Bu değerli ve güzel eserlerin sahibi, zenginliğin, hazinelerin kendisiyle özdeşleştirildiği Karun aslında hayali değil, tarihi bir kişilik. Kendisi aslında MÖ 560 - 546 yılları arasında hüküm süren Lidya Kralı Kroisos'dan başkası değil.
Tarih genellikle "batıdan" yazıldığı için karakterlerin isimleri de bilimsel literatürde genellikle Yunanlıların telaffuzuyla geçmiş. Kroisos'a Araplar, Yahudiler ve Persler "Karun" diyorlarmış. Bizim de bilimsel metinlerimize batıdan Kroisos olarak geçerken halk dilindeki deyime Karun olarak geçmiş aynı kral.
Ayrıca hemşerimiz de sayılır. Bugün İzmir'e yaklaşık 100 km. uzaklıktaki Antik Lidya'nın başkenti Sardesli kendisi.
![]() |
Ressam Claude vignon'un 1629 tarihli "Kroisos Lidyalı bir köylüden vergi alırken" adlı tablosu. Giysilerin, altınların, yazı aletlerinin filan Antikite ile hiç ilgisi yok, sağlam bir anakroni var ama bu genelde antikiteye ilgi duyan Avrupalı ressamların sıklıkla yaptığı "bilinçli bir hata". Burada Kroisos zalim bir vergi alıcı olarak tasvir edilmiş ama bu da çok doğru değil. Zira Kroisos'un zenginliği köylülerden topladığı vergiden değil, Sardes'ten geçen Paktolos Irmağı'nın taşıdığı altınlara dayanıyordu. |
"Sonunu Görmeden Kimseye Mutlu Deme"
Kroisos hakkında en çok bilgiyi "Tarihin Babası" olarak anılan Heredotos'a borçluyuz. Dolayısıyla "bir miktar" güvenilebilir. Bir miktar, çünkü Heredotos'un söylediklerinin kesin doğrular olduğunu varsaymak riskli bir davranış olur. Zira kendisinin bir sürü yararlı bilginin yanısıra, sağdan soldan duyduğu yanlış veya abartılı bilgileri de aktardığını biliyoruz. Tabi ne olursa olsun tüm bunlar onun müthiş bir adam, eserinin de Antik çağın önemli bilgi kaynaklarından biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Heredotos şöyle aktarıyor Kroisos'un kibrini:
Atinalı bilge bir kişi olan Solon (M.Ö. 638-M.Ö. 558) Atinalılar için bir anayasa hazırladıktan sonra yasaların sağlıklı uygulanabilmesi için kentten ayrılması gerektiği kararına varır ve farklı ülkelere uğradığı bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuktaki duraklarından biri de Lidya'nın başkenti Sardes'tir. Burada zenginliği ve mutluluğuyla övünen kibirli Kral Kroisos tarafından ağırlanır ve aralarında şu sohbet geçer:
![]() |
Atinalı yasa yapıcı, düşünür Solon (MÖ yaklaşık 638-558) |
“Tellos,” dedi Solon, “zengin bir ülkede yaşıyordu, güzel ve erdemli çocukları vardı ve evinde başka çocukların da doğduklarını ve hepsinin de yaşadıklarını gördü, üstelik bizde talih bakımından gerekli olan geniş ve maddi rahatlığı da vardı, ama asıl şu ki, ömrü parlak bir sonla taçlandı, Atinalıların komşu kente karşı verdikleri bir savaşta, Eleusis’te yurdunu savunurken ve düşmanı önüne katıp kovalarken buldu ölümlerin en güzelini ve Atinalılar ulusal tören yaptılar onun için, düşmüş olduğu yerde ve onu çok ululadılar.”
Solon’dan Tellos’un mutluluğunu dinlemekten usanan Kroisos, “Ondan sonra kim gelir senin bildiğin?” diye sordu, çünkü hiç olmazsa ikinciliğin kendisine geleceğinden hiç şüphesi yoktu. “Onlar,”dedi Atinalı, “Kleobis ve Biton’dur. Argos soyundan olurlar, namuslarıyla yaşayacak kadar varlıklıydılar, kolları da güçlüydü, işte bak büyük yarışmalarda kazandıkları ödüllerden başka, bir de şunu anlatırlar onlar için Argoslular:
Hera onuruna bir bayram kutluyorlardı; analarının bir arabayla tapınağa kadar getirilmesi gerekiyordu ve öküzler istenildiği saatte tarladan dönmemişlerdi; geç kalmaktan korkan gençler, kendileri girdiler boyunduruğa ve arabayı çektiler; arabanın üzerinde anaları vardı ve gık demeden kırk beş stadion boyunca onu taşıdılar ve tapınağa getirdiler. Orada bulunan bütün inanç sahibi kişiler bunu gözleriyle gördüler, bundan başka bu davranışları ölümlerin en tatlısıyla taçlandırıldı, Tanrı onlara insan için ölümün yaşamaktan daha iyi olduğu yeri gösterdi. Annelerinin güzel duasından sonra kurban kesildi, kutsal şölenler verildi; sonra delikanlılar tapınağın içinde yatıp uyudular ve uyanmadılar, bu son uykuda kaldılar. Argoslular onların heykellerini yaptırdılar, üstün ve yüce kişiler sayarak Delphoi’ye sundular.”
Solon, böylece, ikinci sırayı da bu genç adamlara vermiş oluyordu. Kroisos öfkelendi: “Atinalı yabancı,” dedi, “ya biz, bizim mutluluğumuzu sen hiçe mi sayıyorsun ki, bu basit insanları koyuyorsun ikinci sıraya?”
“Kroisos,” dedi Solon, “sen tanrının insanlara karşı ne kadar kıskanç olduğunu ve ona hiçbir zaman güvenilemeyeceğini bilen bir kişiyi sorguya çekiyorsun. İnsan bir ömür boyunca, görmek istemeyeceği çok şeyi görebilir, çok eziyet çekebilir. Ben aşağı yukarı yetmiş yıl sayıyorum insan ömrünü. Bu yetmiş yılda kesin olarak bir tek olay yoktur ki, bugünkü yarınkine benzesin. Şu halde ey Kroisos, insan için yalnız talih ve talihsizlik vardır. Evet, görüyorum, sen çok zenginsin, çok insana hükmediyorsun, ama benden istediğin şeye gene de cevap veremem;çünkü önce ömrünün güzel bir sona bağlandığını öğrenmem gerekir.
Zira çok zengin insan vardır ki, kıt kanaat yaşayan insandan hiç de daha mutlu değildir, eğer talih, zenginlik içinde geçen ömrünün sonuna kadar ona yâr olmazsa. Nice insan vardır ki, masallardaki kadar zengindir, ama mutsuzdur; niceleri de vardır ki, şöyle böyle geçinirler, ama talihlidirler.
Çok zengin olanın, eğer mutlu değilse, talihli olandan yalnız iki ayrıcalığı vardır; ama talihli olanın mutlu olmayan zengine bakarak pek çok ayrıcalıkları vardır; birisi için her dilediğini yapmak ve büyük bir para kaybını karşılamak çok kolaydır; ama bir de öbürünün üstünlüklerine bakalım: Elbette büyük bir kaybı ve aşırı istemleri öbürü gibi karşılayamaz; ama talihi onu bundan korur; üstelik sağlam yapılıdır, hastalık bilmez, üzüntü tanımaz, görmelere layık çocukları arasında mutludur.
Bırak bir de bütün bunlara taç olarak ömrünü mutlu bitirsin ve işte mutlu adam sözüne layık kişi, senin aradığın kişi budur. Ama ölmeden önce, dilini tut, mutludur demek için acele etme, yalnız talihli de, o kadar. Elbette her üstünlüğü elde etmek bir ölümlü için olacak şey değildir; hiçbir toprak yoktur ki, kendi kendisine yetsin ve her ürünü versin; şu ürünü verir, ama kendisinde yetişmeyen öbürünü başka yerden alır; en çoğuna sahip olan en iyisidir. İnsanoğlu için de böyledir; hiç kimse tek başına her şeyi elde edemez; filanı elde eder, falandan yoksun kalır. O ki ömrü boyunca her zenginliğe erişir ve en son dünyadan hoşnut ayrılır; işte o, bana göre, ey kral, mutlu insan adını hak eder. Her şeyin sonuna bakmalıdır; tanrı çok insana mutluluğu yem olarak sunar, sonra da çeker alır elinden.”
Kroisos Solon'un sözlerine pek kulak asmaz ve zenginliğinin, mutluluğunun tadını çıkarmaya devam eder. Ancak ne zaman ki aşağıdaki hikayede anlatacağım biçimde Perslerin eline esir düşer, o zaman Solon'un söylediklerini hatırlar ve ölmeden önce bir insana mutlu demenin ne kadar yanlış olduğunu anlar.
"Hemen Gaza Gelme"
M.Ö. 6. yüzyılın başından itibaren hızla güçlenen Persler yüzyılın ortasına gelindiğinde gözlerini batıdaki zenginliklere dikmişlerdi. Batı seferlerinin ilk ayağında da büyük Pers Kralı Kyros önderliğinde Anadolu'nun doğu bölgelerini ele geçirip orta Anadolu'ya doğru ilerliyorlardı.
![]() |
Pers Kralı Kyros elçileri kabul ediyor. |
Kroisos da bu kahinlerden birine danışmaya karar vermişti ama hangisinin daha güvenilir olduğunu bulmak, geleceği görme başarılarını sınamak istiyordu. Heodotos Kroisos'un güvenilir kahini tespit etmek için bulduğu yolu şöyle aktarıyor:
"Kroisos, Delphoi'ye,
Phokis'teki Abai'ye ve Dodona'ya: Amphiaraos ve Trophonios kahinlerine ve
Miletos topraklarındaki Brankhosoğullarına (galiba bunlar Didyma'daki kehanet merkezini yöneten aile idi), yani her yere adamlar yolladı. Kroisos'un danıştığı Yunan kahinleri bunlardır; ayrıca Libya'daki Ammon tapınağına da başkalarını yolladı. Ama bu
çeşitli danışmanlardan beklediği şey, sadece kehanet bilimi üzerine bir fikir
edinmekti, eğer doğruyu bildiklerine kanaat getirirse, o zaman Persler üzerine
sefer açarsa, sonuç ne olur, onu soracaktı.
Kahinleri sınamak için yolladığı Lydia'lılara verdiği yönerge şöyleydi: Sardes'ten yola
çıktıkları günden başlayarak gün sayacaklar, yüzüncü gün kahine varıp
soracaklar, Lydia'lıların kralı Alyattes oğlu Kroisos şu anda ne yapıyor diye, kahinlerden
her birinin cevabını yazıp kendisine getireceklerdi. Delphoi'ninki dışında,
bütün bu kutsal tanıklıklardan bir iz kalmamıştır; Delphoi'de Lydia'lılar tanrıya
danışmak üzere tapınağa girip soruyu yönelttikleri zaman Pythia şu altılıyı (hexametron)
söyledi:
Kumsaldaki
kum tanelerini sayarım, denizi ölçerim.
Dilsizin
sözünü anlarım; konuşmayanı dinlerim.
Bir
koku geliyor burnuma; kaplumbağa
Tunçta
pişirilmiş, kuzu ile beraber ve sarılmış
Kalın
bir deriye; tunçtan bir örtü var üstünde,
Ve
tunç bir yatak serilmiş altına.
Pythia kahini söyledi, Lydia'lılar yazdılar ve yeniden Sardes yoluna düştüler. Sağa
sola gönderilmiş olan öbür haberciler de cevapları alıp döndükten sonra,
Kroisos bunları alıp açtı, gözden geçirdi. Delphoi'den getirilen kehanete kadar hiçbirisini önemsemedi; ama ne zaman ki bunu
okudu, hemen bunun önünde eğildi ve onu yeğ tuttu, artık önceden bilme (kehanet) yeteneğinin yalnız Delpoi'de olduğuna kanaat
getirmişti, zira vaktini nasıl geçirmiş olduğunu bilen oydu.
Sahiden,
habercilerini tapınaklara doğru yola çıkardıktan sonra, belli günü beklemeye
koyulmuş; sonra kimsenin aklına gelmeyecek şey ne olabilir diye düşünmüş ve bir
kaplumbağa ile bir kuzuyu dilim dilim kesip bir arada pişirmeyi kurmuştu, kendi
eliyle ve tunç bir kapakla kapalı, üstten kulplu tunç bir tencere içinde. İşte
Delphoi'nin Kroisos'a verdiği cevap budur.
Amphiaraos kahininin cevabına
gelince, bunun için bir şey söyleyemem; zira anlatanlar bu konuda dilsizdirler.
Lydialılar tapınağın çevresinde âdet olan dinsel törenleri tamamladıkları
zaman onlara ne demiş bilmiyorum, ama şunu biliyorum ki, Kroisos onu da gerçek
bir kehanet olarak tutmuştur."
Kroisos en güvenilir kahinin Delphoi kahini olduğuna kanaat getirince elçilerini bu kez sayısız hediye ve sunaklarla tekrar Delphoi'ye, bu kez asıl soruyu sormaları için gönderdi.
Yine Herodotos'tan dinleyelim:
Lydia'lılar gönderildikleri kahinin yanına vardılar, armağanları sundular ve sorularını şöylece sordular:
Lydia'lılar gönderildikleri kahinin yanına vardılar, armağanları sundular ve sorularını şöylece sordular:
"Lydia'nın ve daha başka yerlerin kralı olan Kroisos,"dediler,
"sizleri yeryüzünün tek güvenilir kahini sayıyor; sizin bilgeliğinize
layık olan bu sunuları gönderdi ve bu sefer sizden Perslerle savaşalım mı ve
savaşırsa eğer, dost bir ulustan yardım almalı mı, bunu soruyor."
İstekleri buydu. İki kahinin görüşü birbirine uyuyordu;
Kroisos'a şunu bildirdiler, eğer Perslerle savaşa girerse, büyük bir imparatorluğu
devirecektir; ayrıca Yunanlıların en güçlülerine başvurup dostluklarını
sağlaması gerektiğinde de birleşiyorlardı.
Kroisos kendisine getirilen kehanetleri öğrenince kâhinleri kutladı, Kyros’un
krallığını devireceğinden şüphesi kalmamıştı, adamlarını yeniden Delphoi'ye
gönderdi, Delphoi'nin nüfusunu daha önce öğrenmişti,bütün halka adam başına iki stater altın dağıttırdı. Bu cömertlik
karşısında Delphoililer de Lydia'lılara bazı ayrıcalıklar verdiler…
Kroisos, Delphoililerin gözlerini iyice doyurduktan (yani bir sürü
hediye ve adak gönderdiken) sonra, orakle üçüncü kez olarak danıştı. Onun
doğruyu bildiğini anladığından beri güvenci artmıştı. Bu sefer de "Saltanatı uzun olacak mı?" diye sordurttu.
Pythia, ona şu uyarıyı yaptı:
“Günün birinde katır Med'lere kral olacak,
O zaman, ey yumuşak ayaklı Lydia'lı kaç,
Çakıllı Hermos (Gediz) boyunca, tabanları yağla,
Utanma, yüzün kızarmasın kaçtığın için.”
O zaman, ey yumuşak ayaklı Lydia'lı kaç,
Çakıllı Hermos (Gediz) boyunca, tabanları yağla,
Utanma, yüzün kızarmasın kaçtığın için.”
Kroisos, kahinlerden aldığı gazla (ki bu kahinler ilerde "lan ben onu kastetmedim, sen yanlış anlamışsın" ayağına yatacaklardır) orduyu toplayıp MÖ 546 yılında doğuya doğru Persleri durdurma hatta dahası belki de Pers topraklarını ele geçirme hayaliyle yola çıktı. İki ordu Kappadokia, yani bugünkü İç Anadolu bölgesinde, Halys (Kızılırmak) Nehri kıyısında karşılaştı. Herodotos savaş yerini tam olarak bugünkü Sinop kenti yakınlarındaki Pteria olarak aktarır.
![]() |
M.Ö. 500-490 civarına tarihlenen bir vazo resminde Kroisos -kimine göre intahar etmek, kimine göre ise Kyros'un emriyle infaz edilmek üzere- kendisi için hazırlanan odun yığının üstünde. |
Herodotos kuşatmayı ve kentin 14 gün süren kuşatmadan sonra alınışını uzun uzun anlatır. Kent ele geçince Kroisos yakalanır ve Pers Kralı Kyros yenik kralın infazı için bir odun yığını hazırlatır. Bunun üzerine çıkarılan Kroisos tam yakılacakken, Solon'un ne kadar haklı olduğunu görür ve üç defa "Solon!" diye haykırır. Kyros, Kroisos'un niçin böyle bağırdığının sorulmasını emreder ve yukarıda anlattığım Solon ile ilgili bölümü Kyros'a çevirmenler aracılığı ile anlatır Kroisos.
Hikayeden çok etkilenen Kyros, Kroisos'u öldürmekten vaz geçer ve yanına danışman olarak alır.
Yine aynı gün, Kroisos'un Sardes'in yağmalanmasını engellemek için söylediği sözler çok etkileyicidir. Şöyle aktarır Herodotos bu iki kral arasındaki konuşmayı:
Pencereden Sardes'in yağmalandığını gören ve içi acıyan Kroisos Pers Kralı'na der ki: "Tüm bu askerler, ne yapıyorlar?" Pers Kralı, "Senin o dillere destan zengin kentin Sardes'i yağmalıyorlar" diye yanıt verir. "Hayır", der Kroisos, "Burada artık bana ait bir şey yok. Yağmaladıkları senin kentindir. Senin güzelliklerini, zenginliklerini yağmalıyorlar." Bunu duyan Kyros endişeye kapılır ve derhal askerlerin kenti yağmalamasını durdurur. Böylece Sardes ve Sardesliler daha çok zarar görmekten kurtulurlar.
Son olarak Kroisos, Kyros'tan bir istekte daha bulunur. Lidyalılardan oluşan bir heyeti son kez Delphoi'deki tapınağa göndermek ister. Bu kez elçiler, köleliğini sembolize eden zincirleri kahine gösterip "hiç utanmadın mı kandırmaya bir kralı ve tanrılar nasıl bu kadar nankör olabiliyorlar" diye soracaklardır.
Kahin ise elçileri soğukkanlılıkla karşılar, onları kandırmadığını, bir krallığın sona ereceğini ama bunun hangi krallık olduğunu söylemediğini hatırlatır. Ayrıca "Perslerin başına bir katır Kral olunca Kroisos'un saltanatı sona erecek" demiştim, Pers Kralı Kyros'un anası ve babası farklı aynı soydan değildir. Kastedilen katırın Kyros olduğunu anlamalıydı Kroisos, der.
Evet, Kroisos'un, Karun'un derslerle dolu hikayesi böyle... Tarihe zenginliği ile geçmiş, zenginliğin tarifi olmuş bir adam. Ama hayatının son döneminde yaşadıkları ile "parayla saadet olmaz" atasözünün çıkmasına da neden olmuş gibi görünüyor.
![]() |
Uşak Müzesi'nden Karun hazinelerine ait 2 parça. |
Kimin daha doğru söylediğini tespit etmek bugün çok güç. Onun için bu anlatılara herhalde içine gerçeklerin karıştığı hikayeler olarak bakmak en doğrusu olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder