18 Temmuz 2018 Çarşamba

Göbeklitepe'nin Önemi

Son yıllarda gerçekten de hak ederek oldukça popüler olan bir keşif Göbeklitepe. Farklı mecralarda, farklı gruplarda farklı etki derecelerinde konuşuluyor, tartışılıyor. Artık herkes buranın çok önemli bir yer olduğunun farkında ama neden önemli olduğu bilgisinin, önemli olduğu bilgisi kadar yaygın olduğunu söylemek mümkün değil. Bu yazı, Göbeklitepe'nin neden önemli olduğunu hakkında...


Göbeklitepe, Kaynak: web2
Kazı alanının yerine, tarihçesine, buluntuların biçimine filan çok girmeyeceğim. Zira yukarıda bahsettiğim popülerliği bu yönde bir çok bilginin de kolaylıkla erişilebilir olmasını beraberinde getiriyor. Yine de bir kaç güvenilir internet kaynağı ve kitabı yazının sonuna kaynaklar kısmına ekledim.

Aslında net olarak üç nedeni var Göbeklitepenin önemli olmasının. Birincisi eskiliği, ikincisi yaygın olarak bilinen fiziki nitelikleri, üçüncüsü ise popüler ortamlardan ziyade arkeoloji ve tarih mecralarında tartışılan, en az ilk ikisi kadar önemli olan anlamı. Birincisi ve ikincisinden kısaca, üçüncüsünden uzun uzun bahsetme niyetindeyim.

Eskilik... Bu alandaki en eski buluntuların 11.600 yıl önceye yani MÖ 9.600 civarına kadar gittiği düşünülüyor ve bunların törensel amaçlı yapıldıkları kabulüyle "Dünyanın En Eski Tapınağı" unvanını elinde bulunduruyor. Bir şeyin en eskisi olmak şüphesiz haklı bir ün kazandırır.

İkincisi, ortaya çıkan eserlerin yapılışındaki ustalık. Göbeklitepe deyince ilk aklımıza gelenler T biçiminde yontularak belli bir düzenle ayağa dikilmiş, bazılarının üzerinde figüratif rölyefler bulunan devasa dikilitaşlar. Bugün artık bu taşların henüz tam anlayamadığımız yapıların içinde bulunduğu,  gün yüzüne çıkartılan yapılar ve dikilitaşlardan çok daha fazlasının hala toprak altında olduğu biliniyor.

Bu yapıların ve dikilitaşların yaklaşık MÖ 9.600 ile MÖ 8.000 tarihleri arasında inşa edildikleri düşünülüyor. Ve burada Göbeklitepe'yi emsalsiz yapan çok önemli bir durum ortaya çıkıyor. Şimdiye kadar yaklaşık 300 tanesi gün yüzüne çıkarılan, bazılarının yüksekliği 7 metreye varan, tonlarca ağırlığındaki devasa dikilitaşların yaklaşık yarım kilometre uzaklıktaki taş ocaklarından kesilip buraya getirilmeleri, işlenerek ayağa dikilmeleri o günkü teknoloji ile aklımızın alabildiğinden çok daha zor bir iş. Biraz somutlaşması için şunlar söylenebilir: O dönemde ne tekerlek ne de metal herhangi bir alet söz konusu değildi, yani insan ve hayvan gücünün emrinde sadece ahşap ve taş aletler vardı.

Yapıların inşası ve özgün durumları hakkında bir tahmin. Yapıların bir çatıya sahip olup olmadıklarına dair bir ipucu olmadığından bu konuda kesin bir yargıda bulunmak mümkün değil.
Kaynak: web3
Ayrıca stilize insan heykelleri oldukları düşünülen dikilitaşların üzerine işlenen insan, hayvan ve bitki motifleri de hem sözkonusu tarihler hem de kullanılabilecek alet edevat düşünüldüğünde hayranlık ve şaşkınlık verici.

Bugün arkeologlar dikilitaşların ve bu figürlerin nasıl yapıldıkları ve ne anlama geldiklerine dair yorumlar üretmeye devam ediyorlar.

Evet, bunlar, Göbeklitepe'nin halen tam olarak ortaya konulmamış, arkeologların, tarihçilerin hala üzerinde tartıştıkları bir yönü.

Ancak Göbeklitepe'nin bir yönü daha var ki o da insanlığın en önemli sorularından birine dair uzun süredir yerleşen kabulleri tekrar sorgulatan ve bu nedenle bilim dünyasında önemli tartışmalara neden olan katkısı.

Soru şu: Nasıl yerleşik hayata geçtik ve yerleşik hayata geçişle dinin ortaya çıkışı arasında bir bağ var mı?

Yeni koruma çatısıyla Göbeklitepe. web4
Hemen herkesin bildiği gibi insanoğlu tarihinin büyük bir kısmında, yani evrimini tamamlamasından Neolitik Çağ'a (Yenitaş Çağı) kadar Avcı-Toplayıcı olarak tabir edilen bir yaşam sürdü. Bu, adı üstünde doğanın kendisine sunduğu bitkisel ve hayvansal besinleri elde ederek, bunların azalması, tükenmesi durumunda yeni yerlere göç ederek sürdürülen bir yaşam biçimi idi. Aslında hayvanların her zaman Avcı-Toplayıcı oldukları, hatta bugün hala Aborjinler ve Afrika'daki bazı kabileler gibi Avcı-Toplayıcı yaşam geleneklerini sürdüren toplumların olduğu söylenebilir.

Peki ne oldu da ilk olarak MÖ 9.000 civarında Mezopotamya coğrafyasının çeşitli bölgesinde Avcı-Toplayıcı gruplar göçebeliği terkedip 12 ay aynı yerde konaklamaya yani yerleşmeye, küçük köyler, kentler kurmaya başladılar?

Ve bir miktar bu sorularla bağlantılı olarak dinler nasıl ortaya çıktılar, nasıl bir işleve sahiptiler?

Bu soruların kesin yanıtını vermek çok zor ve işte arkeologlar ve tarihçiler uzun zamandır bu soruya yanıt arıyor, üretilen yorumları tartışıyor, özellikle Mezopotamya ve yakın çevresindeki alanlardaki Neolitik dönem kazılarını yeni bir ipucu verecek mi diye heyecanla takip ediyorlar.

Yakın zamana kadar en çok savunulan görüş şuydu:

Avcı-Toplayıcılık > Tarım Devrimi > Yerleşik Hayat > Din

Yani, Avcı-Toplayıcılar insanlık tarihinin en önemli devrimi olan Tarım Devrimi'ni gerçekleştirdiler, yani düzenli biçimde tohum ekmeye, bitki ıslah etmeye, yetiştirmeye, hasat toplamaya, hayvan evcilleştirip onlardan yararlanmaya başladılar ve bunun sonucunda bitkilere ve hayvanlara bakmak, hasatı toplamak için göçebeliği terk edip yerleşik hayata geçmek zorunda kaldılar. Tabi bu kadar basitçe özetlediğim bu devrim çok daha komplike bir süreç. (Bu süreçle ilgili daha detaylı bilgi için web1 kaynağında verdiğim harika belgesel dizisi izlenebilir)

Bilim adamlarının çoğu, Avcı-Toplayıcıların din olarak nitelendirilebilecek bir kavrama sahip olmadıklarını, dinin yerleşik hayata geçişin bir sonucu olduğunu düşünüyorlardı.

İşte Göbeklitepe tam olarak bu anlamda sarsıcı ve yeni tartışmalara yol açan bir durum olarak ortaya çıktı. Zira bu alan çok büyük olasılıkla dini olarak nitelendirilebilecek bir takım ritüellere ev sahipliği yapması için inşa edilmişti ve yine çok büyük olasılıkla bu yapıları inşa edenler yerleşik hayata geçen gruplar değil Avcı-Toplayıcılardı.

Bu arada bir kaç temkinlilik uyarısı yapmam gerekiyor. Birincisi "din" olarak kastedilen şey her dönemde aynı değildi. Yani MÖ 9.000 civarındaki dinin veya ritüellerin bugünkü dinler ve ritüellerle aynı mahiyette olduklarını düşünmemiz yanlış olabilir. Yine bu yapıların işlevleri ve onları inşa edenlerin yaşamları hakkında çok çok az ipucu var, dolayısıyla bu konuda kesin yargılarla değil olasılıklarla söz etmek daha doğru olur. Bu konudaki süren kazılar ve araştırmalar belki bu olasılıkları güçlendirecek belki de yeni olasılıklar ortaya çıkaracaktır. Zaten bilim dediğimiz şeyin doğası da tam da budur.

Örneğin bu yapıların büyük olasılıkla Avcı-Toplayıcılar tarafından yapılmış olduğuna dair bugün sunulan en büyük kanıt halen yakın çevrede bu yapıları yapabilecek kadar kalabalık bir topluluğun 12 ay yaşayabileceği büyüklükte bir yerleşimin izlerinin bulunamamış olmasıdır. Belli olmaz, belki de bir süre sonra böyle bir iz ya da farklı bir ipucu bulunup yorumlar güncellenebilir. Ancak bugün için en güçlü olasılıklar yukarıda değindiğim gibi buranın Avcı-Toplayıcılar tarafından inşa edilmiş olması.

Yani uzun süredir kabul edilen, insanlar Neolitik Çağ'da Tarım Devrimi'ni gerçekleştirdi, yerleşik hayata geçti ve din ortaya çıktı olarak özetlenebilecek görüş Göbeklitepe ile birlikte geçerliliğini bir miktar kaybetti. Bu keşiften sonra artık Avcı-Toplayıcıların belki de yılın belli aylarında belli bölgelerde bir araya gelip çeşitli ritüeller gerçekleştirmek için yapılar yapmış olabileceklerini, bir ritüeller sistemine yani "din"e sahip olabileceklerine dair görüş ağırlık kazanmaya başladı.

Hatta bazı uzmanlar yerleşik hayatın dinlere neden olduğu eski görüşü tam tersine çevirerek dinlerin yerleşik hayata neden olduğu gibi bir yorum da yapıyorlar.

Ayrıca yine Göbeklitepe ile bilim dünyasında tekrar tartışılmaya başlanan konular da Avcı-Toplayıcı grupların yaşam düzeyleri oldu. Göbeklitepe'ye kadar Avcı-toplayıcıların oldukça basit bir hayat yaşadıkları, sofistike bir sanat ve teknolojiye sahip olmadıkları düşünülüyordu. Ancak Göbeklitepe'deki buluntular Avcı-Toplayıcıların bugüne kadar düşündüğümüzden daha komplike teknik becerilere sahip olabileceklerine, yüzlerce kişinin birarada çalışmasını sağlayacak organizasyon yeteneğine hatta belki de gelişmiş bir sosyal hiyerarşiye ve zengin bir estetik, sembolizasyon repertuarına, soyut düşünme yetisine sahip olabileceklerine dair ipuçları veriyor. 

Göbeklitepe ile birlikte, gelişkin sembolizasyonun, dini ritüellerin ve anıtsal mimarinin yerleşik hayatın bir ürünü olduğuna dair teoriler de artık eskisi kadar güçlü bir biçimde savunulamıyor. 

Son olarak bu alanın 2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne, 2018 yılında ise Kalıcı Liste'ye alındığını yani buranın artık tüm insanlığa ait gözümüz gibi bakmamız gereken bir alan olduğunu söyleyerek bitirelim.

Kaynak: web5

KAYNAKLAR:

Şu adresten Göbeklitepe hakkında 2012 yılında yapılan sempozyumun sunumlarını izleyebilirsiniz...

1. Sunum: Trevor Watkins

     https://www.youtube.com/watch?v=HZC04RlWtOg

2. Sunum: Klaus Schmidt

     https://www.youtube.com/watch?v=J1PDX0NjwsA

3. Sunum: B.G. Sidharth

     https://www.youtube.com/watch?v=4I8xRnU0Y8U


National Geographic'in Göbeklitepe belgeseli:

     https://www.youtube.com/watch?v=w8gKuLMPFyY

Wikipedia'nın Göbeklitepe maddesi de fena değil:
 
     https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6beklitepe


Kitaplar konusunda en güveniliri, Kazı Başkanı Klaus Schmidt'in kitabı:


Bir çok kitap daha var ama okumadığım için onlara kefil olmayayım.

web1 : https://www.youtube.com/watch?v=tV75we_uPfE
web2 : http://www.sanliurfamuzesi.gov.tr/TR,185334/sanliurfa-muzesi-arkeolojik-eser-katalogu.html
web3 : http://www.gazetebilkent.com/2018/01/16/iskenderden-once-dunya-i-gobekli-tepe-ve-sembolizm-i/
web4 : http://arkeolojihaber.net/wp-content/gobekli-tepeye-1-milyon-ziyaretci.jpg
web5 : https://galeri.uludagsozluk.com/r/g%C3%B6bekli-tepe-1649083/

Göbeklitepe'nin keşfedilmesinde büyük payı olan, kalıntı ve bilgilerin ortaya çıkarılmasını sağlayan, hayatını buraya adamış merhum Klaus Schmidt'e sevgi ve saygıyla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder