1 Aralık 2015 Salı

Aizanoi

Aklıma binlerce yıla rağmen hala ayakta duran Zeus Tapınağı'nın imgesiyle kazınmış Aizanoi'ye gittim geçen haftasonu. Bir hafta boyunca Çavdarhisar'daki hava durumunu takip etmeme rağmen yağmura yakalanıp yakalanmayacağımı kestiremeden, biraz da İzmir'deki güzel Pazar sabahı havasının gazına gelerek çıktım yola. 
     
Aizanoi, Kütahya'ya 57 kilometre uzaklıktaki Çavdarhisar ilçesi yakınlarında. İzmir'den giderken Uşak'a varmadan hemen önce kuzeye dönmek gerekiyor. Arabayla yaklaşık 3 saatlik bir yol İzmir-Aizanoi arası.  



Resim 1: Aizanoi'nin Güncel Haritadaki Yeri.
Kent hakkında internette bilgi bulunabilecek ilk yer Çavdarhisar Kaymakamlığı tarafından hazırlanan site. Ancak site bilgi vermekten ziyade biraz turist çekme endişesiyle hazırlanmış. Onlara göre herşeyin ilki burada: ilk borsa, ilk baraj, ilk stadium-tiyatro, enflasyonla ilk mücadele, ilk sulama teknikleri. Neredeyse ilk insan Aizanoi'de ortaya çıkmıştır diyecekler. Zaten Antik kentlerin internetteki tanıtımlarında illa bir şeylerin ilki adı geçen kentte oluyor. Tabi bunlar genelde pek bilimsel olmayan, turist çekmeye ya da çok acayip şeyler gördüklerine bizi inandırmaya çalışan insanların hazırladıkları siteler... Burada bir parantez açıp aslında Antik kentlerde insanlar neden bir şeyin ilkine böyle bir değer atfederler, neden bunun çekici olduğunu düşünürler ya da çekici bulurlar diye dalıp gidesim var ama neyse... Ben sadece gerçekten hiç böyle eklemlenmiş bir Stadium-Tiyatro kompleksi hatırlamadığım için bunun ilk olduğuna inanabilirim ancak diğerlerine karşı ciddi şüphelerim var. Ama site bir çok görsel içermesi bakımından göz atmaya değer (web1). 

Kentin tarihçesi Kültür Bakanlığı'nın sitesinde ise şöyle özetleniyor (web2)

"Penkalas (Kocaçay) Irmağı’nın yukarı kesiminde, Tanrıça Meter Steunene’nin kutsal mağarası civarında yaşayan Frigyalılar’ın öncülü olarak antik kaynaklarda geçen, “Azan” adlı mitoloji kahramanının Su Perisi Erato ile efsanevi Kral Arkas’ın birleşmesinden ortaya çıktığı sanılmaktadır. İşte bu mitoloji kahramanından Aizanoi kentinin adı kaynaklanmış olabilir.

Aizanoi, antik Frigya’ya bağlı olarak yaşayan Aizanilistler’in ana yerleşmeleriydi.Kentin yüksek platosu üzerinde bulunan Zeus Tapınağı’nın çevresinde yapılan kazılarda, M.Ö. 3. Bin yıllarından yerleşme tabakaları ortaya çıkarılmıştır. Yakın zamanda ovanın birçok yerinde saptanan yerleşme yerlerinden birisi de, Anadolu’nun erken dönemlerinde bu kutsal ana alanının yerindeydi. Helenistik Dönem’de bu bölge, değişimli olarak Bergama ve Bithynia’ya bağlı iken, M.Ö. 133’de Roma egemenliğine girmiştir.

M.Ö. 2./1. yüzyıldan itibaren kentin adını taşıyan ilk sikkeleri bilinmektedir. Roma Dönemi’nde tahıl ekimi, şarap ve yün üretimi sayesinde zenginleşmiş ve ünü bölge sınırlarını aşmış olan Aizanoi’de, kesin kentleşme bulgularına ancak M.S. 1. Yüzyıl sonlarına doğru rastlanmaktadır.Aizanoi, Erken Bizans Dönemi’nde piskoposluk merkezi iken, M.S. 7. Yüzyıldan itibaren önemini yitirmiştir. Tapınak düzlüğü, Ortaçağ’da bir hisara dönüştürülmüştür.

Selçuklu Beyliği Dönemi’nde, Çavdar Tatarları tarafından üs olarak kullanılmıştır. Bu yüzden buraya Çavdarhisar adı verilmiştir. 

Aizanoi, 1824 yılında Avrupalı gezginlerce yeniden keşfedilmiş, 1830/40’lı yıllarda incelenmiş ve tanımlanmıştır. 1926 yılında M. Schede ve D. Krencker başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün kısa süreli kazıları başlamıştır. 1970 yılından 2010 yılına kadar aynı Enstitü çalışmalara devam etmiş, 2011 yılından itibaren çalışmaları Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü devralmıştır.

Kültür Bakanlığı sitesi fena değilse de yine en güvenilir bilgiler basılı eserlerden -ve eski topraklardan- edinilebiliyor galiba. Aizanoi hakkında Ekrem Akurgal'ın yazdıkları ilk bulabildiklerim. Kenti şöyle anlatıyor Akurgal (Akurgal, 2002, 422-424) :

"Türkiye'nin en iyi korunmuş arkeolojik kalıntıları Aizanoi'da, Kütahya'nın 54 km. güneybatısında yer alır. Burada bulunan terracotta figürinlerden (pişmiş toprak heykelcikler) Aizanoi'un tarihçesinin M.Ö. 1. yüzyıla değin uzandığı anlaşılmıştır. Kent ve çevresinde Tanrıça Meter Steunene'ye tapılmaktaydı. 

Etkileyici ölçüdeki kalıntılar bugün de ayakta durmakta ve kentin M.S. 2. yüzyılda çok parlak bir dönem yaşadığına tanıklık etmektedir. Hıristiyanlık döneminde, Zeus Tapınağı'nın kiliseye çevrildiği sıralarda, Aizanoi piskoposluk merkeziydi. 

Resim 2: Aizonai yerleşim planı (Naumann'dan aktaran Akurgal, 2002)
1-Zeus Tapınağı, 2-Büyük Agora, 3-Heroon, 4-Dor Düzenindeki Agora, 5-Macellum, 6-Dairesel Yapı, 7-Gymnasium ve Palaestra, 8- Stadium, 9-Tiyatro, B1-4-Roma Köprüleri, Q1-5-Roma Çağı Rıhtımı  
Rudolf Naumann, Aizanoi Meter Steunene'si konusunda çok yararlı bir yazı yayımlamıştır (Ist. Mitt. 17, 1967, 218-247). Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün denetiminde 1926-28 yılları arasında Schede ve Krencker'in Aizanoi'da yaptığı kazı sonuçları, Rudolf Naumann'ın tapınak üzerindeki çalışmaları ile birlikte yayımlanmıştır (R. Naumann, Der Zeustempel zu Aizanoi, Berlin 1979)." 


Bu arada bazı güncel kaynaklarda AizOnoi olarak geçen kentin adı Akurgal'da ve örenyerindeki bilgilendirme tabelalarında AizAnoi olarak geçiyor... Hangisi daha doğru bilmiyorum ama kentin kuruluşuyla ilişkilendirilen "Azan"ın telaffuzuna yakın olan Aizanoi'yi tercih ettim ben de. 

Resim 3: Aizonai yerleşim planı (Örenyeri bilgilendirme tabelasından).

Evet bu kadar önbilgilerden sonra geziye başlayabiliriz. Çavdarhisar'ın içinden geçip derenin yanına park ettim, daha doğrusu etmek zorunda kaldım. Roma köprüleri onarıldığı için bazı yollar kapatılmıştı ben gittiğimide. Dolayısıyla doğrudan tapınağın temenosunun önünde bulunan park yerine ulaşamadım ama zaten mesafeler pek uzun değil. Ancak illa tapınağa kadar arabayla gitmek istiyorsanız güneydeki ilk köprünün (haritada B2) yanına inşa edilmiş karayolu köprüsünden geçebilirsiniz. Dereyi geçen bir çok Roma köprüsü var. Bunların üzerlerinden binyıllarca geçen at arabalarının bıraktıkları izler etkileyici. Ben oradayken (Kasım 2015) her iki köprüde de (B2-B4) restorasyon çalışmaları vardı. Doğrusu köprülere gereken saygının gösterildiği, uzmanların denetiminde dikkatli bir restorasyon yapıldığı izlenimini edinmedim. Ancak yeterince incelemeden de eleştiri yapmak doğru olmaz. Umarım geri döndürülemez zararlar almıyordur bu restorasyonda köprüler ve çevreleri...

Resim 4: Roma Köprüsü (Planda B4)
Resim 5: Roma Köprüsü (Planda B2)

Derenin karşısına geçince hemen hafif bir yükselti üzerinde duran etkileyici Zeus Tapınağı karşılıyor bizi. Tapınağa varmadan önce solda Agora bulunuyor ancak üzerinde konutlar olduğu için bu alanda çok fazla iz bulmak mümkün değil. Aslında Aizanoi Anadolu'daki bir çok yerleşimde olduğu gibi üstüste yerleşmenin dezavantajlarını yaşıyor. Bir çok Antik yapı üstüne yeni katmanlar gelirken yok olmuş, bugün de Antik kentin bir çok alanını okumak üstündeki yerleşim nedeniyle oldukça güç. Hiç şüphesiz bu melezlikler bir başka açıdan bakılınca zenginlik olarak da yorumlanabilir ama galiba Aphrodisias/Geyre örneğinde olduğu gibi çağdaş yerleşimin -en azından kısmen- taşınıp Antik kentin ortaya çıkarılması burası için de uygulanabilir. Ancak tabi ki buna analizler, değerlendirmeler yapılarak karar vermek gerekir. 

Neyse, göremediğimiz Agora'yı geçtikten sonra Zeus Tapınağı'nın temenosuna, yani etrafı duvarla çevrili kutsal alanına varıyoruz. Burada bir bilet gişesi var ve giriş 5 TL, Müzekart da geçerli. 


Resim 6: Zeus Tapınağı

Önce yine Akurgal'dan dinleyelim tapınağı:

"Aizanoi Zeus Tapınağı, Türkiye'nin Antik Çağ kutsal yapıları arasında ilk şeklini hemen hemen olduğu gibi koruyarak zamanımıza değin gelmiş olanıdır. Mermerden yapılmıştır ve pseudodipteral tipte kısa yanlarda 8, uzun yanlarda 15 sütunun sıralandığı bir peristasis ile çevrilidir. Ölçüleri 32,962 x 36,920 m'yı bulan çok basamaklı bir podyum üzerinde durmaktadır. Önü dört sütunlu bir prostylos olan naosun sütun başlıkları kompozit düzendedir. Opisthodomosda antalar arasında duran (in antis) iki sütunun da, aynı şekilde kompozit başlıkları vardır. 

Tapınak Roma Çağında yapıldığı halde Anadolu Hellen tipine özgü pek çok özellik taşımaktadır. Naosu çevreleyen peristasisin eni, iki sütun sırası genişliğini bulmakta ve böylece Hermogenes'in Hellenistik mimarlık için ortaya koyduğu kurallara göre, burada tipik bir pseudodipteros plan uygulanmış olmaktadır. 


Resim 7: Arkada tapınak, önde tapınağın çatısında, kuzeybatı köşesine ait akroter (çatının dört köşesinde ve iki tepe noktasında bulunan heykeller). Bu kadının kimliği tartışma konusu. Kimisi bunun tapınağın Zeus'un yanı sıra ana tanrıçaya da adandığının kanıtı olduğunu iddia ediyor ama bence bu pek mümkün değil. Akroterler tapınakların aidiyetlikleriyle oldukça dolaylı ilişkisi olan ikincil bezeme elemanları gibi geliyor bana. Tabi bu boyutlarda olması da insanı şüpheye düşürmüyor değil. Ama yine de zaten Ana Tanrıça'nın akroter gibi ikincil bir elemanda tasvir edilmesi söz konusu olamaz. Bu belki de yardımcılarından biri ya da başlarda bahsedilen su perisi Erato'dur. Zira su perilerinin nerede karşımıza çıkacağı hiç belli olmaz...    

Pronaos önünde duran dört sütun ve opisthodomosun dar olması gibi ayrıntılar bakımından Naos, Menderes Magnesiası'ndaki Zeus Sosipolis Tapınağını andırmaktadır. Kısa ön yüzde orta sütun aralığının, diğer sütun aralıklarından daha geniş olması eski bir İon geleneğidir. Bununla birlikte Hellenistik gelenekte pronaos önündeki orta sütun aralığının, opisthodomosun iki sütunu arasındaki ölçüye aynen uyması ve bütün orta sütun aralıklarının aynı eksen üzerinde bulunmaları gerekiyordu. Çok basamaklı podyum da aynı şekilde bir Hellenistik mimarlık özelliğidir. Bunlara karşın, Bergama Trajan Tapınağında ve Kyzikos Hadrian Tapınağında görüldüğü gibi cellanın burada da tonozlarla örtülü bir alt yapı üzerine oturtulmuş olması, Roma mimarlık sanatının bir özelliğidir. 

(Akurgal burada sanki biraz fazla genelleme yapıyor. Öncelikle Trajan Tapınağı'ndaki tonozlu mekanların yapım nedenleri ve kullanımları çok farklı. Ayrıca bu özelliği tüm Roma mimarlık sanatına yaymak çok iddialı bir yorum. Ben bu mekan kurgusunun Roma mimarisinde oldukça nadir olduğunu düşünüyorum.)



Resim 8: Tapınağın Naos'unun kuzeydoğu ve kuzeybatı (yan ve arka) duvarları büyük ölçüde ayakta.

Hadrian Döneminin güzel sanatlarda görülen neo-klasik karakteri, çarpıcı bir etki yaratmakta ve bu durum mimarlık süslemelerinde, yumurta sırasında, kompozit başlıklarda ve özellikle orta akroterdeki akanthus yapraklarında kendini göstermektedir. Gerçekten, tapınak duvarlarındaki yazıtlardan yapının Hadrian döneminden olduğu ve Zeus adına inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cella içinde bir zamanlar tanrının heykeli duruyordu, ancak hiçbir parçası günümüze değin gelmemiştir. Bununla birlikte, Zeus'un kutsal kuşu kartalın bir heykelciği tapınak içinde bulunmuştur. Aizanoi'da ele geçirilen sikkeler, Zeus heykelinin görünüşü hakkında bir fikir. vermektedirler. Bu sikkeler üzerinde tanrı ayakta dururken ve sağ eli üzerine konan bir kartal ve sol elindeki bir mızrak ile tasvir edilmektedir. 

Resim 9: Zeus Taınağı (Plan ve cephe Akurgal'dan, kesit örenyerindeki bilgilendirme tabelasından alınmıştır).
Rudolf Naumann doğru bir görüşle tapınağın tonozlu alt yapısının tanrıça Kybele, bir başka deyişle Meter Steunene tapınmasına ayrılmış olabileceğini savunmuştur. Buna kanıt olarak da aşağıdaki bilgileri vermektedir: 
1- Tonozlu alt yapıda Kybele'yi simgeleyen terracotta figürinler bulunmuştur. 
2- Bir yazıtta Zeus ve Kybele'den bir arada Aizanoi'un baş tanrı ve tanrıçası olarak söz edilmektedir. 
3- Tonozlu alt yapıya geçit, opisthodomosdan ahşap basamaklar yardımıyla gerçekleşmekteydi. 
4- lçerisinde Zeus heykelinin durduğu cellaya geçit sağlayan pronaos üzerindeki alınlığın orta akroteri bir erkek büstünü taşırken, opisthodomos üstündeki alınlığın orta akroterinde bir kadın büstü görülmektedir. 

Tapınağın ön yüzünün batıya bakması kanımca Rudolf Naumann'ın görüşünü destekleyen bir diğer kanıttır. Gerçekten Anadolu'da antik Kybele kültüne ilişkin olan tüm Hellen ve Roma tapınakları batıya bakmaktadırlar. 

(Burada bir karışıklık var. Bence tapınağın girişi batıya değil doğuya, hatta biraz güneydoğuya bakıyor... Defalarca kontrol ettim. Acaba bir şeyi mi kaçırıyorum? Akurgal nasıl böyle bir hata yapar?)

1970 yılındaki deprem tapınakta büyük ölçüde hasara neden olmuştur. Ancak daha sonra düşen ve düşecek durumda olan sütunlar bir Türk-Alman grubu tarafından restore edilmiştir."

Akurgal'ın bahsetmediği ilginç bir şeyi de örenyerinde öğrendim. Tapınağın duvarlarında bir çok tarihöncesi dönemlerin betimlemelerini hatırlatan çizimler var. Bunlar 13. yüzyılda burada yaşayan Çavdarlar'ın çizimleri imiş. Çizimlerin yoğunluğu ve özellikle tarihöncesi duvar resimleri ile aşırı benzerliği çok dikkat çekici, neredeyse tapınak kadar heyecan vericiydi. Biraz bunun üstüne düşününmek lazım. Sanki öznelliğin, ya da özensizlikle, doğallıkla ilişkili samimiyetin ilgisi var bu heyecanla. Yani tapınak zaten ciddi bir kural sistemi tarafından inşa edilmiş, sanki anonim, zamandan ve insandan çok sonsuzluğa ve tanrılara aitmiş gibiyken üzerindeki bu düzensiz, gelişigüzel figürler ondan çok farklı geliyor. Çok insani geliyor. Neyse anlatamadım, bunu daha sonra yerinde konuşalım. :)

 Resim 10: 13. yüzyıla tarihlenen, ilçeye de adını veren Çavdarlar'a ait çizimler.
Tapınağın naos yani ana mekanının altındaki tonozlu salon gerçekten çok etkileyici. Burada ne tür ritüellerin yapıldığına dair bir bilgi yok ama o ritüelleri yapan insanların duygu durumuna biraz yaklaştığını hissediyor insan burada. 

Resim 11: Naos'un altındaki tonozlu mekan.
Tapınağın temenosunun bir kenarında yakınlarda bulunan mezar stellerinden oluşturulmuş güzel bir açık hava sergisi var. Bu sergiden Frigyalıların mezarlarında en çok sahte kapı temasına yer verdikleri anlaşılıyor. Ayrıca bir taş ustasının aletleri ile bezenmiş mezar steli de yer alıyor burada. İnsan bir an "ölen taş ustasının mezar taşına taş işleme aletlerini kazıyan taş işleme aletlerini tutan taş ustası" diye bir cümle kurup gülümsüyor. Bu sarkaçın merkezinde ne var? Taş ustası mı, öleni mi, yaşayanı mı, taş işleme aletleri mi, imgesi mi, kendisi mi, yaşam mı, ölüm mü, yoksa sadece taş mı? Off... Tam fularlık oldu. :)


Resim 12: Taş ustasının mezar steli.
Tapınaktan biraz ilerde Roma kentlerinin olmazsa olmazı büyük bir hamam yer alıyor. Ancak hamam ne yazık ki tapınak kadar iyi durumda değil.  

Hamamdan görülen stadion-tiyatro kompleksine 5 dakikalık bir yürüyüşle varmak mümkün. Gerçi benimki çamurlara bata çıka biraz daha fazla sürmüş olabilir ama sonunda ulaştığım stadion -ama daha çok tiyatro- bu zahmete değdi. Komplekse Stadyum'un eğrisel cephesinden (sphendone) giriyoruz. Gerçi bu kısımda eğrisel cephe olduğunu Fyfe öneriyor, örenyerindeki bilgilendirme tabelasındaki çizimde böyle bir öngörü yok... Yapı pek iyi durumda değil. Giriş tarafına yakın kısımlar tamamen ortadan kalkmış. Ortadaki giriş kısımları ve tiyatroya yakın basamaklar görece olarak daha iyi durumda.   


Resim 13: Tiyatro ve Stadyum Kompleksi. (Fyfe'den aktaran Akurgal, 2002)

Resim 14: Tiyatro ve Stadyum Kompleksi. (Örenyerindeki bilgilendirme tabelasından) 

Resim 15: Tiyatro ve Stadyum'un cepheleri. (Örenyerindeki bilgilendirme tabelasından) 
Bir Aspendos değil ama oldukça gösterişli bir sahne cephesi varmış tiyatronun zamanında... 

Resim 16: Stadyumun girişinden Tiyato'ya doğru bakış.
Tiyatro oldukça yıkık durumda. Sahnenin büyük kısmı orkestraya doğru yıkılmış anlaşılan. Oturma sıraları da zamanın etkisiyle büyük oranda karmakarışık olmuş. Sadece parados ile caveayı ayıran duvarlar ve bunların yakınındaki oturma sıraları kısmen ayakta kalabilmiş. Bu haliyle inanılmaz etkileyici bir yıkıntı manzarası var mekanın. Doğrusu fotoğraflardaki gibi koyu gri-beyaz bulutların arasından süzülen güneş ışıkları ortamı daha da dramatikleştiriyor. İnsan kendini bir anda Dionik bir mitin içinde bulabileceğini hissediyor.

Resim 17: Tiyatronun etkileyici yıkıntısı.

Stadyum-Tiyatrodan çıktıktan sonra tekrar hamamın ve tapınağın önünden geçip bu sefer geldiğimiz değil daha batıdaki köprüden planda B2) tekrar karşıya geçiyoruz. Bu arada köprüden geçmeden önce tapınak temenosunun güney köşesinin yakınlarında Odeon'u daha doğrusu benim Odeon diye tahmin ettiğim yapıyı görmek mümkün. Tel örgülerle çevrili olduğu için yapıya yaklaşmak ne yazık ki mümkün değil. Odeonlar Antik dünyada müzik dinletilerinin (Audio sözcüğü ile akrabalığına dikkat) ve çeşitli toplantıların yapıldığı kapalı, genelde yarımdaire plan şemalı yapılar. 

Resim 18: Odeion olduğunu tahmin ettiğim yapı.
Ve ünlü Macellum...
Macellumlar genelde Antik kentlerde Agora yakınlarında bulunan et-balık, sebze-meyve gibi yiyecek maddelerinin satıldığı yerler. Aizanoi'de ise Macellum özel bir ilgi görüyor anlaşılan. Burası kimi kaynaklarda "ilk borsa" hatta "ilk alış-veriş mekanı" olarak geçiyor. Burada ufak bir "yok artık" demek istiyorum. Alış-veriş mekanları en azından Neolitik dönemden, hadi bilemedin Mezopotamya kentlerinden beri, yani muhtemelen MÖ 5-6 bin yıldır var. Buranın borsa olarak tanıtılmasının nedeni de MS 301 yılına ait "İmparatorluk Tavan Fiyat Kararnamesi"nin bir kopyasının dairesel planlı yapının (tholos) bir duvarına yazılı olması. Detayları örenyerindeki tabeladan okuyabilirsiniz. (Aşağıdaki Resim) Ama bu da en azından Antik Yunan'dan beri yapılan bir uygulama. Buna neden bu kadar şaşırıldığını ve hemen buraya borsa, hatta "ilk" borsa denildiğini de anlayamadım. Tabi benimki kısıtlı bir bilgi ile yapılan bir değerlendirme. Belki de tabelada ve diğer kaynaklarda yazılmayan ve gerçekten yapıyı "herhangi bir şeyin ilki" yapan bir durum vardır deyip ihtiyatı da elden bırakmayayım... :)

Resim 19: Macellum'un Tanıtım Levhası.
Tavan fiyatlarla eğlenceli hesaplamalar yapmak mümkün.
Örneğin ben "Mimarlık Öğretmeni" olarak 100 öğrenciye 1 yıl ders anlatarak 1 Erkek Aslan alabiliyorum.

Resim 20: Macellum'un dairesel planlı yapısı (Tholos).
Macellum'un hemen kuzyinde çok küçük bir kısmı ortaya çıkarılan "Sütunlu Yol" yer alıyor. Zamanında olasılıkla sıra sıra dükkanların dizildiği, sundurmalı gösterişli bir cadde olduğu anlaşılan bu akstaki kazılar daha da ilerletilse keşke... Bu haliyle bile etkileyici bir mekan.

Resim 21: Sütunlu Yol'un ortaya çıkarılan küçük bir kısmı.

Macellumun hemen arkasına yapılan cami ne yazık ki pek nitelikli değil ve olasılıkla kalıntılara da zarar vermiş ancak imamıyla biraz muhabbet kurarsanız şerefeye çıkıp müthiş bir manzara izleyebilirsiniz. Benim selamımı da söyleyebilirsiniz, işe yarar... Dediğine göre ne kendisinin ne de önceki imamın çıkmadığı minareye onyıllar sonra çıkan ilk insanmışım. Minarenin basamakları imamın tahmininden çok daha güvenli ve cep telefonun ışığı gayet yeterliydi. Ancak örümcek ve kapalı mekan fobisi olanlara pek tavsiye etmem... 

Resim 22: Minarenin şerefesinden Macellum ve Sütunlu Yol'un ortaya çıkarılan kısmı.
Resim 23: Minarenin şerefesinden Zeus Tapınağı.

Son olarak Çavdarhisar'ın da oldukça etkileyici bir geleneksel mimariye sahip olduğunu da söyleyeyim. Yağmur nedeniyle çok fazla sokaklarında gezinemesem de tesadüfen rastladığım konutlar yapım teknikleri, malzemeleri ve kütle oranlarıyla üzerinde çalışılabilecek, bilgi, fikir üretilebilecek bir niteliğe sahip. Üstüste yerleşimlerin olmazsa olmazı devşirme malzeme kullanımları da kimi zaman böyle şiirsel karşılaşmalara neden olabiliyor:

Resim 24: Geleneksel mimaride devşirme malzeme

Resim 25: Geleneksel mimari.
Oran, malzeme, teknik harika... Anladığım kadarıyla alt kat ahır ve depo olarak kullanılıyor ve ahşap ana kirişlerin araları havalandırma amacıyla boş bırakılıyor. Köşeler özellikle alt düzeylerde genellikle iri, devşirme bloklardan oluşturulmuş. Genelde alt katlar yığma taş veya taş-tuğla almaşık, üst katlar hımış duvar tekniğiyle, ahşap iskelet içi taş-kerpiç doldurularak ve çoğunlukla çıkmalı olarak inşa edilmiş. Çatılar doğal olarak kırma 

KAYNAKLAR:

web2   www.muze.gov.tr/tr/muzeler/aizonai-orenyeri

Akurgal, Ekrem, 2002, Anadolu Uygarlıkları, Net Yayıncılık, İstanbul.
   



4 yorum:

  1. Aizonai tapınağı ile alt tonozlu oda ilişkisini ben Patara'da görmüştüm. Yalnız ölçeği küçültmek lazım. Tapınak tipi bir anıt mezar (üzerinde tapınak odası) ve altında tonozlu gömü odası vardı. Laneti de eksik değildi, "her kim bu mezara girmeye kalkarsa yedi kuşak soyu kurusun" diye başlayan şahane dilekler...Stadyum-tiyatro birlikteliğini ilk defa böyle gördüm, çok ilginçmiş.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Yazınızın üzerinden epey zaman geçmiş ama yazınızı bir ödev için araştırma yaparken gördüm. Kafanıza takılan konuyu açıklığa kavuşturmak istedim.

    Akurgal, alttaki tonozlu yapının Kybele/Meter Steunene'ye adanmış olabileceğini doğrulamak için Anadolu tapınak mimarisinde tapınakların batıya baktığını belirtmiştir. Burada batıya baktığı kastedilen tapınağın girişi değil... Tapınağın girişi sizin de belirttiğiniz gibi görece güneydoğuda olduğu için tapınağın doğuya baktığı kabul edilebilir.

    Burada, doğu alınlıkta yer alan orta akroterdeki erkek figürünün Zeus'u, batı alınlıkta yer alan orta akroterdeki kadın figürünün Kybele'yi temsil ettiği anlatılmak istenir. Kısacası Kybele, Anadolu tapınak mimarisinde olduğu gibi batıya dönüktür.

    Akurgal'ın desteklemek istediği düşünce budur.

    Akurgal'ın yorumundan yola çıkılarak hazırlanan farklı kaynaklarda girişinin batıdan olduğunu okudum fakat bu tamamen yanlış anlaşılmadır.


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düzeltme: Tapınağın girişi -sizin de belirttiğiniz gibi- görece güneydoğuda olduğu için tapınağın doğuya baktığı kabul edilebilir.

      (Doğru yazma takıntım var da...)

      Sil
  3. Israrla bir girişten bahsediliyorsa da bu Zeus Tapınağı'nın girişi değil, alttaki tonozlu yapının girişidir... Tonozlu yapının girişi tapınağın arka tarafında, opisthodomosta yer alır... Opisthodomos da batıya bakar...

    Özetlenecek olursa Zeus Tapınağı doğuya, Kybele/Meter Steunene'ye adanmış tonozlu yapı batıya dönüktür...

    YanıtlaSil