14 Temmuz 2014 Pazartesi

Klaros, Manto'nun Gözyaşları

İzmir'e çok yakın olan Klaros Kehanet Merkezi gizemli öyküsü ve güzel doğasıyla mutlaka gezilmesi gereken bir kutsal alan. Her zaman olduğu gibi geziden keyif alabilmek için öncesinde biraz hazırlanmak, bilgi toplamak gerekiyor. Benim gezdikten sonra yazdığım bu yazının, Klaros'a gitmeyi düşünenlerin önceden okuyup daha yararlı ve keyifli bir gezi yapmalarını sağlamasını dilerim.

Baştan uyarayım, bazı kaynaklarda kutsal alanın adı Klaros, bazılarında Claros, bazılarında Clarius, bazılarında Klarios olarak geçiyor. Bazıları kehanet, bazıları bilicilik; bazıları kahin, bazıları bilici sözcüğünü tercih ediyor. Ben şahsen "Klaros"u, "kehanet"i ve "kahin"i  tercih ettim ama diğerlerini de değiştirmeden olduğu gibi naklettim.


Tarihi çok daha eskilere dayanmasına rağmen Helenistik Dönem'de yıldızı parlayan Klaros Kehanet Merkezi'ni Strabon şöyle anar: 



Klaros'un Haritadaki Yeri
"(…) sonra Gallesios Dağı’na ve bir İon kenti olan Kolophon’a ve vaktiyle bir kehanet ocağının bulunduğu Apollon Klarios Kutsal Alanı’na gelinir." Devamında Strabon burayla ilgili ilginç bir anlatıyı da aktarır: "Kahin Kalkhas'ın, Amphiaros'un oğlu Amphilokhos'la birlikte Troia dönüşü buraya yaya olarak geldikleri ve Klarios dolaylarında kendilerinden daha üstün bir kahin olan Teiresias kızı Manto'nun oğlu olan Mopsos'la karşılaştığı ve kederlerinden öldüğü anlatılır. Şimdi Hesiodos, Kalkhas'a, Mopsos'a hitaben, şu soruyu sordurarak efsaneyi aşağıdaki şekilde anlatmaktadır: 'Şu yabani incir ağacındaki küçük incirler beni içtenlikle hayrete düşürmektedir, bunların sayılarını bana söyleyebilir misiniz?' ve Mopsos yanıtlar: 'Sayı olarak on bin tanedirler ve bir medimnos (yaklaşık olarak 1,5 kile) çekerler; fakat fazla vardır ki onu bu ölçüye katamazsın.' Hesiodos ilave ediyor: 'Sayı ve ölçü gerçeğe uydu ve sonra Kalkhas'ın gözleri ölüm uykusuyla kapandı.' Fakat Pherekydes, Kalkhas tarafından ortaya atılan soruda hamile bir domuzun karnında kaç yavrusu bulunduğu ve Mopsos'un buna yanıt olarak, birisi dişi olmak üzere üç dediğini ve bu yanıtıyla gerçeği açıkladığını kanıtlayınca Kalkhas'ın kahrından öldüğünü söylemektedir. Bazıları Kalkhas'ın dişi domuzla, Mopsos'un da yabani incir ağacı ile ilgili soruyu ortaya attığını ve sonuncusunun doğruyu bildiğini, fakat birincinin bunu yapamadığını ve eski bir kehanete uygun olarak, kahrından öldüğünü söylerler. Sophokles "Helena'nın Geri Alınması" adlı eserinde kahin Kalkhas'ın kendisinden daha üstün bir kahinle karşılaşınca ölümünün onun alın yazısı olduğunu söylemiştir; fakat o bu rekabet sahnesini ve Khalkas'ın ölümünün Kilikia'ya aktarmıştır. Bu konuda eski efsaneler böyledir" (Strabon, 201-202).

19. yüzyılın ikinci yarısı Anadolu'yu gezen gezgin Charles Texier o dönemin Anadolu'sunu betimleyen müthiş eserinde Klaros'tan ilginç bir biçimde, fazlaca bahseder:

"Harabeleri hemen hemen tamamen kaybolmuş olan İyonya şehirlerinden Kolofon'un sahip olduğu şöhret, yakınındaki Apollon Clarius tapınağı ve kutsal ormanından dolayıydı. Bu dini merkezin eskiliği, eski Yunan medeniyetinin ilk zamanlarına aittir. Burası daha Truva Savaşı döneminde Yunanlılar'ca ünlüydü. Bu yörede genellikle tanınmış Apollon dini , Likyalıla'la Truvalılar arasındaki eski birliktelik demekti. Buradan adalara geçerek bütün Yunan dünyasına yayıldı. Apollon dininin Asya'da yerli bulunduğu üç saha buluyoruz: Ege Denizi kıyısı, Girit Adası ve Likya sahası. Bunun fazla olarak bir delili de bu sahaların halkının bir kökenden olmalarıdır; bundan, Apollon dininin Girit'te doğduğu ve Asya Kıtası'na ilk Girit göçmenleriyle geçtiği sonucu çıkarılabilir. (...) Bu tanrının fanilere, ilkel kavimlerin güneşin gücüne dayandırdıkları bulaşıcı hastalıklar yayma korkutucu ayrıcalığına sahipti. Apollon özellikle temenni ve müracaatlara cevap vermekle ünlüydü: bunun sebebi çok eski zamanlardan beri bağlılarının yaptırdıkları sayısız tapınaklardan meydana gelen halk arasında, son derece tanınmasıydı. Pausanias, Klaros'un kökeninden söz ettiği sırada, bu tapınağın Giritliler tarafından yaptırıldığını ve bu memleketin daha önceleri Karialılara ait olduğunu vurgular.

Delfi vahyinin, Thebai esirlerinin yeni bir memleket aramak için denize çıkmaları kararı üzerine, bu Thebaililer, Klaros'a geldiler. Giritliler bu yabancıları görünce, tutarak liderleri Rhacius'a götürdüler. O da bunları iyi karşılayarak Girit göçmenleri içine karıştırdı.

Rhacius, Manto'nun kızı Tresias ile evlendi ve Karyalılar'ı İyonya kıyısından kovan Mopsus'un babası oldu.

Yunanlılar Asya kıyısına gelir gelmez, Klaros'un vahyi bunlar için dini bir ziyaret amacı oluşturdu. Gelecekten haber veren Calchas Amphiloque ile beraber yaya olarak Mopsus'a karşı ilim mücadelesine gitti; Yunan gelenekleri, bu son kişinin tarihinde görüş ayrılığına düşerler. Bazı şairler, Calchas ile olan bu olayları, hep Kilikya'da cereyan ettirirler; Şair Callinus der ki: Calchas, ömrünü Klaros'ta tamamladı; arkadaşları Mopsus ile beraber yerleşmek üzere Oamfilya'ya gittiler. Sophocle ise Kilikya'daki Mallus'un kuruluşunu, Mopsus'a isnat ederek bu şehrin yakınında gelecekten haber veren bu kişinin mezarını gördüklerini aktarır. (...) 

Gelecekten haber verme sanatı, Klaros'ta genetik değildi; Milet'den sıradan, basit ve fikren eğitim almamış bir adam alınır istişare için müracaat edenin, ona yalnız ad ve sayışarı söylenirdi. O zaman bu adam içinde saf ve berrak bir su kaynağı bulunan mağaraya inerek, önce bu sudan içer ve sonra istişare edenlerce istenen konuya ilişkin şiir olarak cevap verirdi. Virgile, Ovide ve diğer şairler, bağları bol ve Delfi kutsal makamının rakibi olan görkemli Klaros'u şarkılarında söylemişlerdir. Bu gelecekten haber alış verişi Roma İmparatorluğu'nun devam ettiği süre içinde yaygınlığını korudu. Germanicus'un istişaresine cevaben Klaros'un yakın bir ölüm haberi verdiğini Tacite aktarır. Mopsus'un torunlarının saf adamlara, şu anda gelecekten istişare cevabı vermekte devam ettiklerini temin edebiliriz. Strabon ve Pausanias, Apollon'un Kolophonlular memleketinde sadece tapınağıyla ormanından söz ediyorlar. Pausanias, Kolophon'un kutsal ormanındaki ağaçları över. Klaros şehri de istikhamları ve genel kuruluşlarıyla mükemmel bir şehirdi. Rodoslu hoca Apollonius bu şehrin Kolophon yakınında olduğunu söyler, Servius, Virgile'nin şiirlerinden söz ederken, Klaros'un Kolophonlular'ın sınırında olduğunu kaydeder. Bu şehrin yakınındaki dağ da Klaros Dağı adını almıştı. Vibius Sequester'in dağlara ait kataloğunda, yine bu ad ile kayıtlıdır. Aelien, bu Klaros'u, Kolophonlular'ın şehirlerinden biri olmak üzere bildirir. Eski tarihçilerin bu kesin olmayan ve farklı açıklamaları, Klaros harabelerinin iyice belirlenmesine, yani zamanımıza kadar coğrafyacıları çok problemle karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur.

Klaros'un aslında tapınağı ve sakinleriyle tamamen konfederasyonun bir kısmı olduğu anlaşılıyor" (Texier, 227-8).

Kazı alanındaki tabelalarda Klaros'un kuruluşu ve erken dönemlerine dair -olasılıkla ikisinin de ortak kaynak Pausanias'tan yararlanmaları nedeniyle- Texier'le sıklıkla kesişen şu anlatıyla karşılaşıyoruz:

"Antik metinlerde Apollon Klarios Bilicilik Merkezinin kuruluş öyküsü, M.Ö 13. yüzyıl başlarında gerçekleşmiş olan Kolophon ülkesinin Akha kolonizasyonu dönemine değin gitmektedir. Bu yöre, ardarda denizaşırı iki göç alır. Rhakios liderliğinde Kolophon ülkesine gelen Giritli göçmenler deniz kenarındaki Kolophon'a çıkarlar. Ancak yerel halk Karlar'ın büyük direnişiyle karşılaşırlar ve kıyı şeridine yerleşebilirler. İlk göç dalgasının ardından Kolophon ülkesine ikinci göç dalgası Yunanistan'dan gelir. Pausanias, yeni gelenlerin Thebai kentinin Epigonlar tarafından alınmasının ardından, yurtlarından göç etmek zorunda kalan Thebai halkı olduğunu söyler. Öyküye göre: Kentin düşmesinin ardından esir edilen halk, Apollon Pythios'a köle olarak sunulur. Bu esirler arasında, Apollon kahini Teiresias ve kızı Manto da vardır. Delphoi Apollonu'na köle olarak sunulan Thebaililer'e tanrı koloni kurma, Manto'ya da, Kolophon ülkesinde kendi adına bir bilicilik merkezi kurma buyruğunu verir. Rhakios'la evlenen Manto, Delphoi Apollonu'nun buyruğunu yerine getirerek Klarios Bilicilik Merkezi'ni kurar. Bazı antik yazarlara göre Klarios'daki kutsal kaynak, ülkesinden sürülen Manto'nun gözyaşlarından oluşmuştur."

Daha bir çok kaynakta daha Klaros'a ve kehanetlerine rastlamak mümkün ancak şimdilik bunlarla yetinelim ve alanı gezmeye başlayalım.

İzmir'in güneyinde, kıyısında Özdere, Seferihisar ve Kuşadası'nın sıralandığı körfeze bakan bir çok önemli antik kent bulunur. Teos, Lebedos, Notion, Kolophon, Ephesus... Önemli bir kutsal alan ve kehanet merkezi olan Klaros Kehanet Merkezi de bu körfezin kıyısında bulunur. 
Klaros Yerleşim Planı

Klaros'a özel araçla ulaşmak oldukça kolay ve birkaç alternatif var. İzmir'den çıkıp Seferihisar, Cumaovası (Menderes) veya Selçuk üzerinden varmak mümkün. Seferihisar veya Cumaovası-Gümüldür üzerinden gidilirse sahildeki Özdere Beldesi'ni geçtikten yaklaşık 4-5 kilometre sonra Ahmetbeyli Köyü'nün yakınlarında Klaros tabelasını görünce kavşaktan sola dönmek gerekiyor. Kavşaktan sonra hemen birkaç yüz metre sonra yine bir tabelanın yönlendiriciliğiyle girilen mandalin bahçelerinin arasındaki dar yoldan, 2 dakika sonra alana varılıyor. Bu arada İzmir'den minibüs, hatta belediye otobüsü ile bile Klaros'un yakınlarına ulaşmak mümkün. 

Antik Yunan'da kutsal alanlar kimi zaman bir kaç kentin kimi zamansa bütün Yunan kentlerinin saygı duyduğu, belli zamanlarda biraraya gelinip dinsel ritüellerin gerçekleştirildiği merkezlerdir. Genellikle tapınaklar, sunaklar ve anıtlar bu merkezlerde en çok rastlanılan yapılardır. Çoğu zaman din görevlileri dışında çok fazla bir nüfus barındırmayan bu alanlarda yoğun bir konut dokusuna rastlanmaz. Yunan anakarasında Delphoi, Batı Anadolu'daki Didyma, Güney Anadolu'daki Letoon kutsal alanları en bilinenlerindendir. Klaros da kehanet konusundaki ünü Delphoi kadar olmasa da Antik Yunan'da oldukça yaygın olan önemli kutsal alanlardan biriydi. 

Antik Yunan'da kehanet ritüelini de kısaca tarif edelim... Antik Yunan mitolojisi tanrıların insan kılığına girerek veya daha farklı yollarla çeşitli mesajlar, gelecekten haberler vererek dünyadaki yaşamı etkiledikleri örneklerle doludur. Özellikle Apollon'un belli durumlarda çeşitli nedenlerle kahinlik yeteneği olan kişilerin ağzından geleceğe dair kehanetleri duyurduğuna inanılır. Bu kahinler Apollon'a adanmış tapınaklarda bulunur ve tanrıya fikir danışmak için gelenlerle tanrı arasında elçilik yaparlar.

Tapınaklarda genellikle tapınağın en kutsal mekanı olan Naos veya Aditon'da bulunan kahinin yanına girmeye izin yoktur. Kendisi, kenti veya ülkesi adına danışacak kişi, bir ön odaya kabul edilir. Burada görevlilere sözlü veya yazılı olarak iletilen soru görevlilerce kahine iletilir. Çeşitli yöntemlerle (yeraltından çıkan gazı solumak, çeşitli bitkileri yemek veya kutsal su içmek gibi) transa geçen kahinin tanrının ağzıyla konuştuğu, daha doğrusu tanrının kahinin bedenine girip soruyu yanıtladığına inanılır. Bu yanıtların da genellikle yoruma açık olduğunu söylemek gerekir. Örneğin Perslere savaş açıp açmama kararını Delphoi kahinine danışan Lidya Kralı Kroisos yanıt olarak "açacağın savaş büyük bir krallığı yok edecek" idi. Bu öngörüyü kendi lehine yorumlayan Kroisos'un açtğı savaş sonrasında yıkılan kendi imparatorluğu olmuştu... Ancak bazen son derece net öngörülerde de bulunabiliyorlardı. Örneğin Antik Smyrna'yı Pagos'un eteklerine taşımayı düşünen Büyük İskender bununla ilgili rüyasını elçiler göndererek Klaros kahinine sordurmuş, yanıt olarak "Pagos eteklerine yerleşen Smyrnalılar şimdikinden üç veya dört kat daha mutlu olacaktır" öngörüsünü almıştı. Kimi araştırmacılar bu kehanetlerin politik işlevleri olduğunu da düşünürler... 


Tapınağın Havadan Görüntüsü
(Kaynak: http://www.klaros.org/apollon-klarios-tapinagi-ve-sunaklari)
Tapınaklardaki kahinlerin genellikle Cybill olarak anılması (Delphoi'dekinin adı Pythia idi) uzmanların bu ritüelin Antik Yunan öncesi eski Anadolu anatanrıçası Cybele (Kibele) ile bağlantılı olduğunu düşünmelerine yol açar. Günümüzde kullanılan Sibel isminin kökeni de bu anatanrıçadan gelir... Ancak kahini her zaman kadın olması şart değildir. Bazı uzmanlar Klaros'taki kahinin erkek olduğunu düşünüyorlar.

Klaros kazılarının tarihçesini en iyisi kazı ekibinin ağzından resmi sitelerinden aktaralım: 


"MÖ XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde kuruluşundan MS IV. yüzyılda terk edilişine değin bir“Bilicilik Merkezi” olan Klaros ve Ahmetbeyli (Ales) Vadisi’ne yönelik ilk araştırma, V. J. Arundell tarafından Çile Köyü ile deniz arasında 1826 yılında gerçekleştirilmiştir. Arundell, kutsal alanda mermer sütun parçaları görmüş olmasına karşın kutsal alanının lokalizasyonunu yapamamıştır.

Bu vadide ilk sistematik araştırma C. Schuchhardt tarafından 1886 yılında yapılmıştır. Schuchhardt, öncelikle Kolophon Arkhaia’nın lokalizasyonunu yapmış ve kentin duvarlarının bir bölümünü çizmiştir. Daha sonra vadinin güney yönünde araştırmalarına devam ederek iki tümülüs saptamıştır. Bu araştırmalarının devamında deniz kıyısındaki Kolophon’u lokalize etmiş, Klaros Kutsal Alanı’nın da, Gavurköy (Ahmetbeyli) karşısındaki mağara olacağını ileri sürmüştür.

1891 yılında, bu yörede J. Chamonard ve E. Legrand kısa bir araştırma yapmışlardır. 

Bu vadide ilk sistematik araştırma C. Schuchhardt tarafından 1886 yılında yapılmıştır. Schuchhardt, öncelikle Kolophon Arkhaia’nın lokalizasyonunu yapmış ve kentin duvarlarının bir bölümünü çizmiştir. Daha sonra vadinin güney yönünde araştırmalarına devam ederek iki tümülüs saptamıştır. Bu araştırmalarının devamında deniz kıyısındaki Kolophon’u lokalize etmiş, Klaros Kutsal Alanı’nın da, Gavurköy (Ahmetbeyli) karşısındaki mağara olacağını ileri sürmüştür. 
Mulaj Heykel Sergisi

1891 yılında, bu yörede J. Chamonard ve E. Legrand kısa bir araştırma yapmışlardır. Theodore Macridy, Ales Vadisi’ndeki ilk araştırmalarına 1904 yılında başlamıştır. Dört yıllık bir aradan sonra, bu vadideki araştırmalarına devam etmek üzere 1907 yılında bir kez daha yöreye gelir. Köy sakinlerinden almış olduğu bilgiler ışığında, alüvyal dolgudan yüzeyde kalabilen tek sütunu inceleyerek, Arundell’in görmüş olduğu sütunlardan biri olacağı düşüncesiyle küçük bir sondaj açar ve kutsal alanı saptar. Ancak, bulmuş olduğu yapıyı yanlışlıkla Apollon Tapınağı olarak tanımlar. Macridy, 1913 yılında, bu kez Fransız profesör Charles Picard’la beraber Klaros’a gelir ve bir dönem kazı yaparlar. Bu dönemde, Apollon Tapınağı olarak tanımladığı yapının propylon olduğu saptanır. Propylon dışında, doğusundaki büyük exedra ile 125 yazıt da bulunmuştur. Birinci Dünya savaşının başlaması sebebiyle kazı terk edilmiştir.

Klaros’un ikinci dönem kazıları 1950 yılında epigraf Louis Robert tarafından başlatılmış, 1961 yılına değin devam eden kazılarda, bugün ayakta olan Apollon Klarios, Artemis Klaria Tapınakları ve Apollon, Artemis ve Leto’nun anıtsal kült heykelleri ile doğudaki sunakları, kutsal yolun batısında yer alan onur yazıtları, güneş saati ve koltuk gün ışığına çıkarılmıştır.
Apollon ve Artemis'in Devasa Heykelleri
Kutsal alandaki üçüncü dönem kazıları Juliette de La Genière ve ekibi tarafından 1988-1997 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Nuran Şahin, bu süreçte ekibin Türk üyesi olarak bu kazılara katılmıştır. Bu dönemde mimari eserler olarak Apollon ve Artemis’e adanmış olan Erken Arkaik, Geç Arkaik ve Hellenistik sunaklar, sunularıyla ortaya çıkarılmıştır.

Klaros’un dördüncü dönem kazıları 2001 tarihinde Nuran Şahin başkanlığında başlatılmış ve halen devam etmektedir."

http://www.klaros.org/kutsal-alanin-lokalizasyonu-ve-kazilarin-tarihcesi )

Giriş ücretli ancak artık herkesin cüzdanında olması gereken Müzekart'la ücretsiz girmek mümkün.Araç otoparkının hemen önünden ilk defa Klaros'ta rastladığım bir "mulaj" heykel sergisi var. Mulaj, alanda bulunan heykellerin veya yapı elemanlarının kalıbı alınarak yapılan birebir taklitlerine deniyor. Özgün buluntular ise zarar görmemeleri için müzelerde muhafaza ediliyor. Aslında ören yerlerini canlandırmak için oldukça iyi bir fikir ancak şüphesiz bu imalatların özenli ve nitelikli olması gerekiyor. Doğrusu Klaros'takiler oldukça gerçekçi idi. Heykel parkında ayrıca Klaros Apollon tapınağının güzel bir maketi de bulunuyor. Maketin hikayesini de Devrim Erşen'den alıntılayalım:

"Ege Üniversitesi'nde doktora yapan Tuncay Küçük tarafından, kazı başkanı ve aynı zamanda Ege Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Nuray Şahin'in yönlendirmesi ile gerçekleştirilmiş, yaklaşık bir yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Başlangıçta, tapınağın üst kısmının önemli bir bölümünün açıkta bırakılacağını zanneden Tuncay, aylarca tapınağın iç kısmının süslemeleri ve detayları ile uğraşmış; bütün detayları tamamladıktan sonra ise, tapınağın üst kısmının tamamen kapatılacağını öğrenmiştir. Haliyle bugün, onun emeklerinin büyük bir kısmı tapınağın içinde kalmış olsa da, azmi ve çabası için teşekkürü hakketmiştir" (Erşen, 133).

Apollon Tapınağı, Hekatomb ve Sunak
Bu nedenle maketi biraz daha yakından ve dikkatli inceleyip iç mekandaki detayları görmekte yarar var. Ben gittiğimde ne yazık ki maketteki tapınak kapısı içeriye doğru yıkılmıştı, umarım bunun farkına varılıp düzeltilir yakın zamanda...

Mulaj sergisini gezip maketi inceledikten sonra dev boyutlu iki heykelin önünden geçerek Apollon Tapınağı'nın arkasına iniyoruz. Bu kısmen tamamlanmış dev heykeller Apollon ve kardeşi Artemis'e ait. Tapınağın çevresinde bir kaç tane daha bu heykellere ait parçalara rastlamak mümkün.

Kısa kenarında 6, uzun kenarında 11 sayıda sütun olan ve 26 x 46 m. ölçülerindeki tapınak görünüşte klasik bir peripteros. Yani çevresi sütunlu tapınak. Klasik dönemin alışıldık 3 basamağı yerine geç döneme özgü 5 basamaklı bir krepisi bulunuyor (Akurgal, 313).  

M.Ö 3. yüzyılda inşasına başlanıp uzun yıllar sürdüğü hatta hiç bir zaman tam olarak bitirilmediği düşünülen tapınağın çevre sütunlarından hiçbiri ayakta kalmamış. Tamburlardan oluşan sütun gövdeleri yüzyıllara dayanamayıp çevreye dağılmışlar. Bununla birlikte hem sütunların yivlerinden hem de etrafta parçalarına rastlanılan sütun başlıklarından tapınağın Dor düzeninde olduğu anlaşılıyor. Bu önemli çünkü bu tapınak İyonya'da Dor düzeninde inşa edilen tek tapınak.

Kehanetin Gerçekleştiği Tonozlu Mekan
Tapınakta klasik olarak bir pronaos ve ardında naos bulunuyor gibi. Ancak bilicilikle ilgili olan kısım, tapınağın önünde iki yandan basamaklarla inilip dar bir geçitten geçilerek ulaşılan yer altındaki tonozlu mekanlar bu yapıyı diğer tapınaklardan ayırıyor. (Bu bodrum kattaki mekanlara arkeologlar "aditon" diyor. Bu isimlendirmenin doğruluğundan emin değilim, zira aditon tapınaklarda naosun arkasında bulunan mekan ancak arkeologların bir bildiği olabilir, araştırmak lazım...) Kazının resmi sitesinde burada ardarda iki aditon olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, birinci aditonun kahine danışmak için gelen önemli kişilerin veya kent temsilcilerinin bekleme odası gibi kullanılmış olabileceğini düşünüyorlar. Bu mekanla bağlantılı olan ve tapınağın en gizemli mekanı olan aditona ise sıradan insanların girmesi kesinlikle yasak. Burada sadece tapınağın altında bulunan kutsal sudan içip kehanette bulunan kahin ve onun mesajlarını dışarıda bekleyenlere iletmekle görevli rahipler bulunabiliyorlar. Herhalde bu mekanda aşağıdaki suya ulaşmak için döşemede bir boşluk vardı. Suya ulaşmak zaten çok zor olmasa gerek, zira günümüzde bu mekanlar yılın en sıcak günlerinde bile suyla dolu. 

Tapınağı iç mekanlarını Akurgal'ın tarifiyle tekrar alıntılamak isterim:

"Kazılarda cellanın içinde Apollon, Artemis ve Leto'nun kolosal ölçüdeki heykellerinin büyük parçaları bulunmuş olup, bunlar günümüzde yerlerinde durmaktadırlar. Kolophon paralarına göre bu parçaları tamamlamak olasıdır. (...) Ele geçen parçalardan da gerçekten Apollon'un oturduğu, diğer iki tanrıçanın da ayakta durdukları anlaşılmaktadır. Var olan kalıntılar Apollon heykelinin 7-8 m. yüksekliğinde olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin bacağı 3,50 m. uzunluğundadır.

Akurgal'ın Bahsettiği Sikke
( http://www.asiaminorcoins.com/gallery/displayimage.php?album=125&pid=9051#top_display_media)
Bilicilik bu tapınağın cellasının altında yapılmakta idi. Hellen ve Roma devri yazarlarına göre bilicilik, Delphi'deki Pythia'da olduğu gibi bir kadın aracılığı ile değil, bir erkek kahin tarafından yapılıyordu. Bilici bir mağara ya da yeraltı odasına giriyor ve burada gizli bir kutsal su içtikten sonra kehanetini vezinli şiirler halinde söylüyordu. Bilicilik her zaman geceleri düzenleniyordu. Şiir dizenler (thespiodes) ve rahipler bu görevi ömür boyu yürütmekle görevlendirilmişlerdi. Oysa biliciler her yıl değişiyordu. Ayrıca bir ya da iki yazman bulunuyordu. Klaros'ta kehanete ilişkin hiç bir yazıt bulunamamıştır. Ancak Bergama'da ve Turgutlu'da Apollon kehanet yerine ilişkin yazıtlar bulunduğu gibi, bunlardan Dalmaçya'da, Cezayir'de, Sardunya'da, Roma'da ve hatta daha uzak olan İngiltere'de bile ele geçenleri vardır. Tapınağın doğu yönündeki dört basamak bütünü ile yazılarla kaplıdır. Bunlar uzak kentler ve ülkelerden Tanrı Apollon'un tavsiyelerini almaya gelen delegelerin listelerini kapsamaktadır. Yukarıda değinilen uzak yerlerin yanı sıra, tapınaktan gelen yazıtlar Güney Rusya'da Olbia'da ve Anadolu'da Sivas'ta, Amasya'da, Kayseri'de ve Konya'da bulunmuştur. (...)
Tapınağın Doğu Tarafından
Yazıtlı Sütun Gövdesi


Kazılar sırasında ele geçen kalıntılar, biliciliğin nasıl yapıldığı konusunda çok iyi bilgi vermektedir. Tapınağın giriş kısmında, pronaosta, biri kuzeyde öteki güneyde ve birbirine paralel uzanan mavi mermerden iki geçit vardır. Bunların genişliği 0,7 metre yüksekliği ise 1,80 metredir. Her iki geçit biraz daha ileride dik bir kıvrım yaparak tek bir geçit haline girer ve sonra yeniden ikiye ayrılarak doğudaki duruma simetrik bir şekil oluştururlar. Her iki geçit de tapınağın adytonuna yani en içerideki kutsal yere açılırlar. Adyton, yer altındaki kemerli iki salondan oluşmaktadır ve Tanrı Apollon'un oturan heykelinin yer aldığı cellanın altında bulunmaktadır. Bunlardan birincisine, yani doğudakine 6,43 metre derinliğindeki salona, yukarıda anlatılan iki geçitten sağdan ve soldan ulaşılıyordu. Bu salondaki taş oturma sıraların yanı sıra mavi taştan yapılmış olan Apollon'un kutsal taşı, yani bir omphalos (Delphi'deki ünlü taşın benzeri) da nulunuyordu. Bu iki salon bir bekleme odasıydı ve yukarıda belirtilen bilici, thespiodes ve yazman ya da yazman burada yer alıyorlardı. Doğudaki salon batıdakinden 2,70 metrelik kalın bir duvarla ayrılmıştı ve bu duvarın tam ortasında 1.70 metre yüksekliğindeki bir kapı, girişi ve çıkışı sağlıyordu. Bu ikinci salonun başka giriş ve çıkış yeri olmayıp, derinliği 4 metredir. Bu salona yalnız bilici, o da karanlıkta giriyordu. Odanın içinde, girişin solunda 0,96 x 1,41 metre ölçüsünde dikdörtgen bir kuyu vardı. Kutsal su bu kuyunun içinde idi. Yukarıda bahsedildiği gibi bilici bu suyu içtikten sonra thespiodosun hazırladığı vezinli ilhamları ezbere okuyarak gelen kişilerin sorularına yanıt veriyordu" (Akurgal, 314).

Klaros kazılarını uzun süredir yürüten Prof. Dr. Nuran Şahin de Klaros'daki bilicilik ritüelini şöyle anlatıyor:

"Tanrının esinlerini, farklı şekillerde gönderdiği Antik çağ düşünürleri tarafından anlatılırsa da, bilicilik merkezleri genellikle bir su kaynağı yanında kurulur ve bu kaynak kutsal kabul edilirdi. Klaros'ta da esinlenmenin kutsal su ile yapıldığı biliniyor. Kehanetin yapıldığı arka adytonundaki, kutsal kuyu içindeki kutsal kaynağın, Manto'nun gözyaşlarından oluştuğu mythosu, Myken döneminden itibaren esinlenmenin su ile yapıldığını göstermektedir. Ancak, tanrının esin elemanları arasında yer alan omphalosun ön adytonda in situ bulunmuş olması, diğer bir esin aracı olan üç ayağın propylonun girişinde yer alışı, bilicilik ritüelinde sık kullanılan astragalosun (aşık kemiği) tapınağın krepis bloklarında bronz kenet bezemeleri olarak kullanılmış olmaları ve nihayet tanrının esin sembollerinden biri olan daphnenin (defne), Kolophon sikkeleri üzerinde yer alan Apollon'un
başında çelenk olarak görülmesi ve kazılarda, bronz üzerine altın yaldızlı daphne yapraklarının bulunması, Klaros”ta esin kaynağı olarak suyun birincil, diğerlerinin de ikincil elemanlar olarak kullanılıp, kullanılmadıkları sorusunu gündeme getirmektedir.

Klaros'ta bilicilik gün batımının ardından, meşalelerin ışığında gizemli bir ortamda yapılıyordu. Pausanias, kehanetlerin Hekate-Artemis'e adanmış olan günlerde ya da bu günlerin öncesinde yapıldığını söyler. Kişisel sorunlar için başvuruda bulunanlar ön adytona girebiliyorlar, kentsel başvurular da ise, salt theos ya da theopropos adı verilen kent delegasyon şefi buraya girebiliyordu.
Başvuru sahipleri ön adytonda bulunan bankta oturuyorlar ya da omphalosun yanında ayakta bekliyorlardı. Burada bulunan graphikos (sekreter) soruları levhalara yazıyor ve Thespiodos'a (bilici) veriyordu. Thespiodos'un, kehanetten bir gün önce arka adytona (kutsal mekan) çekilip, oruca başladığı ve enthousiasmosa (tanrı ile dolma, ona ulaşma) ulaştığı, lamblikos tarafından anlatılır. 

Oruç süresi 24 saat ile 48 saat arasında değişmekteydi. Thespiodos, başvurulan almak üzere arka adytontan çıkıp, alçak ve dar koridordan geçerek ön adytona geliyor soruları aldıktan sonra yine aynı yoldan bilici odasına geçiyordu. Bilicilik ritüelini, kutsal su ile elini yüzünü yıkayarak ve su içip, orucunu bozarak başlatıyordu. Tanrı ile iletişim kuran thespiodos, tanrıdan yanıtları aldıktan sonra, tekrar ön adytona gelip, bunları prophetese (rahip) veriyor, 0 da bu yanıtları hexametrona (altılı vezin) çevirip daha sonra başvuru sahiplerine iletiliyordu" (Şahin, 2012).

Bölgede jeolojik etkinliklerin yoğun olduğu ve dolayısıyla farklı mineral zenginliğine sahip suların, ılıcalara bölgede çokça rastlandığı bilinmektedir. Belki de burada çıkan ve kahine tanrı ile bir olma olanağını sağlayan suyun da böyle bir kimyasal içerik sayesinde bunu gerçekleştirdiği düşünülebilir ancak tabii ki o dönemin insanları bunu böyle açıklamazlar. Yukarıda tarihçede değinildiği gibi bu suyu Manto'nun gözyaşlarına bağlarlar...   


Çörten
Tapınaktan sunağa doğru ilerlemeden önce giriş kapısı tarafındaki sütun tanburlarının üzerindeki yazılar dikkatimizi çekiyor. Böyle durumlarda eski Yunanca'yı okuyabilmeyi ne çok isterdim. Herhalde birileri okumuş ve bir yerlerde yayınlamıştır ama ben ne yazık ki bulamadım... 

Yine giriş tarafına yakın bir yerde devasa bir çatı konsoluna da rastlamak mümkün. Konsolda aslan başı biçiminde işlenmiş bir de çörten bulunuyor. Bu konsollar yerindeyken şiddetli yağmurda yanyana onlarca çörtenden akan suları hayal etmek heyecan verici... 

Tapınağının doğusunda, giriş kapısının yaklaşık 27 metre ilerisinde 9 x 18 metre boyutlarında Hellenistik dönemde inşa edilen sunak yapısı bulunmaktadır. Sunağın sadece Apollon'a değil Dionisos'a da adandığı bilinmektedir. Aslında gayet zıt karakterli bu iki tanrının neden burada bir araya getirildiği tapınağın gizemlerinden bir diğeridir.
Sunak

Sunak ile tapınak arasında antik kaynaklarda sıklıkla rastlanılan ancak somut tek örneğinin Klaros’da bulunduğu Hekatomb bir diğer dikkat çekici alandır. Bugün somut olarak pek bir iz bulunmayan bu alanda 100 adet hayvan bağlama bloğu ele geçmiş. 100 boğanın bir seferde kurban edildiği törenler olağanüstü etkileyici olmalıydı...

Bu arada alanla ilgili bir uyarı da yapmak gerekiyor. Alan yılın hemen her mevsimi büyük oranda su birikintileri ve bataklık benzeri bölgeler barındırıyor. Birikintilerdeki kaplumbağa, kurbağa ve balıkları izlemek, yemlemek (yanımda getirdiğim mısır patlağı bisküvilerinin hepsini kavga döğüş kaplumbağalar yedi) keyifli olsa da buralara düşmek tehlikeli olabilir. Basılan yere dikkat etmek gerekiyor.

Sunağın hemen solunda orijinali müzede sergilenen bir güneş saati de bulunuyor. Heykel parkındaki gibi güneş saatinin de aslı müzeye kaldırılmış ve burada bire bir kopyası bulunuyor. 

Sunağın sağında, çalılıkların içinde ise eksedra denilen, yarım daire biçiminde küçük bir oturma yeri ve bezemeli bir koltuk bulunuyor. Fotoğraf çekilmek için oldukça elverişli olan bu koltuğun burada ne aradığını kestirmek güç...

Küçük Eksedra ve Koltuk

Apollon Tapınağı'nın hemen yanında bir de kardeşi Artemis'e adanmış küçük bir tapınak bulunuyor. Artemis Anadolu'da ve özellikle bu civarda oldukça saygı gören ve bazı uzmanların kökenini Anadolu tanrıçalarına bağladığı bir tanrıça.

Bu arada Apollon Tapınağı ile sunak arasında tapınağın ön arşitravına ait bir kaç parça birleştirilmiş olarak duruyor. Üzerindeki yazıtta...
Apollon ve Artemis tapınaklarını gezdikten sonra onur anıtlarının sıralandığı Helenistik dönem yolundan kutsal alanın giriş kapısı yani propylon'a doğru yürüyoruz. Burada Roma Çağı ileri gelenlerine ve özellikle Romalıların Asya Eyaletti valilerine ait kaideler, steller ve heykelleri içeren bir küçük anıt sırası düzenlenmiş. Bunların tümü M.Ö 1. yüzyılda dikilmişlerdir. Bunların arasındaki en önemli anıt, bir zamanlar içinde üç heykelin bulunduğu dikdörtgen şeklindeki eksedradır. (Akurgal, 313) Bu onur anıtlarına dair bilgileri resmi kazı sitesinden almak mümkün ( http://www.klaros.org/ ).

Tapınağın Metop-Triglif Frizi ve
Arşitravından Parçalar
Kutsal alanın giriş kapısı üç bölümden oluşuyor. İlk olarak dışarıdan baktığımızda sağ tarafta öncekinden daha büyük bir eksedra var. Ortada anıtsal giriş kapısı, yani propylonun kalıntıları bulunuyor. En solda da tanrıya danışmak üzere gelenlerin konakladıkları veya ticaret amacıyla kullanıldığı düşünülen katagogeion yapısı var. Bu yapı hakkında kazının resmi sitesinde şu bilgiler aktarılıyor: 

"Kutsal alanın güneyinde, Propylon’un batısında yer alan bu yapının küçük bir bölümü ilk kez L. Robert döneminde açığa çıkarılmıştır. Bu yapının, yazıtlardan ve antik kaynaklardan bilinen kutsal alandaki katagogeionlardan biri olduğu düşünülmektedir. Klaros Bilicilik Merkezine özel ya da resmi kehanet başvurusu için, Antik dünyanın her tarafından gelen resmi delegasyonların ve kişilerin bu yapı birimlerinde kaldıkları bilinmektedir. Birçok odadan oluşan bu yapılar ayrıca içlerinde mutfak ve hamam gibi bölümler de içeriyorlardı. Antik Dönem’in bu katagogeionları otel olarak yorumlanabilirler. Konaklama ücretli olup, belli dönemlerde rezervasyon yaptırılması gerektiği yine antik yazarlardan bilinmektedir.
Dikdörtgen Anıt Kaidesi



Klaros bilicilik merkezinde sürekli müşteri olan kent delegasyonlarına ayrıcalıklar tanındığı yazıtlardan biliniyor. Ayrıca her başvuruda bulunan kentin yedi genç kız ve yedi genç erkekten oluşan korolarını da beraberlerinde getirmeleri başvuru koşulu idi. Bu durumda başvuru için gelen bir kent delegasyonunun ortalama 20 kişiden oluşması gerekiyordu. Bu sayı da, bu konaklama birimlerinin büyüklüğünü ve işlevlerini göstermesi açısından çok önemlidir. En iyi korunmuş olan Katagogeion Epidauros kazılarında ortaya çıkarılmıştır.
Klaros katagogeion’unda 2004 yılında yeniden başlatılan kazılarda yapının halen yedi odası açığa çıkarılmıştır. Bugün için Anadolu’daki tek örnek olan bu katagogeion, kültür varlıkları açısından önemli bir yere sahiptir" ( http://www.klaros.org/katagogeion-ve-propylon )

Akurgal'sa bu alandaki yapıları şöyle tanıtıyor:

"Kutsal ormanın başlangıcında M.Ö 2. yüzyılda inşa edilmiş olan propylon, deniz yönünden gelenlere giriş vazifesi görüyordu. Yaklaşık kare bir yapı olan propylon Dor düzenindedir. Krepis üç basamaklıdır. Tapınağa dönük yüzünde iki sütunu vardır. Sütunların iç yüzeylerinde M.S 2. yüzyılda işlenmiş olan yazıtlar bulunmaktadır. Bunlar, Anadolu'dan, Trakya'dan ve Doğu Avrupa'dan Apollon kahinine danışmak üzere gelen heyetlerin listesini kapsamaktadır. Bundan başka, Tanrı Apollon'a ilahiler söyleyen erkek ve kız çocuklar ile gençlerin adları bu sütunlar üzerine yazılmıştır.

Propylonun batısında geç devirde inşa edilmiş ve ticari işlere ayrılmış olan bir kolonad bulunmaktadır. Doğu yönde ise 8 m. genişliğinde, bütünü ile iyi korunmuş, yarım daire şekilli bir eksedra yer almaktadır. Kuzeydoğuda ise Geç Roma Dönemi'ne ait olan evlerin kalıntıları görülmektedir" (Akurgal, 313).
Propylon'un Sağındaki Büyük Eksedra
Son olarak, ben gezilmesi kolay ve ilk başta tapınağa uğrayan bir rotayı takip ettim ancak bu rota aslında özgün kullanıma ters. Eğer özgün kullanımdaki gibi bir rota izlemek istiyorsanız otoparktan sonra mulaj sergisine doğru değil karşıya, propylona doğru yönelebilir, sırasıyla Propylon, onur anıtları, sunak, tapınak ve mulaj sergisini gezebilirsiniz... 

Yazımızı Klaros Kutsal Alanı'nın Anadolu ve Dünya arkeolojisi açısından önemini vurgulayan maddelerle bitirelim:

- Erken Arkaik sunak örneği olan yuvarlak planlı üç sunaktan biri Klaros Kutsal Alanı'ndadır. 
- Apollon Klarios Tapınağı, İonia bölgesi'ndeli ünik Helenistik Dor tapınağıdır. Tapınak, kehanetin yapıldığı gizemli iki adytonu, naos altında olan tek örnektir. 
- Antik yazarların sıklıkla söz ettikleri Hekatomb'un (yüz adet kurbanlık hayvan bağlama bloğu) bulunmuş tek örneği buradadır. 
- Klaros Kutsal Alanı anıtsal boyutta kült heykellerinin in situ olarak bulunduğu tek kutsal alandır. 
- Tapınağın krepisi dahi yazıtlı olan tek kutsal alandır (Şahin, 2002). 

Güncelleme:
Klaros ile ilgili kazı başkanı Nuran Şahin’le güzel bir röportaj:

KAYNAKLAR

Akurgal, E. (1988), Anadolu Uygarlıkları, Net Yayınevi
Strabon, (2000), Geographika, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
Texier, C. (2002) Küçük Asya, Enformasyon ve Dökümantasyon Hizmetleri Vakfı
Erşen D. (2013) Türkiye'nin Antik Kentleri, Ege, Ekin Kitap 
Şahin, N. (2002) Bilicilik Merkezi Klaros, içinde: İzmir Kent Kültürü Dergisi, sayı: 5, 243-253
Şahin, N. (2012) Apollon Klarios Bilicilik Merkezi, Ege Üniversitesi Arkeoloji Kazıları içinde.

Kazıların resmi sitesi : http://www.klaros.org/

3 yorum:

  1. Eni konu araştırılıp,detaylara inilerek ve belli ki çok emek verilerek hazırlanmış bir yazı olmuş.Okurken düşündüm başka ne ilaveler yapılabilir diye,açıkçası eserler konusunda bir kaç detay dışında aklıma bir şey gelmedi.Bu detaylara zaten çok da gerek yok sanırım.Sonuçta bilimsel bir makale hazırlanmıyor burada:))ellerinize ve emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Haklısınız, yapıların mimari özellikleri biraz daha detaylandırılıp analiz ve yorumlarla zenginleştirilse daha iyi olacak. Başlarken önce metinleri deskriptif olarak tamamlayayım, daha sonra sürekli olarak eklemelerle derinleştiririm diye planlamıştım ancak ikinci kısmı ihmal ettim açıkcası... :)

      Sil
  2. Yazınız, benim gibi görmek istediği her şeyi,tek bir sayfada bulmak isteyenler için çok güzel.Ama derinleştirmek yerine ayrı bölüm halinde alınsa okuyanları daha mı mutlu eder acaba?Çünkü belli bir uzunluktan sonra konuya çok hakim ve merakı fazla olmayanlar sıkıcı bulabilir gibi bir endişe taşıyorum ben hep.

    YanıtlaSil