24 Aralık 2017 Pazar

Marsyas'ın İbretlik Hikayesi ve Sanattaki Yansımaları


Marsyas'ın ibretlik hikayesi arasıra aklıma gelir. Özellikle de çeşitli müzelerde Marsyas'ın heykellerine rastladığımda. Anadolu'nun bir çok müzesinde Marsyas heykellerinin bulunmasının nedeni de mitin bu topraklarda geçmesi. Hem bu, hem de dallanıp budaklanırken etraftaki bir çok coğrafi gerçekliğe bağlanması da herhalde onu benim için özel yapan diğer özellikleri. Ancak ne yazık ki bu mit çoğu kaynakta yanlış ya da eksik aktarılıyor. Oturup şu miti çeşitli kaynaklardan bir derleyeyim dedim ve ortaya aşağıdaki metin çıktı. 

Anadolu'daki müzelerden bir kaç Marsyas heykeli:
1: Manisa, 2: Aydın, 3-4: Antalya Arkeoloji Müzesi
Nedense bu heykellerde Marsyas satirlerin karakteristiği olan belden aşağıları keçi olarak biçimlendirilmemiş. 1. ve 2. heykellerde ağaca bağlanmış Marsyas derisinin soyulmasını beklerken tasvir edilmiş. 3. ve 4. heykellerde ise doğrudan öykünün anlatıldığına dair bir ipucu yok. 3. heykelin yanındaki pan flüt şüphesiz mite bir gönderme yapıyor ama son heykel oldukça hareketli ve dramatik yüz ifadesine sahip olsa da mitle ilişki kurulabilecek bir ipucu barındırmıyor.


Mitin en geniş kapsamda derlemesini yapmaya niyetlendiğim için biraz uzun ve belki de mitlerle, masallarla pek arası olmayanlar için biraz da sıkıcı bir metin oldu. Bunu baştan kabul ederek başlayalım. Biraz daha okunabilir kılmak için mitin sanattaki yansımalarına dair görselleri ve onlara ait yorumlarımı da yer yer ekledim.

Marsyas bir satir. Yani Yunan mitolojisinde dağlarda, kırlarda gezinen, zevk, sefa peşinde koşan bir arkadaş. Üzümün, şarabın, esrikliğin ve tiyatronun tanrısı Dyonisos’un şölenlerinde, eğlencelerinde de sıkça görürüz satirleri. Satirler aslında belden yukarısı insan, aşağısı keçi biçimindeki mitolojik varlıklar.  İşte Marsyas da bu satirlerden biri. Ama hikaye Marsyas’la değil Athena ile başlıyor. 

Athena Yunan mitolojisinin en bilinen figürlerinden şüphesiz. Detaylı tanıtmaya gerek yok. Bir çok kentin koruyucusu, akıl ve savaş tanrıçası. Güzelliği ile çok ön plana çıkmasa, övünmese de Aphrodit ve Hera ile Truva savaşının başlamasına neden olan bir güzellik yarışmasına girdiğini de hatırlamak gerek. Savaşçı yönünü ise Ares'ten ayırmak gerekiyor. Ares biraz daha kaba kuvvete dayanan savaşla ilişkilendirilirken Athena savaşın akılla kazanılmasından, stratejilerden sorumlu gibi.  

Neyse, mite dönecek olursak, Athena günün birinde bir erkek geyiğin kemiklerinden o güne kadar bilinmeyen bir enstrüman, bir flüt yapar. Tanrıça, bu yeni buluşunu tüm Olimposlularla yani tanrı ve tanrıçalara göstermek ister ve biraraya geldikleri bir şölende flütünü çalarak onlara güzel bir dinleti sunar. Ancak Athena ile bahsettiğim gibi  güzellik yarışına giren Aphrodit ve Hera flütü çalarken yanakları şiştiği için çok komik ve çirkin göründüğünü söyleyerek onunla dalga geçmeye başlarlar. Diğer tanrılar da katılırlar bu alaya... Bunun üzerine Athena kimilerine göre bugünkü Kaz Dağları’ndaki İda Dağı’na, kimilerine göreyse iç-batı Anadolu’daki Phrigya’ya gidip  flüt çalarken bir su birikintisinde kendi yansımasına bakar. Gerçekten de yanakları şiştiği için komik göründüğünü gören tanrıça buna çok sinirlenir ve hıncını flütten alır, onu fırlatıp atar. Bununla da kalmaz flüte de, onu bulup çalacak olanlara da lanet okur. 

Bu flütün nasıl bir enstrüman olduğu tartışmalı. Her ne kadar atası olsa da Antik Yunan dünyasındaki flütler ortaokul müfredatımızdaki blok-flütlere pek benzemiyordu. Genelde aynı anda iki tanesinin birden çalındığı, çift kamışlı kaval da denen auloslar ve 7 tane kamış parçasının biraraya getirildiği pan-flütler vardı bu dönemde. Athena’nın hangisini keşfettiği ise pek bilinmez. Satirler ve Tanrı Pan genelde hep pan-flütle resmedilir. Ancak pan-flüt de geyik kemiğinden değil kamıştan yapılır. Geyik kemiğinden uzun kaval benzeri flütün yapılmış olması daha muhtemel görünüyor. Metnin içine eklediğim sanat eserlerine bakıldığında Antik dönemden kalan temsillerde çoğunlukla aulos'un kullanıldığı, geç dönem eserlerinde ise tek flüt ya da pan-flüt kullanıldığı görülüyor. Bu durumda enstrümanın bir aulos olduğunu kabul etmek daha doğru geliyor. 


Elihu Vedder (1836–1923), Young Marsyas, 1878. Bu resimde genç Marsyas bulduğu enstrümanı çalarken gösteriliyor. Nedense dinleyicileri tavşanlardan oluşuyor. Burada enstrümanın Antik Yunan'da sıklıkla kullanılan ve aulos denen çift flüt olduğunu görüyoruz.Marsyas da satirlerin karakteristiği olan belden aşağısı keçi olarak resmedilmiş. 

Tüm bunlardan habersiz Phrigya ormanlarında Ana Tanrıça Kybele ve Doğa Tanrısı Pan’a ilahiler söyleyip dans ederek gezen Marsyas’ın ayağı flüte takılır. Bu enstrümanı alıp çalmaya başlayan Marsyas zamanla o kadar ustalaşır ki, çeşitli şarkılar, ilahiler besteleyerek ormandaki tüm canlıları müziği ile mest eder. Bazıları ise aslında ustalığın Marsyas’ta olmadığını, flütün büyüleyici ezgileri kendi kendine çaldığını aktarır. Bir süre sonra kimilerine göre Marsyas’ı dinleyenlerin onu övmeye doyamamalarını müziğin tanrısı Apollon kendisine bir saygısızlık olarak değerlendirdiğinden, kimilerine göreyse Marsyas bu yeteneği ile övünmenin dozunu kaçırıp Apollon’dan bile iyi bir müzisyen olduğunu söylemeye başladığından Apollon çok sinirlenir ve Marsyas’ı bir düelloya, yani müzik yarışmasına davet eder. Öyle ki, kazanan kaybedene istediği cezayı verecektir. 

Marsyas müzik konusundaki yeteneğine o kadar güvenir ki, bir Tanrı’nın düello davetini kabul etmenin ne gibi sonuçları olacağını akıl edemez. 

Böylece -mitolojik de olsa- tarihin belki de ilk müzik yarışması Ödemiş-Bozdağ’da düzenlenir. Aslında bu konuda da farklı görüşler var. Coğrafyanın babası sayılan Strabon kitabında bu yarışmanın üzerinde aynı isimli bir kent bulunan ve Büyük Menderes üzerindeki -bugünkü Afyon-Dinar yakınlarındaki- Kelainai isimli bir tepede gerçekleştiğini yazar. Hatta bu tepenin yukarısında flütlerin ağız kısmının yapımı için elverişli olan kamışların yetiştiği bir göl olduğunu da ekler. Ama ben yine de yarışmanın Bozdağ yani Tmolos’da geçtiğini düşünüyorum. Çünkü mitin bazı versiyonlarında Bozdağ’ın kişileşmiş hali olan Dağ-Tanrı Tmolos’un da jüri olduğunu iddia edenler var. 

Jüri demişken, yarışmanın jürisinin kimlerden oluştuğu biraz tartışmalı. Bazı kaynaklar sadece Kral Midas’ın kimileri ise sadece Mousaların hakem olarak seçildiğini, bazıları ise Midas’la birlikte 9 Mousa’nın da jüri heyetinde olduğunu aktarır. Mousaların olması bana daha düşük olasılık gibi geliyor çünkü böyle bir durum, çeşitli sanatların ilham perileri olan Mousaların Apollon’u seçmekten başka bir şey yapmaları zaten mümkün olmayacağından jürinin tarafsızlığına gölge düşürürdü. Ama tabi Marsyas’ın kendisine olan aşırı güveni nedeniyle böyle bir jüriyi bile ikna edeceği hayaline kapıldığı da düşünülebilir. Bunların dışında yukarıda değindiğim gibi, Tmolos gibi dağın insanileştirilmiş tanrısının ya da başka karakterlerin de hakem olarak yer aldığını aktaranlar da var. 


Louvre Müzesi'nden Apollon ve Marsyas Lahiti. MS 290-300 civarına tarihlenen bu Roma dönemi lahitinin sanatçısı bilinmiyor. Lahit İtalya'nın Toskana bölgesinde, 1853 yılında bulunmuş. Öykünün harika bir bütüncül anlatımı var burada. En solda kalkanı ile Athena duruyor, herhalde öykü onunla başladığı için. Daha sonra marsyas var, aulosuyla maharetini sergiliyor. Marsyas ve Apollon'un arasında kulak kabartmış bir mousa duruyor. Onun sağında Apollon sanki kıskançlık ve kızgınlıkla Marsyas'a bakarken sırasının gelmesini bekliyor. Apollon'un sağında bir mousa daha ve yerde uzanan -sanırım- Nehir Tanrısı yer alıyor. Üst tarafta oturan figürün Midas olma olasılığı var ama biraz şüpheli. Ne kulağı ne de giyisileri Midas olduğuna dair ipucu vermiyor. Zira Midas genelde büyük kulaklı ya da Phrigya giysileri ile belli edilir. En sağda da yarışmayı kaybeden Marsyas'ın derisi yüzülüyor.  

Neyse, toplanan seyirciler ve jüri önünde taraflar maharetlerini sergilerler. Marsyas flütüyle harika bir ezgi çalar ve herkesi büyüler. Tabi ki Apollon da liriyle muhteşem bir resital sunarak Marsyas’tan geri kalmaz. 

Biraz havaya girmek için şu Antik Yunan flüt ve lir ezgilerine kulak verelim:

Diyelim ki Marsyas şöyle çalmış:



Apollon’sa şöyle çalmış olsun:


Karar zamanı geldiğinde jüri profilinde olduğu gibi karar konusunda da farklı aktarımlar var. Bazı kaynaklar Mousa’ların Apollon’u, Midas’ınsa Marsyas’ı seçtiğini, bazı kaynaklar ise Midas dışındaki 2 hakemin Apollon lehine karar verdiğini ama Midas’ın -nedense- 2 oy değerindeki kararını Marsyas’tan yana kullandığını söylüyor. Bazılarıysa jürinin Apollon’u seçtiğini, Midas’ın jüriyi taraf tutmakla suçlayıp Marsyas’ın hakkını teslim ettiğini aktarıyor. Bir de sadece Mousalardan oluşan jürinin de birinciyi seçemediğini ve beraberlik ilan ettiğini aktaranlar var. Kesin olan şey bir beraberliğin sözkonusu olduğu ve Kral Midas'ın Apollon'u kızdıracak bir karar vermesi ya da yorumda bulunması.

Charles André van Loo'ya ait 1735 tarihli bu resimde yarışma sonlanmış, Apollon Marsyas'ın derisi yüzülmek üzere ağaca asılmasını emrediyor. Marsyas'ın ayaklarının dibinde pan-flütü ve derisini yüzecek olan bıçak bulunuyor. 

Midas’ın kararına çok sinirlenen Apollon, müzik kulağı olmadığını ya da kulaklarının insan kulağı biçiminde olmasına layık olmadığını söyleyerek Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür. Sonuç olarak kulakları eşek kulağına dönüşen Midas’ın hikayesi ise sonrasında başka bir mitin konusu oluyor bildiğiniz gibi. Aslında Midas bir yandan gerçekten de yaşamış bir Frigya kralı. Belki de gerçek kralın kulaklarında bir anormallik olduğu, belki biraz büyük belki de biraz fazla kıllı olduğu için sonraki nesiller tarafından mitolojik anlatılara dahil edildiği gibi yorumlar da var. Neyse, bunlar başka yazının konusu. 

Ve kurnaz Apollon, ortaya çıkan eşitliğin bozulması için yarışmacıların enstrümanlarını bir kere de tersten çalarak müzik yapmalarını öneriyor. Marsyas ya yine kendine güvenden, ya akılsızlığından ya da belki hiddetlenen tanrıya hayır diyemediğinden bu meydan okumayı kabul ediyor. 

Apollon, Marsyas'ın derisini yüzüyor. 18. yüzyılın başında yapılan heykel Antonio Corradini'ye ait. 

Lirini döndürüp çalmakta herhangi bir zorluk yaşamayan Apollon’a karşı flütü tersten çalmaya çalışan Marsyas’ın doğal olarak hiç bir şansı olmuyor. Bu durumu yarışmayı kazandığının göstergesi olduğunu ilan eden Apollon Marsyas’a ceza olarak onu bir ağaca bağlayıp canlı canlı derisini yüzüyor. Sanattaki temsillere baktığımızda bazılarında bizzat Apollon'un bazılarındaysa Apollon'un görevlendirdiği bir hizmetkarın bu işi yaptığını görüyoruz.

Marsyas'ın bağlandığı ağacın bir çam mı yoksa ardıç mı olduğuna dair de farklı görüşler vardır. Ama uzlaşılan bir konu var ki bu ağaç bugünkü Çine Çayı’nın kaynağının yakınlarında olduğu. Çünkü bu çayın, Marsyas’a verilen bu vahşice cezaya gönülleri dayanamayan Mousaların, onun için akıttıkları gözyaşlarıyla var olduğuna inanılıyor. Bu çayın Marsyas’ın kanından doğduğunu aktaran kaynaklar da var. 

Şefik Can’a göre ise Marsyas’ın yasını tutup ağlayanlar Mousalar değil kır perileridir. Hatta Büyük Menderes’e dökülen bu çayın kaynağının Muğla ile Milas arasındaki dağlarda olduğunu, çayın esas gözesinin olduğu yerde büyük bir mağaranın bulunduğunu, perilerin toplaşarak ağladıkları bu mağaranın bir köşesinde Marsyas’ın taşlaşmış derisinin hala asılı olduğunu aktarıyor Şefik Can. Bedrettin Cömert de bir mağaranın girişinde asılı olan bu derinin yakınında çalınan her kavalın sesiyle hala titrediğini söyler. Tarihin babası Herodotos ise Strabon’u destekler biçimde, Apollon’un yüzüp bir duvara astığı derinin Büyük Menderes’in de kaynağının bulunduğu Phrigya’nın yukarıda geçen Kelainai kentinde olduğunu söyler. 

Apollon, Marsyas'ın derisini yüzüyor. Barok ressam Jusepe de Rivera'nın eseri.

Lanetli flütünse Menderes Irmağı’na doğru sürüklendiği, Ege Denizi’ne ulaşan flütün en son Antik Yunan’da bir kent olan Sikyon’da kıyıya vurduğu ve orada bulunan Apollon Tapınağı’na adak olarak bırakıldığı ve sonra bir yangın sonucu yok olduğu aktarılıyor. 

Bu öyküyü Romalı yazar Ovidius da müthiş eseri Dönüşümler’de (Methamorphosis) şöyle aktarıyor:

Anlatmış Athena, eski bir kaval çalma yarışında 
Apollon’a yenik düşen Marsyas’a Leto oğlunun uygun gördüğü cezayı. 
Bağırdı Satir: bilmem, neden parçalarsınız beni? 
Pişmanım şimdi, böyle ağır bir karşılık mı görecekti kavalım?
Böyle yakınırken soyulup çıktı bütün derisi,
Yara oldu baştan ayağa değin, kan boşaldı. 
Sinirler çıktı açığa, derisiz damarların titreyişi,
Devinen bağırsaklar, saydam kaslar, hepsini saymak kolaydı göğsünde. 
Orman, kır tarlaları, Faunlarla kardeşleri Satirler, sevgili Olimposlu nymphalar,
Ağlardı, dağlarda inek, uzun tüylü koyun sürüsü güdenler de ağlardı. 
Toprak emmiş bu dökülen gözyaşlarını, ıslanmış, 
Sonra bir su oluşturup gönderdi göğe. 
Dik bir bayırdan dökülür denize doğru Marsyas denen bu ırmak. 
Bu çay daha parlaktır Frigya çaylarından. 

(İsmet Zeki Eyuboğlu çevirisini kolay anlaşılması için çok az değiştirdim)

İtalyan Geç Rönesans ressamlarından Titian'ın 1570'lerde yaptığı bu resimde müsabaka bitmiş, Marsyas ağaca asılmış, derisi Apollon'un bir hizmetkarları tarafından yüzülüyor. En solda Apollon lir olması gereken elinde keman tutuyor. Herhalde rönesans döneminde keman lire göre biraz daha popüler bir enstrüman olduğundan Titian onu tercih etmiş. Sahnedeki en etkileyici figürlerden biri sağ tarafta ortada altın taçlı ihtiyar Kral Midas. Büyük bir kederle Marsyas'a bakıyor. 

Ovidius bir başka eseri olan “Roma Şenlikleri Takviminde de olayı Athena’nın ağzından şöyle anlatır:

Kavala ilk ses veren bendim,
Şimşir dalına aralıklarla açtığım deliklerin yardımıyla. 
Müzik hoştu, lakin pek hoş yüzümdeki 
Şişmiş yanaklarımın yansısını gördüm su üzerinde. 
Ve dedim: “Sanatım buna değmez, elveda kavalım!”
Irmağın kenarında durdum, attım onu, akan suya. 
Satir Marsyas buldu onu, şaşırdı kaldı evvela. 
Nasıl kullanacağını bilmiyordu. Ama nefesiyle bir ses verdi ona. 
Çok geçmeden böbürlenmeye başladı yeteneğiyle, nymphalar arasında. 
Apollon’a da kafa tutmaya kalkışınca, Phoibos astı onu. 
Derisi ayrıldı uzuvlarından...”

Apollon gibi erkek güzelliğinin temsili olan bir figür ile Marsyas gibi zaten biraz çirkince olan bir satirin bir de bağlanmış derisi yüzülürken acı içindeki görünüşü keskin ve dramatik bir tezat oluşturması sanat tarihinde bir çok ressam ve heykeltraşa ilham vermiş, bir çok esere konu olmuştur. İnternette bir arama yaparsanız karşınıza onlarca sanat eseri çıkacaktır. Ben buraya sadece küçük bir kısmını aldım. 

Yunan-Roma seramiğinde Marsyas mitinden örnekler. 1: Satirolduğunu belli etmek için vücudu abartılı biçimde kıllarla kaplanmış Marsyas yarışmada aulosunu çalıyor. Sağında Athena ve Apollon var. 2: Marsyas yine yarışma esnasında aulosunu çalıyor. 3: Marsyas aulosunu çalarken Apollon da lirini çalıyor.

Şüphesiz Yunan mitleri eğlencelik anlatılar değildi. Bazıları yaşanmış olaylarının toplumsal bilinçaltında karşılıkları olan figürlerle temsili, bazıları ise Yunan anlam dünyasını oluşturan kavramların açılımları ve birbirleri ile ilişkisini anlatmak için kullanılan araçlardı. Bu bağlamda Marsyas miti üzerinden nasıl farklı okumalar yapılabileceğine dair bir kaç örnek de vermek isterim. 

Marsyas ve Apollon arasındaki yarışmanın bir okumasını Graves öneriyor. Antik Yunan mitleri konusunda önde gelen uzmanlardan Robert Graves, Apollon’un Marsyas’ı mağlup etmesinin alt yapısında Yunanların Phrigya’yı istila etmeleri sonucu nefesli çalgıların yerini telli çalgıların almasının olabileceğini ileri sürer. Bu bağlamda Apollon’u Yunan bir figür, Marsyas’ı ise Anadolulu bir figür olarak değerlendirir.  

Mitin bir diğer okuması ise kavramlar ve karakterler üzerinden, biraz da öğüt verecek şekilde yapılabilir. Athena tarafından bakacak olursak Yunan mitlerinin genel mesajı olan "olacak olan olur" yani diğer bir değişle kaderin her şeyin üstünde oluşu anlatısına varırız. Nitekim Athena flütü bulanı lanetler ve lanet gerçekleşir. Marsyas tarafından bakacak olursak da, ancak adil ortamlarda adil sonuçlar alınabileceği, gücün kötüye kullanıldığı ortamlarda yarışmanın, rekabetin anlamının olmayacağı da bu mitin içindeki mesajlardandır. Apollon ise burada bir anlamda kibirlenmenin, böbürlenmenin cezasız kalmamasını sağlayan figürdür. Midas ise mitin "ne şehit, ne gazi" kategorisine giren figürü gibi görünüyor. Onun üzerine bir fikir kuracak olursak da herhalde tanrıların -ya da güçlülerin, yenilgiyi hazmedemeyenlerin diyelim- taraf olduğu yarışmalarda karar verici olmanın her zaman sorun yaratacağı söylenebilir. Aynı, Athena, Aphrodit ve Hera'nın güzellik yarışmasında karar verici olmak zorunda kalan Paris'in başına geldiği gibi. 


Melchior Meier'in 1581 tarihli gravürü. Apollon Marsyas'ın derisini tamamen yüzmüş, Midas'a doğru tutuyor. Soltarafta üzülen satirleri ve kendini belli eden kıyafetiyle bir Phrigyalıyı görüyoruz. Bunlar herhalde Marsyas'ın destekçileriydiler. Sağ tarafta da boynuzlar sahip bir figür var. Herhalde Mousaları temsil edyor ama burada Mousa-Musa karışması var gibi sanki. Bu karmaşık konuya şimdilik girmeyelim. 


Kaynaklar:

Kitaplar:
Robert Graves, Yunan Mitleri, Say Yayınları, 2004
Richard Buxton, Yunan Mitolojisi, Alfa Yayınları, 2016
Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, Ötüken Yayınları, 2011
Bedrettin Cömert, Mitoloji ve İkonografi, Ayraç Yayınevi, 1999
Ovidius, Dönüşümler, Payel Yayınevi, 1994
Strabon, Geographika, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2000
Herodotos, Herodot Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları, 2002

Web:
https://eclecticlight.co/2017/06/27/changing-stories-ovids-metamorphoses-on-canvas-30-marsyas-and-pelops/


https://ferrebeekeeper.wordpress.com/2015/10/30/apollo-and-marsyas/


Makale:
Bu arada konuyu araştırırken bu konuda güzel bir makaleye de rastladım ve ondan da yararlandım. Daha derinlikli bilgi için internet ortamında bulabileceğiniz bu makaleyi tavsiye ederim:

Yrd. Doç. Dr. Didem Demiralp, İlkçağ Anadolu’sunun Frigya Yöresinden Yükselen Bir Hüzün Tınısı - Antik Metinler Işığında Satyr Marsyas’ın Trajik Öyküsü.


3 yorum:

  1. Merhaba, öncelikle emeğiniz için teşekkür ederim. Verdiğiniz emeğinize ve elinize sağlık. Benim dikkatimi çeken Yunan kaynaklarının da etkisi ile olsa gerek Yunanlılara ait olaylarmış gibi bir anlatım var yazıda. Buna sebep Yunanların olaya Athena'yı katarak kendilerine çekme çabaları olabilir. Halbuki karakterlerin hiçbiri Atina'nın yolunu bile bilmezler. Leto'nun oğlu Apollon ve kardeşi Artemis Anadolu'ya ait tanrılardır. Anadolu Apollon tapınakları ile doludur. Marsyas, Satirler, Pan ve Kral Midas Müzik ve su perileri dahi Anadolu'ya aittir. Bu nedenle Antik Yunan yerine Antik Anadolu demenizi tercih ederdim. Bunların dışında yazınız zaten çok güzel olmuş tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olumlu değerlendirmeleriniz ve haklı eleştirileriniz için teşekkür ederim. Aslında ben de sizin gibi düşünüyorum ancak dediğiniz gibi çoğunlukla Yunan vurgusu yapan kaynaklardan beslendiğim ve belki de farkında olmadan benim de zihin dünyama Yunan vurgusu sindiği için anlatıyı da o yönde kurmuşum. Zaman bulduğumda bu gözle yazıyı tekrar elden geçireceğim. Çok teşekkürler tekrar.

      Sil