gelenlerinden bir tanesi. Zira bir değil üç tane korunaklı limana sahip. Bu avantajıyla Anadolu'nun Akdeniz kıyısındaki en önemli ticaret kentlerinden biri olmuş.

Phaselis kenti antik Likya ile Pamphilya bölgelerinin arasında. Bunlar devlet değil, bir nevi coğrafi bölge. Bu coğrafi bölgelerdeki kentlerin arasında genelde çok da sıkı olmayan bir ittifak bağı oluyor. Ya da bazen sıkılaşan bazense son derece gevşeyen ittifaklar desek belki daha doğru. Bazen bazı kentler veya kişiler bölgede ön plana çıksa da her kent bağımsız bir devlet, yani kent-devleti olma özelliklerini sürdürüyor Phaselis işte tam da bu Likya ile Pamphilia bölgelerinin sınırında. Batısında Teke Yarımadası’nı kapsayan alanda Likya, doğusunda ise Side’nin ilerisine kadar uzanan Pamphilya yer alıyor. Kent bazen Likya bazense Pamphilya kentleri arasında sayılmış.

Kentin kuruluş tarihçesini ve efsanesini Selçuk Gür’den aktaralım:

Phaselis Lakios adlı, Dor kökenli bir kolonist tarafından M.Ö. 691 / 690 yılında kurulmuştur. Bazı antik devir yazarları, şehrin kurucusu olarak Mopsos'un ismini vermekte ve Pamphylia'ya antik çağda Mopsopia dendiğinden bahsetmektedirler (Mela, I. 79). Bazı arkeologlar ise Lakios'un Argos kökenli olduğundan ve Mopsos soyundan geldiğinden söz ederek, Lakios'un önce kendisine inanan kolonistlerle Argos yöresinden Rhodos Adası'nın Lindos kentine geldiğinden ve oradan hareketle Phaselis'e gelip şehri kurduğundan bahsetmektedirler.

Tarihçi Edward Meyer (Ged. A. 285), Eusebios (Hieronimos VII, ı, 93, 2, VII, 2, 265) ve Belloch'un (I, 2.2, s. 220. ve 235) belirttiklerine göre; Lakios, kardeşi bir diğer oikist (kurucu lider) olan Antiphemos ile birer şehir kurmak üzere, aynı günde biri batıya diğeri doğuya hareket ederler. Antiphemos M.Ö. 690 yılında Sicilya'da Gela kentini kurar. Buna dayanarak Lakios'un da aynı yılda Phaselis'i kurduğu kabul edilir.

Kuruluş Efsanesi

Argoslu Mopsos soyunda Lakios ve kardeşi bir şehir kurmak üzere yola çıkarlar. Âdet olduğu üzere o da diğer kolonist liderlerinin yaptığı gibi Kâhin Manto'ya müracaat eder. 

Kâhin kadın Manto, Lakios'a kardeşi Antiphemos'un aksine doğuya gitmesini, yolda gemilerinin bir burunda batacağını, gemilerin battığı yerden itibaren bir gün boyu kuzeye yürümelerini, gün sona erdiğinde varacakları noktada şehri kurabileceğini söyler. 

Lakios hareket eder. Gemileri Hiera Akra'da (kutsal burun Gelidonia Burnu) batar. Kolonistler kehanette belirtildiği gibi kuzeye yönelirler ve bugünkü Phaselis'in bulunduğu yere gelirler. 

Karşılaştıkları bir çobana arazinin kime ait olduğunu sorarlar ve araziyi satın almak istediklerini belirtirler. Çoban Kylabros arazinin sahibi olduğunu ve satabileceğini belirtir. Kolonistler arazi karşılığı arpa ekmeği mi, yoksa tuzlu balık mı istediğini sorarlar. Çoban Kylabros, "Arpa ekmeğini ben her gün yiyorum, tuzlu balığı tercih ederim” diye cevap verir ve birkaç tuzlu balık karşılığı, Phaselis arazisini kolonistlere satar. 

Şehrin kuruluşundan sonraki yıllarda çoban Kylabros yarı kahraman ilan edilir ve her yıl adına şenlikler düzenlenir. Tuzlu balık da şehrin kuruluşunun bir sembolü olarak daha sonraki yüzyıllarda Phaselis'te bastırılan sikkeler üzerinde yer alır (SNG, v. Aulock, band X, levha 143, no: 4397).

Kolonistler ile Kylabros'un bu alışverişi daha sonraları tüm antik dünyada duyulur ve Phaselis hediyesi (Phaseliton Aura) sözcüğü, ucuza kapatılmış alışverişler için bir deyim olarak kullanılır. (O. Schneider, Kallimacııea 11, 288)
” (Gür, 2010)

Ucuza kapatılmış alışveriş için" Phaselis hediyesi"... Kullanalım bunu.

Bu kapıya hayranım... Lentonun kemer gibi yontulması üzerine yüzlerce sayfa yazılabilecek bir şey.

Phaselis kentinin adının nereden geldiği kesin olarak bilinmiyor. Bu konuda Nevzat Çevik Kentin adının Luvice bir sözcük olan “Passala”dan geldiğini söylüyor (Çevik, 2002). Bilge Umar ise kentin isminin Doğu Akdeniz’in en cevval tacirleri olan Fenikeliler tarafından konulduğunu ve “Tanrı esirger” anlamına geldiğinin söylendiği ancak kendi düşüncesinin sözcüğün kökeninin Luvice “Deniz kentçiği” anlamına gelen Passala’dan geldiği yönünde olduğumu aktarır (Umar, 1999).

Phaselis'te arkeolojik çalışmaların sunulduğu harika bir web sitesi de var. web1 kaynağında adresini verdim. Bu sayfada da kentin kuruluşu ve tarihçesi hakkında şu bilgiler verilmiş:

"İkincil yazarlar tarafından bölgenin otokton sakinleri Solymos’ların ikamet ettiği topografyada, M.Ö. yak. 691 yılında Argos’lu ya da Lindos’lu kolonister tarafından kurulduğuna dair söylenceler bulunmaktadır. M.Ö. VI. yüzyılın ortalarından itibaren sikke darbeden kent, Pers Kralı Kyros’un Lydia Krallığı’na son verip tüm Küçük Asya’yı ele geçirmesinin ardından, M.Ö. 546 yılında komutanı Harpagos tarafından Lykia Bölgesi’yle birlikte Pers egemenliği altına alındı. Klasik Dönem’le birlikte M.Ö. 469 yılında Atinalı komutan Kimon tarafından Delos-Attika Deniz Birliği’ne dahil edildi. Bu durum M.Ö. 411 yılına kadar devam etti. Lykia, M.Ö. 360 yılında, Pers kralına gösterdiği sadakatinden dolayı Satrap Mausollos’a ödül olarak verilirken, Phaselis bu dönemde otonomisini korudu."

Phaselislilere dönecek olursak, sahtekarlıklarının yanısıra bir de güçlü olan herkese boyun eğmeleriyle de nam salmışlardı. Tam bir ticaret kenti olduğu için çok güçlü bir orduları yoktu. Dolayısıyla bölgeyi hakimiyeti almaya çalışan komutanlarla inatlaşmaz, anlaşma yoluna giderdi. Perslerle ve İskender’le olduğu gibi ilerde Romalılarla da anlaşacaklardı.

İskender'in kente uğraması keyifli bir hikayeyi de içeriyor, onun için değinelim. Perslerin peşisıra bütün Anaolu'yu baştan başa kateden İskender çok fazla aynı yerde kalmayı sevmezdi. Ancak MÖ 333'de bölgeye geldiğinde Phaselis'de bir süre (muhtemelen 1 ay civarı) kaldığını biliyoruz. Phaselisliler de kendisini altından bir taçla karşılamıştı. Ziyaretin eğlenceli kısmını Romalı yazar Plutarkhos'tan aktaralım:

"İskender şehirde kaldığı dönemde sokaklarda gezinirken şehrin merkezinde Phaselisli olan Theodektes'bir heykelini gördü. Yiyip içtikten sonra, biraz da içkinin etkisi altında şarkı söyleyerek heykeli çelenklerle süsledi. Böylece Aristotheles sayesinde tanıyıp takdir ettiği, artık hayatta olmayan filozafa saygısını göstermiş oldu" (Plutarkhos, 2015).     

Büyük İskender'in içkiye düşkünlüğü dillere destandı. Hatta zamansız ölümünü aşırı içmesine bağlayan yorumcular da vardır. Herhalde Phaselis'te, yakın arkadaşları olan komutanlarla birlikte sağlam içtikten sonra Agora'daki heykelin yanına gidip onu çiçeklerle donatmış olmalı. Yalnız çok sinematografik bir sahne... Büyük komutan zil zurna sarhoş, heykele sarılmış, çevresindekilere çiçekler, çelenkler getirmelerini emrediyor. Etraftakiler şaşkın, korkuyorlar da. Adamın ayıkken bile sağı solu belli olmuyor, sarhoşken gözünü kırpmadan yakar valla bütün şehri. Sarhoşken Pers başkentini yakmışlığı var... :) Millet koşuşturuyor, çiçek miçek buluyorlar. Eğlenceli sahne...

Neyse, herhalde Phaselisliler çiçek, çelenk bulup gönlünü yapmışlar ki, "Phasalis İskender’in özgürlük ve belki de vergi muafiyeti bağışladığı bir başka kent olmuş" (Kaya, 2019).

İskender’in heykeline sarıldığı Thedoktes'i biraz daha tanıyalım:

"Theodektes, Aristoteles ve Platon'un talebesi olmuştur. Bazı antik yazarlar, Theodektes'in bir sofist olduğunu, bazıları iyi bir hitabetçi olduğunu, bazıları da şair olduğunu yazmaktadır. Kendisinin etrafındakilere garip bilmeceler sorduğu ve kimsenin bunlara cevap veremediği, sonunda yalnız kendisinin bu bilmeceleri cevaplandırabildiği antik kaynaklarda yer almaktadır.

Theodektes 50'ye yakın tragedia yazmıştır. Katıldığı 13 Agone'de 7 birincilik kazanmıştır. Tragedialardan ayrı, 49 drama, 10 tetralogie, 3 triologie ve 341 şiir yazdığı bilinmektedir. Yazmış olduğu tragedialardan bazıları; Aias, Alkınaion, Helena, Lynkeus, Mausollos, Oidipius, Orestes, Philoktetes, Tytheus'tur. Bu tragedialardan bazıları başka kişiler tarafından da yazılmıştır. Örneğin, Aias tragediası Aischylos ve Sophokles tarafından, Helene ve Oidipius tragediaları ise Sopholdes ve Euripides tarafından da yazılmıştır" (Gür, 2010).


Theodektes ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için web2 kaynağına da bakabilirsiniz.

Phaselisliler herhalde İskender'i o kadar iyi ağırlamışlar ki İskender'de onlara rahat vermeyen Marmaralılar sorununu çözüvermiş. Tabi bu Marmara’nın bizim Marmara Denizi ile bir ilgisi yok, herhalde Phaselis'in yakınlarındaki bir yerleşmenin adı. Bayburtluoğlu'nun antik kaynaklardan aktardığına göre, İskender günübirlik denen bir seferle Phaselis topraklarına zarar veren, ürünlerini çalan ve hatta kadınlarını, kızlarını kaçıran Marmaralıları hızlı bir şekilde cezalandırıyor. Tüm Marmaralılar, bu çarpışmada sonuna kadar savaştıktan sonra kentlerini yakarak intahar ediyorlar... Bu arada düşmana sonuna kadar direnip yenileceğini anlayınca topluca intahar etmeye buralarda sıkça rastlanıyor galiba. Yakındaki Xanthoslular da Perslere yenileceklerini anlayınca benzer bir şey yapmışlardı. 

Havadan Phaselis (Altlık: Gillett, 2011)

Helenistik ve erken Roma döneminde önemli bir liman olan Phaselis, MS 240 yılındaki büyük depremden sonra oturulmaz hale gelmiş (Gür 2010). Bu tarihten sonra nüfusu çok azalan kent bir süre sonra tekrar toparlanma sürecine girmiş, 4. yüzyıldan itibaren yahudiler yerleşmeye başlamış. Hatta bir süre sonra Phaselis’in bir piskoposluk merkezi olduğunu aktaran kaynaklar var (Gür, 2010). Ancak anlaşılan o ki antik dönemdeki görkemine bir daha kavuşamamış Phaselis. MS 10. yüzyılda Attaleia (Antalya) kentinin surları onarılırken bir çok yapı malzemesi Phaselis’ten gönderilmiş.

Anadolu’nun Türklerin eline geçmesiyle birlikte Phaselis tamamen terkedilmiş ve kent zamanın ve doğanın eline bırakılmış...

Şimdi biraz da binalarına bakalım Phaselis’in. Aşağıda farklı iki ölçekteki kent planını bulabilirsiniz:

Kent Planı (Bayburtluoğlu, 2004)

Kent Planı (Alandaki Levhadan)

Kentte şu an gezilebilir durumda çok az yapı var. Hatta bu durum kent hakkında yanıltıcı bir imaj da veriyor. Aslında bugün olduğundan çok daha geniş bir alana yayılan büyük sayılabilecek bir kentti Phaselis.

Kentte şu an ayakta ve gezilebilecek durumda bir tapınak yapısı yok. Gerçi araçla gelirken sol taraftaki yamaçtaki kalıntıların bir tapınağa ait olabileceği söyleniyor ancak bu yapının zengin bir ailenin tapınak niçimindeki bir mezar anıtı olabileceğini iddia edebler de var. Bununla birlikte kentin tanrıları ve tapınakları hakkında şu bilgilere sahibiz:

Şehrin baş tanrısı akıl ve bilgelik tanrıçası Athena'ydı. Athena dışında Apollon, Zeus, Aphrodite, Tyche, Nike, Helios, İsis şehirde inanılan, onurlandırılan tanrı ve tanrıçalardı” (Gür, 2010).


Ayrıca Bayburtluoğlu da tiyatronun yakınlarında Zeus'a adanmış bir "Zeus Boulaios" tapınağı ve ilerisinde de olasılıkla Apollon ve Artemis'e adanmış yanyana iki tapınak olduğunu kaydediyor.


LİMANLAR
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Phaselis zenginliğini 3 doğal limanına borçlu. İlk ikisi bugün alana karayolu ile gelinen tarafta. Bunlardan küçük olanı askeri liman. Yani kenti koruyan donanmanın barındığı liman. Bugün liman yapılarına dair izler hala görülebiliyor. Yukarıdaki hava fotoğrafında görüldüğü gibi, suyun içerisindeki kalıntılar limanın girişinin mendireklerle kontrol altına alındığı ve küçük bir geçişin bırakıldığını gösteriyor. Ben fotoğrafta yukarıda gördüğünüz güney taraftaki limanın en çok kullanılan liman olduğunu düşünüyorum. Zira Hadrianus kapısı kentin ana caddesinin bu limana bakan tarafında. Herhalde Hadrianus kentte bu limana yanaşan bir gemiyle gelmişti.

Askeri Liman

Bu arada limanlardan ayrı olarak giriş alanının hemen sağında denizden biraz içeride bir gölü de varmış Phaselis'in. Bugün sanırım artık en azından yaz aylarında kuru sazlık olan bu alan geçmişte Phaselislilerin başına dert olmuş. Şöyle ki zamanla kuruyup bataklığa dönüşen bu alan sivrisinek yatağına dönüşüyor. Geçmiş zamanlarda en korkulan alanlardan birisi bataklıklar. Hem kokularının havayı zehirlediği düşünülüyor hem de ve daha tehlikelisi sivrisineklerin sıtma hastalığını yayması. Sıtma da veba ile birlikte en korkulan ve kentlere en büyük zararı veren, ciddi sayıda ölüme neden olan bir hastalık antik dönemde. Hatta neredeyse 20. yüzyıla kadar kinin ve ondan yapılan ilaçların geliştirilmesine kadar bu tehdit devam ediyor. Neyse, işte bu zamanla bataklığa dönüşen bu göl de Phaselislilerin başına bela oluyor. Yine kentin karşılaştığı bir başka ilginç ve daha önce duymadığım bir doğal felaket de eşekarısı saldırısı. Sanırım bir kaç defa kent bu saldırılardan ciddi etkileniyor. Bu arada kentin önemli ürünlerinden birinin bal olduğunu da belirteyim. Herhalde eşekarıları da bu bal üretimi nedeni ile musallat oluyor Phaselislilere. 
 
Güney Liman

SU KEMERLERİ
Phaselis kentinin tatlı su gereksinimini iki sistem karşılamaktaydı. Erken dönemlerde kentin içindeki sarnıçlarda yağmur suları depolanıp kullanılıyordu. Ancak Roma döneminde olasılıkla nüfusun artmasıyla sarnıçlar yetersiz kalınca su yolları ve kemerleri ile kentin kara tarafında hemen yükselen yamaçlardaki pınarlardan gelen suların kente ulaştırılması gerekti. Bugün bu su kemerlerinin bir kısmı askeri limanın hemen önünde ayakta kalmış durumdalar ve kentin en fotojenik yapılarından sayılabilirler.
Su kemerlerinin bir kısmı

ANAYOL
Phaselis’de de, tüm Roma kentlerinde olduğu gibi en önemli yapılar kentin ana caddesi etrafında toplanmış. Tabi tekrar etmek gerekirse Phaselis'in çok çok küçük bir kısmını bugün gezebildiğimizi unutmamalıyız. Dolayısıyla insan "bu kadarcık mı?" hissine kapılabiliyor Phaselis'te. Oysa çevrede bugün sık ormanlarla kaplı alanların yapılarla dolu olduğunu hayal etmek gerekiyor. 

225 metre uzunluğundaki ana cadde askeri limanla güney limanı birbirine bağlıyor. Ortasına yakın, genişlediği yerde bir açı yaparak devam eden caddenin ilginç kısmı neredeyse başından sonuna kadar sağlı sollu basamaklara sahip olması. Bu çok alışılmış bir durum değil. Bazı uzmanlar bu ana caddenin bazen Stadium gibi kullanıldığını yani spor etkinliklerinin düzenlendiği bir yer olabileceğini, bu nedenle seyircilerin oturabilmesi için bu basamakların yapıldığını düşünüyorlar.

Askeri Liman tarafından Agora'ya doğru ana cadde.

Ana cadde boyunca bugün bir kısmı ayakta kalan heykel kaidelerini de görmek mümkün. Antik kentlerin merkezi bölgelerinde ve caddelerinde kente iyilikte bulunan, hayır yapan, sportif başarılara imza atan veya savaşta kahramanlık gösteren, kentin tanınmasını sağlayan veya kente yardım eden kişilerin bronz veya mermer heykelleri bu kaidelerin üzerinde durur, kaidelerde de bu heykelin neden dikildiğine dair bir açıklama yazısı olurdu. Bugün tabi heykeller ne yazık ki yerlerinde değil ancak kaidelerin bir kısmı hala duruyor. Olasılıkla Thedoktes'in heykeli de merkezdeki genişlikte yani Agora'da böyle bir kaidenin üzerindeydi.

Akurgal bu kaidelerden büyük bir kısmının Bizans döneminde Güney limanda iskele yapmak için kullanıldığını, arkeologlarca denizden çıkarılıp bugünkü yerlerine konulduğunu aktarıyor (Akurgal, 1999). Akurgal’ın bahsettiği arkeologlar Bayburtluoğlu ve ekibi herhalde. Zira Bayburtluoğlu da bu kaidelerin ve diğer bazı kalıntıların denizden çıkarılışını anlatıyor. 

Agoradan güney limana doğru ana cadde

ROMA HAMAMI
Askeri liman tarafından ana caddeye girip yürümeye başladığınızda ssğ tarafta ilk karşınıza çıkan yapı Büyük Hamam olarak adlandırılan yapı. Bu yapının sadece bir hamam olmayıp aynı zamanda bir Gymnaisum yani beden eğitimi ağırlıklı eğitim yapısı da içerdiği düşünülüyor.

Roma Hamamı

Roma Hamamı ısıtma sistemi

HADRIANUS AGORASI
Anadolu’da en sevilen ve Anadolu’yu en seven imparatorlardan biri olan Hadrianus’un adını taşıyan bu yapı yine onun ziyareti anısına yapıldığı için mi yoksa onun bağışları ile inşa edildiği için mi bu adı aldı bilmiyorum. Sanırım küçük bir avlunun 3 tarafındaki sundurmalarda dükkanları olan bir yapıya kurgusunda inşa edilmiş.

Hadrianus Agorası, havadan görünüm (Bayburtluoğlu, 2004)

LATRİNA
Antik kentlerin en ilgi çeken yapılarından birisi genel tuvaletler yani latrinalardır. Şüphesiz bugün de kent merkezlerinde bir çok yerde genel tuvaletler bulunuyor ancak bugün bu işleve sahip mekanlar pek gösterişli, gözönünde değiller. Antik dönemde ise latrinaların merkezi konumları, oldukça görünür, neredeyse gösterişli denecek biçimdeki yapıları ve tuvalet ihtiyacının bireysel kabinlerde değil toplu olarak salon benzeri bir mekanda görülmesi bu yapıları ilgi çekici yapıyor.

Latrinanın havadan görünüşü (web1)

Antik dönemdeki mahremiyet anlayışının günümüzden farklı olduğuna dair önemli bir işaret latrinalardaki bu düzenlemeler. Hazır yerini bulmuşken Eskiçağ'da Tuvalet Kültürü kitabından latrinalarla ilgili biraz bilgi aktarayım:

Latrinalar genelde Roma kültürüne ait yapılardır. Öncesinde latrinalar kadar görünür ve büyük genel tuvalet yapılarına pek rastlanmaz. Latrinaların sayısı MS 1. yüzyıldan itibaren hızla artmış, MS 315 yılına gelindiğinde sadece Roma kentinde 140 adet latrinanın olduğu belirlenmiştir. MS 2. yüzyılın ortalarında 85 kişinin aynı anda ihtiyacını göreceği yapılara bile rastlanabiliyordu. Latrina kültürü ya da kullanımı MS 6. yüzyıl ile yani Bizans dönemi ile birlikte son bulmuş (Gülbay 2003). Muhtemelen Hristiyanlığın yayılması ve yeni mahremiyet anlayışının bununla ilgisi olmalı. Bu ilginç konu ile ilgili daha fazla okumak isteyenlere kaynakçada verdiğim Onur Gülbay'ın kitabını öneririm.

Latrina'nın içi

Phaselis'deki latrina Agora'nın tiyatro tarafındaki kenarında, neredeyse ana yol üzerinde kendini en fazla gösteren yapılardan birisi dense yeridir. Hatta kazı ekibi anayola bu kadar taşdığı için latrinanın sonradan yapılmış bir yapı olabileceğini düşünüyor (web1).

KÜÇÜK HAMAM (Tiyatro Hamamı)
Agora'nın yine tiyatro tarafında Küçük Hamam adı verilmiş olan bir yapı daha bulunuyor. Yapım tekniğinden doğal olarak bunun da bir Roma dönemi yapısı olduğu belli.

Küçük Hamam'ın Agora cephesi (web1).

Yine döşeme altındaki ısıtma sisteminin yer aldığı mekan (Hypocaust) ve döşemeyi yükselten pişmiş toprak daire şeklindeki elemanlardan zaten hemen buranın bir hamam olduğu anlaşılıyor. Bina hakkında araştırmacılar şu bilgileri aktarıyor:

"Lykia türü bir hamam planına sahip yapı, Bayburtluoğlu’na göre, 5 Ağustos 240 yılında vuku bulan depremden sonra inşa edilmiştir. Duvarlarda kullanılan ve bu tarihin öncesine tarihlenebilecek devşirme yapı malzemeleri de bu düşünceyi desteklemektedir. Yapının temizliği ve onarımı sırasında en üst seviyelerden çıkan ve Arap akınları veya Haçlı Seferleri ile ilişkili olabilecek akik taşlı gümüş bir haç ve zinciri, Tiyatro Hamamı olarak da adlandırılan yapının muhtemelen İ.S. 8. yüzyılın sonlarına kadar kullanılmış olabileceğine işaret eder" (web1)

Küçük Hamam'ın ısıtma sistemi (Hypocaust)

AGORA
Ana caddenin kırılarak genişlediği yer Phaselis’in agoralarından birisini oluşturuyor. Yani etrafında dükkanların, ticarethanelerin yer aldığı kalıcı ya da geçici yapıların bulunduğu meydan gibi düşünebiliriz. Herhangi bir isimle anılmadığı yaniHadrianus veya Domitianus agorası değil de sadece agora dendiği için kentin en eski agorasının bu meydan olduğunu tahmin ediyorum. Bir de bugün yürünen kuzey güney yönündeki ana caddeyi (cardo) doğu batı yönünde bir diğer ana caddenin (decumanus) kesmesi ve bu kesişimin olduğu yerde agoraların (ya da Roma kentleri için forumların) oluşması genel kentleşme ilkelerindendi. Dolayısıyla benim tahminim bu agoranın yakınlarından hem batıya tiyatro ve agoraya doğru çıkan hem de tam aksi istikamete doğru giden bir ana caddenin olması olasılık dahilinde...

Ana Agora
TİYATRO
Tiyatro ana caddenin kırılarak Agora'yı oluşturmak üzere genişlediği meydanın hemen üstünde, Akropolis tepesinin eteklerinde yer alıyor. Agora'dan merdivenlerle çıkılarak girişine (paradus) ulaşılıyor. Bugün sadece bir taraftaki paradusuna erişmek mümkün. Öbür taraftakinin Agora'ya bağlantısı ortaya çıkarılmamış durumda.

Tiyatro ve yakın çevresi (Altlık web1'den)

Phaselis'in Anadolu'nun en güzel manzaralı tiyatrolarından birine sahip olduğunu söylersek yanlış olmaz. Özellikle üst sıralara çıktığınızda Tahtalı Dağı'nın ve eteğindeki müthiş ormanların manzarası insanı uzun süre burada zaman geçirmeye zorlar. Sanki bunun için de diazomanın (seyirci sıralarının ortasındaki yol) hemen önünden çıkan anıtsal çam ağacı tam buraya çok güzel bir gölge düşürür. Ancak tabi Roma tiyatrolarının genel özelliği olarak yüksek sahne binasının yıkılmış olması bu manzarayı açığa çıkarır. Sahne binası ayaktayken seyircilerin büyük bir kısmının manzarayı görmesi mümkün değildi.

Sahne yapısı

Tiyatronun mimari özelliklerine gelecek olursak, hem yüksek sahne binası hem de seyirci sıralarının orkestra çukurundan yüksekte başlaması bunun Roma dönemi tiyatrosu olduğunu gösteriyor. Zaten kentteki tüm diğer kalıntılar da Roma döneminden olduğu için pek şaşırtıcı değil bu durum. Ancak Roma döneminden önce kentte tiyatro olmaması pek olası olmadığından büyük olasılıkla aynı yerde bulunan Helenistik dönem (belki daha erken) bir tiyatronun Roma döneminde elden geçirilerek son haline getirildiğini ve bugünkü kalıntıların bu son dönemden kalma olduğunu düşünmek doğru olur.

Tiyatronun kaç kişilik olduğuna dair kaynaklarda 2.000, 3.000 ve 5.000 olmak üzere farklı tahminler var. Özellikle üst sıralar büyük oranda yıkılmış olduğundan kesin sayıyı söylemek zor.

Tiyatro

DOMITIAN AGORASI
Domitian aslında özellikle Hristiyanlara yaptığı zulümler nedeni ile pek sevilmeyen hatta öldükten sonra damnatia memoriae'ye uğrayan yani anısı lanetlenen bir imparator. (Bu ilginç uygulama ile ilgili blogta bir yazı vardı) Dolayısıyla çok fazla onunla ilişkilendirilen yapı bulunmaz. Onun için burada bir agorası olması ilginç. Bayburtluoğlu'ndan öğrendiğimize göre damnatia memoria'ye uğradığı için agoranın girişindeki yazıttan ismi silinmiş. Ama bir şekilde yine de Domitianus Agorası diye kalmış bu alanın adı yine de...

Ana caddeden Domitian Agorası

Domitian Agorası'nın kapısı ve sanırım kapının üstündeki de daha sonra Domitian'ın isminin silindiği ithaf yazıtı.

HADRIANUS KAPISI
Hadrianus Grek hayranı bir imparatordu ve hem Yunanistan he de Anadolu'ya iki defa gezi yapmıştı. Özellikle imparatorluğu zamanında, MS 131 civarında yaptığı gezi için çeşitli kentlerde onuruna yapılar inşa edilmişti. Atina'daki Hadrian Kapısı ve Attalia'daki (Antalya) Hadrian Kapısı ilk aklıma gelenler. Phaselisliler de Hadrian'ın onuruna olasılıkla kente giriş yapacağı güney limanı tarafında ana caddenin başlangıcına tek açıklıklı bir kapı yapıyorlar. 

Hadrianus Kapısı'nın Photoshop marifetiyle restitüsyonu

Kapının üzerinde bugün okunabilen bir yazıtta şu ifadeler yer almaktadır:

Phaselis’lilerin boule ve demos’u tanrısal Nerva’nın torunu, tanrısal Traianus Parthicus’un oğlu, pontifex maximus, 15 kere tiribunica potestas, 3 kere consül olan, vatanın babası, tüm evrenin kurtarıcısı ve velinimeti İmparator Hadrianus Caesar Olympios Augustus’a adadı” (Web1)

Hadrianus Kapısı'nın mimari bezeme elemanları.
Evet. Böylece Phaselis’te gezilebilecek yapıların neredeyse hepsinden bahsetmiş olduk. Bahsetmediğim bir kaç tane Bizans dönemi yapısı kaldı ancak onlar hakkındaki konular biraz muğlak olduğundan toparlayamadım. Yanlış hatırlamıyorsam Hadiranus Agorası’nın arkasında apsisli bir yapıyla karşılaşmıştım. Kaynaklarda bazen bazilika bazen de piskoposluk sarayı olarak geçen yapı o galiba ama çok emin olamadım. Antik kentlerde bazen rotadan çıkmak güzeldir. Gerçi ben genelde ana rota üzerindeki yapıları yazıyorum hep ama bunu, ana rotayı biran önce gezip bitirin sonra ara sıra rota dışına çıkıp yeni yerler keşfedin niyetiyle yapıyorum.

Ama tabi rota dışına çıkınca dikkatli olun. Yılana çıyana basmayın, düşüp kafayı kaseyi kırmayın.

Rota dışında ilginç bir şeylere rastlarsanız beni de haberdar edin. 

Kaynaklar

Anita Gillett, 2011, Antalya ve Tüm Çevresi, Keskin Color.
Bilge Umar, Lykia, 1999, İnkilap. 
Cevdet Bayburtluoğlu, 2004, Ltkia, Suna-İnan Kıraç Vakfı. 
Ekrem Akurgal, 1999, Anadolu Uygarlıkları, Net Yayınevi. 
Mehmet Ali Kaya, 2019, Türkiye’nin Eskiçağ Tarihi, Bilge Yayınları.
Nevzat Çevik, 2002, Likya, Arkeoloji ve Sanat. 
Onur Gülbay, 2003, Eskiçağ'da Tuvalet Kültürü, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları. 
Plutarkhos, 2015, İskender-Sezar, Paralel Hayatlar, İş Bankası Kültür Yayınları.Selçuk Gür, 2010, Anadolu Uygarlıkları, Alfa Yayınları. 

web1 : http://www.phaselis.org/ 
web2 : http://proje.akdeniz.edu.tr/mcri/web/ntuner/cedrus-8-nihal_tuner_onen_phaselisli_entelektueller_1_theodektes_rhetor_tragedya_yazari_ve_bir_bilmece_ustasi.pdf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder