22 Eylül 2020 Salı

Caesar’ın Görkemli Hayatı ve Roma İçin Anlamı

İnsanlık tarihinde çok az insanın ulaştığı bir şöhrete sahiptir Caesar. Yani tam adıyla Gaius Iulius Caesar. Antik çağ ya da Roma hakkında hiç bir bilgiye sahip olmayan insanların zihninde bile bir şeyler çağrıştırır Caesar ismi. Kendisi ile ilgili, “Sen de mi Brütüs”, “Sezar’ın hakkı Sezar’a”, “Geldim, gördüm, yendim”, "Rubicon'u geçmek", "zarlar atıldı" gibi deyişler günlük hayatta bile kullanılır. Kullanılır ama nerdeyse hepsi yanlış veya hangi bağlamda söylendiği, anlamlı olduğu bilinmeden.

Genelde “bilindik” bir çok tarihi kavram/kişi gibi Caesar’da çok tanınmışlığın altına kalan bilinmezlikten muzdariptir. Kim olduğu, ne yaptığı ya da yapmadığı pek bilinmez. Caesar’ı tanırız tabii ki hepimiz ama onunla ilgili 3. cümleyi kuramayız. 

Bu yazıda biraz bu görkemli adamın hayatını konuşalım istedim. Düşündüğümden çok uzun bir yazı oldu. Yazmalara doyamadım ama hala daha değinmediğim, yazmak isteyip “ya çok da uzatmayayım artık” dediğim o kadar çok şey kaldı ki. Gerçekten de zor bir iş Caesar’ı çerçeveleyip bir özet yazı haline getirmek. Zira Caesar’a biraz yaklaşabilmek, onu daha iyi anlayabilmek için Roma tarihini, özellikle geç cumhuriyet dönemindeki MÖ 2-1. yüzyıllardaki siyasi ve askeri ortamı biraz bilmek gerekiyor. Bunları gözardı ederek kurulan Caesar anlatıları yüzeysel kahraman ya da bir zalim tarifinin/hayalinin üstüne çıkamıyor. Zira Caesar yaptığı her şeyi dönemin yozlaşmış cumhuriyetinin içinde, onun ilke ve teamüllerini esneterek hatta bazen kopuncaya kadar çekiştirerek yapıyor. 

Caesar hakkında tarihi ve edebi bir çok kaynak var. Bunların hepsine hakim olmak benim için olanaksız. Mümkün olduğunca güvenilir kaynaklara dayanarak bir anlatı oluşturmaya çalıştım ama arada spekülasyonlar(ım)a da yer verdim.

Bu arada bu yazının büyük kısmını 2020 yaz tatilinde Kemer’de bir havuz başında aşağıdaki kitabı okurken yazdığımı da söyleyeyim (Bu, kışın okuyup aah ah demek için bir not).


Caesar’ın Adının Hikayesi
Şimdi en önemli meseleden başlayalım. Bu adamın adı ne? Yok, daha önemlisi nasıl okunuyor? Tam Latince adı GAIVS IVLIVS CAESAR. Latince’de “v”ler “u”ya yakın okunduğu için Türkçe okunuşu GAYUS YULİUS KAYSER. Arkadaşlar biliyorum Kayser biraz kaba geliyor ve içinizden “Sezar” diye okuyorsunuz ama bu en sık yaptığımız, artık neredeyse dile yerleştirdiğimiz bir yanlış. Yani o kadar yerleşmiş ki acaba rahatını bozmasak da artık orada kalsa, Sezar diye mi devam etsek diye düşünüyor insan. Yok, ama doğrusunu bilelim. Evet, acı haber: 

Latince CAESAR —> okunuşu —> KAYSER 

(KAYSAR da olabilir, e’yi biraz a gibi okuyun)

21 Eylül 2020 Pazartesi

Phaselis

Gezmesi en zahmetsiz ve en keyifli antik kentlerden biridir Phaselis. Zahmetsiz olması, su kemerleri, ana caddesi, hamamı, agorası ve görkemli tiyatrosu dışında açığa çıkarılmış pek fazla yapısı olmamasından kaynaklanır. Ana cadde üzerinde yürürken hafif sağ-sol yaparak görülecek tüm yapılara erişmeniz mümkün. Tabi buna bağlı olarak alanda gezerek edinilebilecek arkeolojik ve tarihsel bilgi de kısıtlı. Ama buna tezat oluşturacak biçimde antik Akdeniz’in önemli kentlerinden biri Phaselis.

Gezinin keyfine gelince, ana caddenin başlangıç ve bitişindeki harika koylar hem seyir hem de yüzmek için müthiş olanaklar sağlar. Bunun yanısıra Anadolu’da gördüğüm en güzel manzaralı tiyatrolardan birine sahiptir kent. Girince, üst sıraların arasından yükselen devasa çamın gölgesinde oturup sahne binasının üstünden manzarayı izlemeye başlayınca çıkmak istemezsiniz.

Kente bugün karayolu ile gelindiğinde askeri liman tarafından giriliyor. Açıkçası ben antik dönemde kente, daha yoğun olarak deniz tarafından yani güney limandan girildiğini tahmin ediyorum. Zira İmparator Hadrianus’un kente gelişini onurlandırmak için yapılan tek açıklıklı kapı denizden gelinen tarafta. Biliyorsunuz, bunun üç açıklıklısı da Antalya’da ve o da Hadrianus’un Antalya’ya gelişini onurlandırmak için. Neyse, bu kapıdan ileride bahsedeceğiz. Antik dönende kara taşımacılığı özellikle bu Akdeniz kıyıları gibi dağlık, çetin coğrafyalarda deniz taşımacılığına göre çok daha güçtü. O nedenle de herhalde daha çok tercih edilen giriş kapısı deniz tarafındakiydi. Ancak bugün tabi gelişen kara taşımacılığı nedeni ile çok büyük oranda kuzey tarafından, askeri liman tarafından giriliyor, ben de buradan başlayarak anlatacağım kenti.

Lycia ve Pamphilia arasında Phaselis

Ama kentten önce Phaselislilerle başlayalım. Tarihe pek de hoş bir ünle geçmemiş Phaselisliler.

Uygun limanları dolayısıyla Phaselisliler antik Akdeniz’in önemli tacirleri olarak tanınıyorlardı. Ancak pek de güvenilir tacirler olmadıkları bir çok kaynakta tekrarlanır. Kendi borçlarını, vaatlerini kolayca unuturken başkalarının kendilerine olan borçlarını hiç bir zaman unutmamakla ün salmışlardı. Ayrıca 1 mine (463 gram gümüş) karşılığı şehre gelen herkese vatandaşlık hakkı vermeleri (Gür, 2010) de aşırı paragöz olmalarına dair bir kanıt olarak sunuluyordu. Gerçi bugün biz de bir kaç yüz bin TL verene vatandaşlık veriyoruz galiba.

Akdeniz'in kıyıları Ege kadar girintili çıkıntılı değil biliyorsunuz. Kıyılarda doğal liman denilebilecek korunaklı alanlar pek fazla yok. Dolayısıyla korunaklı limanları olan alanlar hemen ticaret üssü olan kentlerin gelişmesine yol açmış. Phaselis bunların önde gelenlerinden bir tanesi. Zira bir değil üç tane korunaklı limana sahip. Bu avantajıyla Anadolu'nun Akdeniz kıyısındaki en önemli ticaret kentlerinden biri olmuş.