2 Eylül 2017 Cumartesi

Keçi Kalesi

Bugün, Efes'e, Kuşadası'na ya da daha güneydeki Antik kentlere giderken hep yanından geçtiğim, yolunu, izini bir türlü öğrenemediğim Keçi Kalesi'ne çıktım. Baştan söyleyeyim, yok arkadaşlar, isminin somut olarak keçilerle ilgisi yok, bence adını buraya çıkmak için keçi gibi inatçı olmak gerektiğinden almış.

Kaleyle ilgili bilgi bulmak pek kolay değil. Aşağıda adresini verdiğim blogta derli toplu bilgiler mevcut ancak kaynak belirtilmediği için doğruluğundan emin olmak mümkün değil.


http://ayhanyoruk.blogspot.com.tr/2009/05/keci-kalesi-belevi-selcuk-izmir.html

Oradan aktarıyorum:

"Selçuk’a 9 Km., Belevi’ye 2 Km. mesafede, Belevi Köyü’nün tam karşışında ki Alaman Dağı’nın 300 M.’lik zirvesinde bulunan Keçi Kalesi, kuzeyden gelip güneye giden İzmir-Tire-Selçuk(Ayasuluk) yolunun Küçük Menderes ovasını geçerek çatal yaptığı, kavşak noktasındadır.

Stratejik bir konumda bulunan kale, Helenistik dönemde (MÖ.300-MS.20) yapılmış, daha sonra Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı’lar tarafından da kullanılmıştır. Menderes Ovası’na hâkim bir noktada Sardes yolunu kontrol altında tutan bir gözetleme ve kontrol kalesi niteliğindedir. Sardes ticaret yoluna gözcülük amacıyla ve Selçuk Kalesi’ne kuzeyden gelecek saldırıları önceden görüp haber vermek için kullanılmıştır.

Kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılan kalede yer yer moloz taş ve tuğla da kullanılmıştır. Duvar örgüsünde Bizans döneminde kireç harcı kullanılmıştır. Duvarları kireçtaşlarının yontulması ile oluşturulsa da dayanıklılığı arttırması açısından sertleştirilmiş kireç harcı dökülmüştür. Kale iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Batı yüzünün iki köşesinde yuvarlak sur, doğu yüzünün iki köşesinde ise, kare sur yükselmektedir. Daha doğrusu bunlardan sadece yuvarlak surlar ayakta kalabilmiştir. İç kalenin kuzeyinde depolar bulunmaktadır. Kalenin kuzeydoğusunda yaklaşık 1 Km. mesafede bulunan su sarnıçları da maalesef yıkık durumdadır.

Tarihte bir türlü fethedilemeyen kale olarak bilinen Keçi Kale'si, dahiyane bir fikir sayesinde hiç kan dökülmeden kolayca zapt edilmiş. O güne dek kuşatılıp bir türlü zapt edilemeyen kale için gece olması beklenmiş. Çevreden toplanan binlerce keçinin boynuzlarına şamdanlı fenerler bağlanıp kaleye doğru yamaca sürülmüş. Kale görevlileri gece karanlığında kendilerine doğru gelen keçi sürüsünü kalabalık bir ordu zannederek kaleyi terk edip, arka kapısından kaçınca kale kolayca zapt edilmiş. Bu nedenle keçiler sayesinde alınan bu kaleye de, Keçi Kalesi ismi verilmiş."

Yazılı kaynaklarda ne yazık ki sağlam bir bilgiye ulaşamadım. Sadece gezginlerin seyahatnamelerini karıştırırken Texier ve Poujoulat'ın tam da buralarda "Kız Kalesi / Kulesi" diye bir yapıdan bahsettiklerini gördüm.

1830'larda buradan geçen J. J. F. Poujoulat Kız Kalesi'ni şöyle tarif ediyor:

"Çoğu yazarın tapınağın yeri olarak işaret ettikleri bataklık alan geçildiğinde, (...) buranın yanındaki hayli sarp bir yamaçta hemen herkes tarafından Aziz Paulus Zindanı olarak bilinen yapının kalıntıları görülür. Chandler bu kalıntıların Efes'i çevreleyen sur kulelerinden birine ait olduğu görüşündedir. Chandler, kalıntıları büyük bir dikkatle incelemiş olsaydı, bir kuleden daha farklı bir şey bulabilirdi diye düşünüyorum. Kare biçimli bu yapı, kesilmiş granit taşlardan oluşuyor, çevresi yaklaşık kırk ayak, duvar kalınlığı da üç buçuk ayak kadar. Üçü kesilmiş taşlarla dolu dört bölümü ve üç girişi var. Yapının Efes'e bakan yüzünün önünde, beyaz mermerden bir teras yer alıyor. Terastan bakıldığında eski limana hakim tepede, ters yöne bakıldığında tüm Kaystros vadisi bir uçtan diğerine gözler önüne seriliyor. Türkler bu yapıya Kız Kalesi adını vermişler." (J. F. Michaud - J. J. F. Poujoulat, Batı Anadolu 1830, İstiklal Kitabevi, İstanbul, 2007)

1830'lu ve 40'lı yıllarda Anadolu'yu gezen Charles Texier Kız Kulesi'ni şöyle tarif ediyor:

"(...) bir mil genişliğindeki bir vadide akan Küçükmenderes (Caystre) nehrine ulaştık. Burada arazi iyi ekilmişti. Vadinin sol tarafı, kalker tepeleri silsilesiyle devam ediyordu. Bir saat kadar doğru güneye yürüdükten sonra, dağın en sarp bir tepesine kurulmuş bir kale yıkıntısına kadar geldik. Yerliler buna Kız Kulesi adını veriyorlar. Burada kayalar görkemli bir hal alır; düşey yüzeyleri, uzaktan insan eliyle yontulmuş görüntüsü verir. Kaleyi geçtikten sonra, uzaklarda Efes ovasını sarandağlar ortaya çıkar." (Charles Texier, Küçük Asya, 2. Cilt, Ankara, 2002)

Anlaşılan kızlar, keçiler, kuleler, kaleler, hepsi birbirine karışmış durumda. Belli ki Poujoulat'ın anlattığı Kız Kalesi'nin Keçi Kalesi ile pek bir ilgisi yok ancak Texier'in tarif ettiği Kız Kulesi'nin Keçi Kalesi olma olasılığı yüksek diyerek konuyu kapatıyorum.

Genel vaziyet.

Kale, İzmir Aydın Otoyolunun Selçuk-Efes-Kuşadası çıkışının hemen yanındaki Alman Dağı'nın zirvesinde yer alıyor. Otoyol çıkışının olduğu yer zaten bugün artık bir kasabaya dönüşmüş olan Belevi Köyü. Bu arada yakınlardaki Belevi Mezar Anıtı'na da kısaca değinmek gerekir. Otoyoldan çıkmadan, Selçuk-Efes-Kuşadası çıkışını geçtikten yaklaşık 2-3 kilometre sonra sağda mevcut kayanın üstüne inşa edilmiş, bugün sadece podyumunun ayakta kaldığı ve Helenistik döneme tarihlendirilen bu mezar anıtı ayrı bir yazının konusu olabilecek kadar önemli. Yüksek lisans yaparken bir kaç defa bu yapıya gitmiş, kimin için yapıldığını ve mimari özelliklerinin öncüllerini-ardıllarını araştırmıştım.

Yukarıdaki görselde görüldüğü gibi bir kaç tane 8 çizdikten sonra arabayı dağa doğru yönelen patikanın başladığı düzlüğe bırakıyoruz. Burada Efes-Mimas Yolu'nun rota tabelaları bizi karşılıyor. Keçi Kalesi tabelasındaki 2 km. ibaresini görüp, sonradan yiyeceğimiz "oha, kolaymış lan, 5 dakkada çıkarım" düşüncesini aklınızdan geçiriyoruz.

Başlangıç.

Yolun ilk kısmı toprak bir patika. Şunu da söylemek lazım ki doğal olarak arabadan indiğiniz andan itibaren yokuş çıkıyorsunuz. Düzlük hemen hemen hiç yok. Toprak kısımdan sonra çalılar ve ardından kayalar başlıyor. Eğer açılmış patikayı takip ederseniz ellerinizle tutunarak tırmanmak zorunda kalacağınız kadar dik eğimlerle nadiren karşılaşıyorsunuz. Patika pek tehlikeli değil, ancak yine de yükseklik korkusu olanlar tedirgin olabilir. Bir de en olası tehlike bilek burkulması. Özellikle taşlık yerlerde dikkat etmek gerekiyor. Böyle bir durumda (tabi umarım daha ciddisi kimsenin başına gelmez) iniş işkenceye dönebilir...

Patika.

Bu arada yeri gelmişken patikayı açanlara ve bazen kırmızı oklarla bazen de çalılara bağlanmış poşet parçalarıyla yolu tarif eden işaretleri bırakanlara teşekkür etmek gerekiyor. Onlar olmadan çıkmak hayli güç olurdu, inmekse hemen hemen imkansız. İnerken çok sık yolu kaybediyorsunuz. Ben varyant gibi kıvrılan patikadan dolaşmayıp kestirmelerden ineyim derken birkaç defa yuvarlanma ve kaybolma tehlikesi yaşadım. Patikayı kaybettiğinizde birden kendinizi tepenin diğer yamacında buluyorsunuz, bir yerden sonra ilerlemeniz mümkün olmuyor ve geri tırmanmaktan başka çareniz kalmıyor. Size tavsiyem paşa paşa patikadan inin.

Patika.

Sürelere gelince... Çıkışta 4-5 defa yaklaşık 5'er dakikalık molalar vererek yaklaşık 1 saat harcadım. Ama itiraf edeyim, çıkışta açıkçası oldukça zorlandım. Şaka yapmıyorum, en son kaleye doğru tırmanırken bağırıyordum. Onun için herhangi bir kalp rahatsızlığı olan veya yürüyüş-koşu kondisyonu iyi olmayan birine bu çıkışı pek tavsiye etmem. Ya da tabi benim gibi haldır huldur çıkmayı değil de belki 2-3 saatlik bir çıkışı hedeflerlerse onlar için de sorun olmayabilir.

İzlediğim rota.

İnişse doğal olarak daha kısa sürdü. 1 kere 5 dakikalık mola vererek yaklaşık yarım saatte aşağı indim. Ama inişim biraz hızlıydı. Çoğu zaman rotadan saparak dik ama kestirme yerlerden indim, biraz da suyum bittiğinden ve deli gibi susadığımdan sonlara doğru koştum.

Yeri gelmişken su meselesinin çok çok önemli olduğunu vurgulamak lazım. Tahmin edeceğiniz gibi kalede herhangi bir su kaynağı yok. Ben sadece küçük 1 su ve küçük meyve suyu alma ahmaklığıyla, en son neredeyse radyatör suyunu içmeyi düşünerek arabaya doğru koşturuyordum. Siz bu duruma düşmemek için mutlaka en az 1,5 litre, hatta el-yüz yıkamak için de kullanmak üzere 2-3 litre su taşıyın. Fazlası da ağırlık yapacaktır yalnız, unutmamak lazım. Bir de yanınıza çikolata benzeri şekerli bir şeyler almanız iyi olur.

Ayakkabı olarak ben koşu ayakkabısı ile çıktım ve herhangi bir sorun yaşamadım. Sandalet, terlik vb. ayakkabılar ise pek mantıklı bir seçim değil. Ayrıca eğer bitkilerin bacaklarınıza sürtmesini sevmiyorsanız şort giymemelisiniz.

Buralarda ağlıyordum...

Kalede yaklaşık 1 saat geçirdim. Yukarıdaki blogta kalenin Helenistik dönemde inşa edildiği ve daha sonra gelen Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlılar tarafından kullanıldıktan sonra 19. yüzyılda terk edildiği aktarılıyor. Bu bilgileri teyit etmek pek kolay değil. yapıda Helenistik döneme işaret eden bir buluntuya rastlamak pek mümkün değil. Sadece kapı lentosu olarak kullanılan bir mermer blok Antik döneme ait. Ancak bu olasılıkla devşirme olarak, yani başka yapıdan sökülüp burada kullanılmış. Taşın üstündeki bezeme ve izlerden özgün yerinde de kapı lentosu veya pervazı olarak kullanıldığı anlaşılıyor. Çevrede başka Antik yapı kalıntısı olmadığına göre bu taş çok büyük olasılıkla aşağıdaki ovadan, yıkılmış olan bir yapıdan sökülerek buraya çıkartılmış. Valla çıkaranları tebrik etmek lazım. Herhalde eşeklerle filan çıkarmışlardır...

Devşirme mermer blok.

Yukarıda alıntıladığım blogta yazıldığı gibi kalenin ana yapı malzemesi taş ve tuğla. Ancak tuğlanın çok nadir kullanıldığını söylemek lazım. Olasılıkla tuğlanın kaleye taşınması çok zahmetli olduğundan ağırlıklı olarak çevrede bolca bulunan taşlar kabaca biçimlendirilip duvar örgüsü oluşturulmuş. Yapıştırıcı olarak da kireç harcı kullanılmış.

Kalenin genel görünüşü.

Bol sayıda kemer ve tonoz kalıntısı yapının ayakta kalan kısmının Helenistik döneme kadar inmediğinin göstergesi. Ancak Bizans mı yoksa daha sonraki bir dönemi olduğunu bu kadarcık gözlemle tespit etmek mümkün değil.

Ayakta durmakta zorlanacak kadar hasar görmüş burçlardan biri.

Kalenin bugün ikisi batı girişinin iki yanında ve biri güney duvarının ortasında olmak üzere 3 tane burcu ayakta. Ancak ciddi önlemler alınmazsa çok fazla dayanamayabilirler. Kütle bütünlüklerini yer yer kaybettikleri için oldukça kırılganlaşmışlar.

Kaleden manzara tahmin edebileceğiniz gibi inanılmaz güzel. neredeyse tüm Küçük Menderes Ovasını ve onu çeviren dağları görebiliyorsunuz. Buraya çıkınca kalenin yapılma mantığı daha iyi anlaşılıyor. Zira bu kaledekilere görünmeden ne Tire yönünden, ne Aydın yönünden ne de Efes yönünden İzmir'e doğru yaklaşmak mümkün değil.

Kuzeydoğuya doğru bakış. Ufuktaki dağların arkasında Sardis var.


Doğu'ya doğru bakış. Küçük Menderes Ovası.

Güneye, Efes'e doğru bakış. Küçük Menderes Ovası.
İnişe başlamadan önce yeterince dinlenmeyi ihmal etmeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder